Süleyman Hüsnü Paşa 1838-1892 yılları arasında yaşamış büyük bir komutan; dil, edebiyat ve tarih konularında eserler vermiş önemli bir Türkçüdür.
Süleyman Hüsnü Paşanın 1876'da yayımladığı İlm-i Sarf-ı Türkî (Türkçe morfoloji), Tanzimat döneminde, Ahmet Cevdet Paşanın Osmânî terimine karşı Türkî terimini tercih eden ilk dil bilgisi eserlerindendir. Eserin kapağında dilimizin adı Türkî olarak ifade edildiği gibi içinde de ya Türkî ya da Türkçe olarak ifade edilmiştir. Eserin çeşitli yerlerinden yaptığımız alıntılarla bunu gösterebiliriz: Türkçe sözlerin doğru söylenip doğru yazılmaları… Türkçede hareke… Esasen üç olan hareke Türkîde üstün…, Türkçe sözler hafif hareke ile başlarsa… Kelimât-ı Türkiyyenin âhirlerine… Türkçede birden nihayete kadar olan… Türkî ism-i işâretler… Lisân-ı Türkîde…
Osmânî terimini sadece Türkçede bulunmayan harflerden söz ederken kullanır: "Lisân-ı Osmânîde esasen otuz bir harf… müstâmeldir. Fakat asıl Türkçe olan sözlerde…"
Süleyman Hüsnü Paşanın yine 1876'da askerî mektepler için kaleme aldığı Târîh-i Âlem çok önemlidir. Bu hacimli eser, batılı kaynaklardan yararlanan ve insanlık öncesi devirlerden başlayan ilk dünya tarihidir. Konumuz açısından önemi ise Osmanlı öncesi Türk tarihine "Türk" terimini kullanarak çok geniş bir yer ayırmasıdır. 980 sayfalık eserin 383-543 sayfaları arası, "Tavâif-i Türk" (Türk Tayfaları) başlıklı yedinci bölüme ayrılmıştır. Bölüm şu cümleyle başlar:
"Ensâl-i Türk (Türk soyu), kıtaât-ı cihânın (cihan kıtalarının) her cihetinde intişar ve îsâl-i nüfûz-ı iktidar eylemiş (iktidarının nüfuzu ulaşmış) bir cem'iyyet-i zî-satvet (güçlü bir toplum) olduğundan târihinin muâsırları bulanan düvel ve milel-i mevcûde tevârîhine (çağdaşları olan devlet ve milletlerin tarihlerine) merbûtiyyeti vardır."
Günümüzün ünlü tarihçileri tarafından kullanılan "Birçok milletin tarihi Türklerden bahsetmeden yazılamaz." sözünün belki de ilk dile getirilişidir bu cümle.
Eserde Oğuz Han'dan başlanarak Osmanlı öncesi bütün Türk tarihi anlatılır ve bütün hanedanlardan Türk diye söz edilir. Bir örnek: "Avrupalılar beyninde (arasında) mâruf olan Hunlar da yine Türklerdir." (s. 383).
Târîh-i Âlem, Osmanlı Türk dünyasında Türklerin tarihini Oğuz Hana ve Hunlara kadar götürerek, aydınların tarih algısında önemli değişikliğe yol açmış ilk eserdir.
Süleyman Hüsnü Paşa, dilimizin adıyla ilgili düşüncelerini en açık biçimde Recaizade'ye yazdığı bir mektupta belirtmiştir. Tâliîm-i Edebiyyât'ın neşri üzerine Recaizade Ekrem'e yazdığı mektupta şunları söylüyor:
"Bana kalırsa söylediğimiz lisan Türkçedir. Osmanlıca tâbiri sahih değildir. Osmanlı, sıfat-ı tâbiiyeti bildirir bir ifadedir. Sultan Osman Hazretlerinin teşkil ettiği devlete tâbi olan efrâda denir. Eğer… saltanat-ı Selçûkiyye devâm etseydi o vakit Türkçemizin adı 'Selçûkiyye' mi olacaktı?... Lisânımızın adı her halde Türkçedir. Üç beş kişi lisânın ismini tebdîl etmek iddiâsında ne kadar sebat gösterseler bile, bütün sekene-i arzın (yeryüzünde yaşayanların) hüsn-i kabûlüne mazhar olmayınca dâvânın hükümsüzlüğü tabîîleşir. Bu lisâna efrâd-ı ümmet (millet fertleri) Türkçe diyor, Avrupa, Asya, Amerika, Avusturalya kıtââtındaki (kıtalarındaki) milyonlarca milletler de Türkçe diyor. Öyle ise lisânımız Türkçe imiş." (s. 661).
FACEBOOK YORUMLAR