Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan'ın sözlerinden bahsetmeyeceğim. Bu sözler siyasette ve basında gerektiği şekilde eleştirildi. Birçok yazar "İnanamadım, farklı farklı kaynaklardan kontrol ettim" diyerek cumhurbaşkanının sözlerine inanamadıklarını yazdı. Evet, inanılacak gibi değildi, ben de gazetelerde ilk gördüğümde inanamadım, ancak haberlerde ağzından duyunca inandım.
Maalesef bu sözler bir ülkenin cumhurbaşkanı tarafından söylenmiştir.
Olaylara daha geniş bir zaman diliminden bakmayı tercih ediyorum. Bu tercihim hem mizacımdan hem de tarihle ilgilenmemden kaynaklanıyor. Ne kadar vahim olursa olsun bütün olaylar ve konuşmalar bir gün tarih olacaktır. Söylenenler de söyleyenler de tarih olacaktır.
"Daha neler olacak neler?" sözleri de elbette tarih olacaktır. Tarihin birkaç sayfasında değil belki bir sayfasının iki noktası veya iki virgülü arasında yazılıp geçilecektir. Koca tarihin içinde belki o kadar bile yer bulmayacaktır.
İhtiraslar ve doymazlıklar, doğurdukları çirkinlikler içinde yok olup gideceklerdir. Kutsal değerleri, siyasi ve şahsi çıkar için kullanmak, çirkinliklerin en kötüsüdür. Bu yolla çıkar sağlayanlar, insanları bir süre inandırabilirler ve bir süre belli makamlarda kalabilirler. Ancak çirkinlik ve kötülüğün uzun süre devam etmesi mümkün değildir. Buradaki "uzun süre" tamlamasını tarihe göre düşünmek gerekir. Bugün bana ve size "uzun" gelen bir zaman dilimi, tarih için çok kısa olabilir.
Türkiye'den ve Türklerden hiçbir zaman ümidimi kesmedim. Türkçülükle ilgili ilk yazıları Ziya Gökalp'tan okumuştum. Gökalp mefkûre dediği ülkünün ancak "ümit"le kaim olacağını ısrarla belirtiyordu. Evet, ülkücülük ancak inanmakla, ülkünün gerçekleşeceğine inanmakla mümkündür. İnanmadığı, ümidini kestiği mutlu bir gelecek için kim çalışabilir ki? İnsanlar ancak gelecekte gerçekleşeceğine inandıkları bir ülkü için çalışırlar, çaba gösterirler, gerekirse kendilerini feda ederler.
İşte bu düşüncelerle ben de Türklüğün parlak geleceğine inanıyorum. Geçmişte birkaç kez büyük dünya gücü olan Türkler gelecekte niçin tekrar dünya gücü olmasınlar? Görüşleri, bugünle ve yakın gelecekle sınırlı olanlar bu sözlerime gülüp geçebilirler. Ama benim şu kısacık 70 yıllık ömrümde bile ülkede ve dünyada ne büyük değişiklikler oldu! Doğu bloku ve Sovyetler çöktü, birçok yeni devlet ortaya çıktı. ABD hiç beklemediği başkanlarla karşı karşıya geldi. Bizler Türkiye'de hiç beklemediğimiz siyasi değişikliklerle karşılaştık.
Dünya ve Türkiye değişmeye devam ediyor. Bu ezelî ve ebedî gerçeği bilerek davranmak, konumumuzu ona göre belirlemek zorundayız. Günlük gaileler bizi oyalamamalı. Ülkü sahipleri geleceğin inşa edicileridir. Birileri "dava"sı için her kılığa giriyorsa ülkü sahipleri de "ülkü"leri için çalışmalıdırlar.
İblis "Ben ateşten yaratıldım." diyerek topraktan yaratılmış olan Âdem'e secde etmemişti. Şeytan, şeytanlığını yapmaya devam edecektir. İblis, şeytan, nefis, Mefisto... Ne derseniz deyin, kötüler, kötülüklerini yapmaya devam edecektir. Fakat dünyada iyiler ve iyilikler de vardır. Buna inanmalıyız.
Kötülerin elindeki silahlar iyilerin elinde olmayabilir. İyiler yalan, riya, hırsızlık, yolsuzluk, şantaj, tehdit, zulüm silahlarına sahip olmayabilirler. Ama iyilik başlı başına bir silahtır ve en etkili silahtır. Yeter ki iyiler kötülüğe karşı mücadele etmekten vazgeçmesinler.
Vazgeçmek yenilmektir; vazgeçmek meydanı kötülüğe bırakmaktır; vazgeçmek, insanları zalimlerin eline teslim etmektir. İyiler, aynı zamanda cesur olmak, kötülüğe karşı cesaretle mücadele etmek zorundadır.
Kötülüğün ve kötülerin yüzünü ben görüyorum; gergin hatlarla gerilmiş yüzler onlarındır. Kötülerin sesini ben duyuyorum; hançereleri yırtan sesler onlarındır. Kötülerin el hareketlerini ben görüyorum; havada sallanan eller de, riyakârlıkla böğürlere ve kalbe bastırılan eller de onlarındır.
İyilik elbette galip gelecektir. Yeter ki iyiler cesur olmaya devam etsinler!
FACEBOOK YORUMLAR