Atatürk’ü 86 yıldır ölüm yıldönümlerinde anıyoruz. O her gün Türk milletinin kalbinde daha da derin bir şekilde yer alıyor. 20. yüzyılın ilk yarısında Lenin, Stalin, Hitler, Mussolini, Churchill, Gandi gibi nice adamlar geldi geçti. Ancak onlar bugün ya aynı ölçüde anılmıyorlar ya da kötü anılıyorlar. Atatürk’ün ölüm yıldönümlerinde ise milyonlar Anıtkabir’i ve Dolmabahçe’yi dolduruyor.
Atatürk, 20. yüzyılın en büyük Türk milliyetçisidir. Bunu ben söylemiyorum. Türkçülüğün teorisyeni Ziya Gökalp daha 1923 yılında bunu tespit etmiştir. Türkçülüğün Esasları kitabının “Türkçülüğün Tarihi” başlıklı ilk bölümünün son paragrafında aynen şöyle söylüyor:
“Maamafih Türkçülüğe dair bütün bu hareketler akim kalacaktı, eğer Türkleri Türkçülük mefkûresi etrafında birleştirerek büyük bir inkıraz (yıkım) tehlikesinden kurtarmaya muvaffak olan büyük bir dâhi zuhur etmeseydi! Bu büyük dâhinin ismini söylemeye hacet yok. Bütün cihan bugün Gazi Mustafa Kemal Paşa ismini mukaddes bir kelime addederek her an hürmetle anmaktadır. Evvelce Türkiye’de Türk milletinin hiçbir mevkii yoktu. Bugün her hak Türk’ündür. Bu topraktaki hâkimiyet Türk hâkimiyetidir; siyasette, harsta (kültürde), iktisatta hep Türk halkı hâkimdir. Bu kadar kat’î ve büyük inkılabı yapan zat, Türkçülüğün en büyük adamıdır. Çünkü düşünmek ve söylemek kolaydır. Fakat yapmak ve bilhassa muvaffakiyetle neticelendirmek çok güçtür.”
Gökalp’ın da daha başlangıçta tespit ettiği “Türkçülüğün en büyük adamı” hükmünün doğruluğu bugün çok daha iyi anlaşılmaktadır. Atatürk’ün büyüklüğünün asıl sebebi de yine Gökalp’ın isabetle ortaya koyduğu gibi “yapmak ve başarıyla sonuçlandırmak”tır. İstiklal Savaşı, Cumhuriyetin kuruluşu ve inkılaplar onun önderliğinde yapılmış ve başarıyla sonuçlandırılmıştır. Yani o, sadece nazari (teorik) bir Türkçü değil aynı zamanda amelî (pratik) bir Türkçüdür.
Atatürk’ün milletin kalbinden sökülemeyeceğini görenler, vaktiyle söylediklerini ve bugün de yaptıklarını unutarak Atatürk ismine sığınıyorlar. Atatürk adını anmakla Atatürkçülük olmaz; onun yolunda gitmek, ilke ve inkılaplarına bağlı olmak gerekir. Hem tarikatlara yol vermek hem de Atatürk’ü anmak bir araya gelemez. Atatürk tevhid-i tedrisat kanunuyla eğitimde birliği sağlamış, cumhuriyeti nas üzerine değil laik temeller üzerine kurmuştur.
Öte yandan Atatürk’ün devrimcilik ilkesi ile kendi zihinlerindeki devrimcilik arasında ortaklıklar vehmedenler de Atatürkçü olamazlar. Atatürk döneminde zaten devrim değil inkılap sözü kullanılmıştır. Bu iki sözü eş kabul etsek de Atatürk devrimciliği ile “millî demokratik devrim”, “halkların kardeşliği” gibi kavramlar; Dev-Yol, Dev-Sol, Deniz Geçmiş, Mahir Çayan devrimciliği asla bir araya getirilemez. Atatürk’ün kurduğu cumhuriyet üniter bir devlettir, tek millet / tek halk üzerine kurulmuştur, o millet de Türk milletidir. Atatürk’ün, Türk devletine Türk’ten başka bir ortak kabul etmesi mümkün değildir. Bu sebeple bazı CHP yöneticileri ile 1970’lerin devrimcilik sevdasını içlerinden bir türlü atamayanların da Atatürkçülüğü tartışmalıdır. DEM Parti açıkça Türk devletine ortak olmak istiyor. Onların bu düşüncesi hiçbir şekilde müzakere konusu olamaz. CHP’lilerin dediği gibi TBMM’de de müzakere konusu olamaz. Ya Atatürkçü olacaksınız ya da halkların kardeşliği peşinden gideceksiniz.
Anıtkabir’e akan milyonlar gösteriyor ki ne şeriatçılık ne de halkların kardeşliği eksenindeki devrimcilik bu ülkede kendine yer bulamaz.
Kaynak:16 Kasım 2024,millidüşünce.com
FACEBOOK YORUMLAR