Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bağımsız bir devlettir. Sadece Türkiye tarafından tanınmış olsa da bu böyledir. KKTC’nin bağımsız bir devlet olarak ortaya çıkmasında elbette Türkiye’nin de rolü vardır. Kıbrıs Türk’ü yok edilmemek, bağımsız olmak için savaşmış, Türkiye de bu mücadeleye yardım etmiştir. Şimdi sıra, KKTC’nin başka devletler tarafından tanınmasındadır. Rumlarla ve Yunanistan’la yapılmış olan müzakerelerin sonuç vermediğini gören Türkiye yönetimi artık bağımsızlığın devam etmesi ve KKTC’nin diğer devletlerce de tanınması gerektiği noktasına gelmiştir. KKTC’nin yeni yönetimi de aynı noktadadır.
İşbu yeni aşamada T. C. yönetimine düşen ilk görev KKTC’nin bağımsızlığına ilk olarak kendisinin uymasıdır. T.C. yönetimi, KKTC’nin bağımsızlığına gölge düşürecek tutum, davranış ve söylemlerden kaçınmalıdır.
Bu bağlamda, KKTC Anayasa Mahkemesi’nin bir kararı üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylediklerini nasıl değerlendirmeliyiz?
Olay şudur:
KKTC Cumhuriyet Meclisi, 55/2017 sayılı Din İşleri Yasası’nda bir değişiklik yapmıştır. Hizmet Sendikası da Anayasa Mahkemesi’ne başvurarak bazı maddelerin KKTC anayasasına aykırı olduğunu iddia etmiştir. Anayasa Mahkemesi de yasanın 8(B) 2A bendini, anayasanın 23(4) ve 59(2) maddelerine aykırı bulmuştur.
Anayasaya aykırı bulunan 8(B) 2A bendi, Din İşleri Komisyonuna verilen şu görevle ilgilidir: “Din Hizmetleri Eğitimi ve Halkla İlişkiler Birimi bünyesinde Eğitim işleriyle görevli Bakanlığın izni ile yapılan hafızlık eğitimi kurslarını düzenlemek, sınav yapmak ve başarılı olanlara hafızlık belgesi vermek”.
KKTC Anayasa Mahkemesi, bu maddeyi KKTC Anayasası’nın 23(4) ve 59(2) maddelerine aykırı bulmuştur.
23 (4). madde şöyledir: “Din eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır.”
59 (2). madde de şöyledir: “Her türlü öğretim ve eğitim etkinliği Devletin gözetim ve denetimi altında serbesttir.”
Mahkemenin gerekçeli kararında “izin” ile “gözetim ve denetim”in farklı kavramlar olduğu üzerinde durulmakta ve şöyle denilmektedir: “Huzurumuzdaki bu davada da Eğitim Bakanlığından izin alma ile Eğitim Bakanlığının Gözetim ve Denetimi altında eğitim verilmesinin içerik olarak çok farklı prosedürleri ihtiva ettiği açıktır. İzin almak, gözetim ve denetimi altında bulundurmayı ihtiva etmemektedir. 8B(2)(A) bendinde, verilecek eğitim ile ilgili devletin gözetimi veya denetimi olacağına ilişkin bir düzenleme yer almamaktadır.”
Gerekçeli kararda ayrıca Din İşleri Dairesinin, bir Kamu İktisadi Teşebbüsü olan Vakıflar Örgütüne bağlı bir tüzel kişilik olduğu, “bu nedenle de Din İşleri Dairesi nezdinde oluşacak bir komisyon tarafından yapılacak denetimin devletin gözetim ve denetimi olarak kabul edilmesi”nin mümkün olmadığı da belirtilmektedir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha bu gerekçeli karar yayımlanmadan şunları söylemiştir: “Öncelikle Anayasa Mahkemesi Başkanı laikliği öğrenmesi lazım. Türkiye’de şu anda laikliğin uygulaması nedir, bunu da öğrenmesi lazım. Eğer tavır değişti değişti, tavır değişmediği takdirde biz… ordaki yavrularımızın Kuran eğitimi noktasında onların eğitimine engel teşkil edecek adımların atılmasına asla müsamaha edemeyiz… Kuzey Kıbrıs bir Fransa değildir. Kuzey Kıbrıs artık uygulamalarıyla, her şeyiyle Türkiye’deki uygulamalar neyse bunları uygulama safhasına geçirmek durumundadır… Anayasa Mahkemesi Başkanı bu yanlışından süratle dönmelidir. Dönmediği takdirde bizim atacağımız adımlar da bundan sonraki süreçte farklı olacaktır, bunu da bilmeleri gerekir.”
Bağımsız bir devlet olan KKTC’nin Anayasa Mahkemesi için bu sözler sarf edilmemeliydi. Böyle bir söylem, KKTC’nin bağımsız bir devlet olduğu iddiamıza gölge düşürür. Bence bundan da önemli olarak Kıbrıs’ta yaşayan Türklerle aramızdaki gönül bağlarının zedelenmesine yol açar. Kıbrıs’taki Türkleri kaybetmek istemiyorsak bu tarz söylemlerden kaçınmalıyız.
FACEBOOK YORUMLAR