Prof. Dr. Ahmet Bican ERCİLASUN

Prof. Dr. Ahmet Bican ERCİLASUN

[email protected]

Anadolu ağızları

18 Ağustos 2024 - 09:40

Okumuş insanlarımızın bölge ağızlarıyla konuşmakta ısrar etmesi mahalliciliktir ve mahallicilik, millî birliğe, milliyetçiliğe aykırıdır.

Ağızlar dilimizin çok önemli varlıklarıdır. Edebî dilimizde kaybolmuş pek çok sözü yaşatırlar. Sadece farklı kelimeleri değil çeşitli gramer biçimlerini de barındırdıklarından dolayı biz dilciler için daha da önemlidir.

Ancak yaygın olan bir görüşü burada hemen düzeltelim. Yaygın görüş şudur: Ağızlardaki ses, ek ve kelimeler her zaman Türkçenin daha eski biçimlerini yansıtır.

Bu görüş doğru değildir. Genellikle edebî diller daha eski biçimleri saklar. Mesela kaldı, kuzu, kendi, tuz, tavşan söyleyişleri Anadolu’daki galdı, guzu, gendi, duz, davşan / dovşan söyleyişlerinden daha eskidir.  Geliyor biçimi, Anadolu’nun farklı yerlerindeki geliyo, geliya, geliyi, geliy, celiy… biçimlerinden daha eskidir. Buna karşılık sınırlı bölgelerde kullanılan geliyoru ve Kıbrıs’ta kullanılan gelmeyyor edebî dildeki biçimlere göre daha eskidir.

Tabii ki ağızlarda da daha eski biçimler saklanmış olabilir. Mesela genizden gelen damak n’si (ŋ ñ) Anadolu ağızlarının birçoğunda korunmaktadır. Ancak edebî dilimizde, Doğu Anadolu ağızlarında, Azerbaycan ve Gagavuz Türkçelerinde bu ses kaybolmuştur. Anadolu ağızları hakkında sağlam bir fikir edinmek için Leylâ Karahan’ın Anadolu Ağızlarının Sınıflandırılması adlı eserine bakabilirsiniz.

Ağızlar önemli ve değerlidir ama bu, insanların yetiştikleri bölgenin ağzıyla konuşmalarını gerektirmez. İlk ve orta öğretimin önemli amaçlarından biri insanlara standart dilde konuşma becerisini kazandırmaktır. Standart dilde konuşmak sadece itibar için değil millî birlik için de gereklidir.

Şimdi düşününüz, Erzurumluların Erzurum ağzıyla, Muğlalıların Muğla ağzıyla, Gazianteplilerin Gaziantep ağzıyla, Kastamonuluların Kastamonu ağzıyla konuşmaları mı millî birliği sağlar yoksa hepsinin edebî dilimizin dayandığı İstanbul ağzıyla konuşmaları mı?

Edebî dilimizin dayandığı” ifadesine dikkat ediniz. Kısaca İstanbul Türkçesi deyip geçeriz, bu da insanlarda kuşkular uyandırır. Aslında tarihî bir süreç söz konusudur. İstanbul, yüzyıllarca devletimizin siyasi ve kültürel merkezi olduğu için edebî dilimiz de İstanbul ağzına dayanır. Eğer başka bir bölge / şehir devletimizin siyasi ve kültürel merkezi olsaydı edebî dilimiz de o bölgenin ağzına dayanacaktı. Tabii ki İstanbul ağzında da değişmeler olmuştur. Bugün kullandığımız standart Türkçe en az Nedim’den bu yana İstanbul halkı tarafından konuşulmaktadır.

Eğitim görmemiş insanlarımızın kendi ağızlarıyla konuşmaları elbette kınanamaz. Ancak eğitim siyasetinin amaçlarından biri de insanlara standart dil becerisini kazandırmaktır. Lise ve dengi okulları bitirmiş insanlarımız bu beceriyi kazanmış olmalıdırlar.

Eleştirilecek taraf, eğitimsiz insanlarımızın ağız konuşmaları değil eğitimli olunmasına rağmen bölge ağızlarıyla konuşmakta ısrardır. Hatta bazı insanlarımızın İstanbul ağzını hafife alır bir eda ile ağız konuştuklarını, bununla âdeta övündüklerini, daha da ileri giderek bunu bir tür milliyetçilik zannettiklerini de görürüz. İşte bu tavır ve düşünce millî birliğe aykırıdır, mahalliciliktir. Mahallicilik de milliyetçiliğe aykırı düşüncelerden biridir.

  • Not: Yazı ilk olarak 17 Ağustos 2024 tarihinde millidüşünce.com sitesinde yayınlanmıştır.
 

Reklam

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum