UYUMAYAN KÜTÜPHANE
Kitaplar zamanın büyük denizinde dikilmiş deniz fenerleri gibidir. Kitapların olmadığı bir dünya asla düşünülemez. Eğitimin, bilimin, sanatın temeli kitaba dayanmaktadır. İnsanların hayatları için son derece önemli olan kitaplar kütüphanelerde korunur ve araştırmacıların, öğrencilerin, bütün insanların hizmetine bu şekilde sunulur.
Bir çok kişinin kendi evinde kendine mahsus kitaplığı bulunmaktadır. Bu kitaplıktan sadece kendisi, yakınları ve tanıdıkları kişiler istifade edebilirken kütüphanelerden çok geniş kitlelerin faydalanma imkânı vardır. Ayrıca kütüphanelerdeki kitap zenginliğine erişebilmek çok kolay bir şey değildir.
Bütün herkesin istifadesine sunulan kütüphaneler bugün dünyadaki teknolojik değişimle birlikte farklı bir boyuta da bürünmüş durumda, basılı kitaplarla birlikte artık dijital kitaplara da ulaşabilme imkanımız var. Gelişen teknolojiyle birlikte e-kitap kavramı da literatürümüze girmiş oldu. elektronik ortamda her ne kadar kitap kokusu alamıyor olsak da zengin kitap içerikleriyle daha fazla bilgiye ulaşma şansı elde etme fırsatı yakalamış oluyoruz.
Kütüphaneler insanlık tarihinin her döneminde bilginin toplandığı, korunduğu, organize edilerek insanlığın kullanımına sunulduğu merkezler olarak karşımıza çıkmaktadır. Kütüphaneler her daim eğitim öğretimin vazgeçilmez unsurları arasında yer almıştır. Tarihin sayfalarına yolculuk yaptığımızda kütüphanelerin kökeninin kayıt tutma uygulamasından geldiğini görmekteyiz. M.Ö. 3. bin yıllarına kadar kütüphanecilik tarihi uzanmaktadır. O dönemde, Babil kenti Nippur’da ki tabletlerdeki kayıtların bir tapınakta saklandığı bilinmektedir. Yine ilk kütüphaneleri, M.Ö. 2600 yıllarında Sümerlere ait tapınaklarda keşfedilen çivi yazısıyla oluşturulan eski formlardaki tabletlerin bulunduğu arşivler oluşturmaktadır. M.Ö. 7. yüzyıla geldiğimizde düzenli bilgi birikimi yapan Asurluları görüyoruz. Asur kralı Asurbanipal’in toplayıp düzenlediği kayıt koleksiyonundan günümüze, tam ya da parça halinde, yaklaşık 20 bin tablet kalmıştır. Eski Yunan’da kütüphaneler M.Ö. 4. yüzyılda tapınaklarda ve felsefe okullarında oluşturulan kitap depolarıydı. Aristoteles’in kütüphanesi, binlerce parşömen ruloyla papirüsü barındırmaktaydı. İskenderiye Kütüphanesi, Pergamon (Bergama) Kütüphanesi, Roma’daki Bibliotheca Ulpia ve I. Constantinus’un (Büyük) M.S. 4. yüzyılda Konstantinopolis’te (İstanbul) kurduğu İmparatorluk Kütüphanesi ilk çağların en önemli kütüphaneleri arasında sayılmaktadır. Asya’da, Çin’de ise kayıt tutma hem özel, hem de devlete ait merkezî kütüphanelerde kitap derleme köklü bir gelenek olarak yer almaktaydı. Türklere ait ilk kütüphanenin Orta Asya’da Uygurlar döneminde kurulduğu bilinmektedir. Kara hoca ve Turfan kazılarının sonucunda 30 bin adet yazma ortaya çıkartılmıştır.
M.S. 8. yüzyıldan itibaren ilk olarak İranlılar ve Araplar Çinlilerden kâğıt yapımını öğrenmeye başlamışlar ve 794 yılında Bağdat’ta kurulan kâğıt fabrikası ile kâğıt üretimine başlamışlardır. M.S. 9. yüzyıldan itibaren pek çok İslam şehrinde “Bilim Salonu” olarak tabir edilen halk kütüphaneleri faaliyet göstermeye başlamış ve böylelikle İslam dünyasında da kütüphanecilik yaygınlaşmaya başlamıştır. Bu yıllardan itibaren 14. yüzyılın sonlarına kadar Türklerin katkılarıyla İslam dünyası kütüphanecilikte altın çağını yaşamıştır. Özellikle Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu dönemlerinde kitaba ve kütüphaneye çok büyük önem verilmiştir. O dönemlerde kurulmuş olup günümüze kadar gelen birçok kütüphane mevcuttur. Birçok İslam bilgininin faydalandığı Sadreddin Konevi Kütüphanesi'nden günümüze 61 kadar yazma eser ulaşmıştır. Osmanlılar döneminde kütüphaneler genellikle medrese bünyelerinde yer alan medrese Kütüphaneleri olmuştur. Osmanlı Devleti'ndeki bir diğer önemli kütüphane türü ise bünyesinde yazma eserlerin bulunduğu Camii Kütüphaneleridir.
Yaşadığımız yüzyıl hiç şüphesiz bilginin çok önemli olduğu bir dönem. Bilgiye ulaşmakla birlikte en doğru şekilde bilgiyi kullanmakta önemlidir. Bilgiye ulaşmanın farklı birçok yöntemi olmakla birlikte kitaplar hala bilime giden yolda önemini korumaktadır. Bu nedenle günümüzde çok kapsamlı ve fonksiyonlu kütüphaneler kurulmaya devam etmektedir. Ülkemizde son yıllarda kurulan Millet Kütüphaneleri bu anlamda büyük önem arz etmektedir.
Geçtiğimiz hafta bazı ziyaretler kapsamında Osmanlı’ya Söğüt’ten sonra başkentlik yapmış olan Yeşil Bursa’ya uğradım. Eski bir dostumun oğlu genç Arif Dangaç kardeşimi de ziyaret ettim. Kendisini yetiştirmesini bilen bu kardeşim beni Yıldırım ilçesinde Yıldırım Belediyesi tarafında yapılmış olan “Uyumayan Kütüphane” diye adlandırılan şehrin en önemli, en özel ve en güzel kütüphanesini gezdirdi. Kütüphaneyi görünce gerçekten etkilendim. Şirin bir kütüphane ama çok güzel dizayn edilmiş. İçerisinde on binlerce kitap ve ders çalışma mekanları yanı sıra konferans salonları da mevcut. Kütüphaneyi asıl ilginç kılan ismi. “Uyumayan Kütüphane.” Neden bu isimin verildiğini sorduğumda kütüphanenin 7/24 hizmet verdiğini öğrendim. Şu an pandemi ortamında bu hizmet süresi kısıtlanmış olsa da yine pandemi sonrası 7/24 hizmet vermeye devam edecek. Yani gece ve gündüz hep açık olacak. Gece kütüphaneden istifade edenlere çay, kek ve çorba ikramı da yapılıyormuş. Kütüphaneyi diri tutma adına güzel bir uygulama. Şehre böylesi anlamlı bir hizmeti kazandırdığı için Bursa Yıldırım Belediye Başkanı Oktay Yılmaz ve ekibini takdir ediyor, kutluyor ve teşekkür ediyorum.
Yazımızı bizim değerli dostumuz olan ve Japonların ruhun ilacı olarak gördüğü kitapların bir arada toplandığı kütüphaneler için söylenmiş birkaç güzel söz ile tamamlayalım.
Caryle; “Bugünün gerçek üniversitesi, bir kitaplıktır.” diye ifade ederken,
Scilus ise; “Kitaplıklar aklın tedavi yerlerdir.” diyerek, kitap ve kütüphanenin önemine vurgu yapmışlardır.
FACEBOOK YORUMLAR