TELKÂRİ SANATI
Kaynağının Mezopotamya ve eski Mısır olduğu zannedilen Telkâri, gümüşün el ile özel olarak işlenilerek yapılan süsleme sanatıdır. Kelime anlamı tel ile yapılan sanat demektir. Ancak bu tanım, tel ile yapılan her sanat çalışmasının telkari olduğu anlamına gelmez. Telkâri’ye aynı zamanda ’vav işi’ de denilmektedir. Bu isim, Osmanlıca vav harfinin, uygulamada motif olarak sıkça kullanılmasından dolayı verilmiştir.
Telkâri, Mardin yöresiyle özdeşlemiştir. Ülkemizde en çok Mardin’in Midyat ilçesi ve Ankara’nın Beypazarı ilçesinde günümüzde yaygın olarak yapılmaktadır. Bu süsleme sanatı Beypazarı’na ahilik ile kazandırılmış ve son 40–50 yıldır Beypazarı’nda bu zanaat ile uğraşan 100 den fazla küçük atölyeler bulunmaktadır. Zamanla Beypazarı halkı telkâri sanatını daha işlevsel hale getirmişleridir. Telkâri ince gümüş tellerin birleştirilmesiyle yapılmakta, büyük bir sabır ve incelik isteyen bir sanat dalıdır. O nedenle tamamen el emeği ve göz nurunu yansıtmaktadır.
Telkâri sanatının başlangıcı M.Ö. 3000 yıllara kadar dayanmaktadır.Mezopotamya da ortaya çıkan bu sanat Orta Çağda Barok dönemde 800’lerin sonu 900’lerin başında Sicilya ve Venedik’te uygulanmaya başlamış, zamanla Uzak Doğuya ve Anadolu’da uygulanmaya başlamıştır. Bir çok geleneksel sanatımızda olduğu gibi, telkâride de sanatkâr işinde kullanacağı her türlü malzemeyi kendisi yapmak zorundadır. Yani, usta telkâride kullanacağı telleri kendi atölyesinde ham maddelerden elde etmektedir. Bundan dolayı bu sanat dalında ilk yapılacak iş telleri yapmaktır. Ham halde bulunan gümüş madenini ya da hurdaya çıkmış gümüşler potada eritilerek ince teller halinde dökülür. Bu incelik silindirlerden geçirilerek 70, 60 ve hatta 40 mikrona kadar indirilir. Daha sonra tasarlanan ürünler ana hatlarıyla bir kağıt üzerine çizilir. Ürünün ana iskeletini oluşturacak parça dikkate alınarak hangi kısmında kaç mikron inceliğinde tel kullanılacağı belirlenir. İç kısımlarının hangi desenlerle doldurulacağı belirlenip taslak üzerine yazılır. Haddelerden ve silindirlerden çekilerek inceltilen ve bükülen tel hızlıca esnekliğini kaybedip sertleşir ve bu tellerin yumuşaklığının tekrar kazandırılması için ısıtılarak tavlanması gerekir. Soma da haddeden kolay geçsin diye balmumuna daldırılır. Haddeden çekmek içinde özel pensler kullanılır. Ürünler işleme aşamasında sık sık ısıtılarak tavlanır. Tasarlanan ürünlere göre bütün teller, belirlenen incelik ve uzunluklara göre hazırlanır. Bundan sonra dış çerçevesi kesilmiş, parçaları çizilmiş olan taslak üzerine yerleştirilerek şekillendirilme işlemine başlanır. Bu arada da belirli yerlerden kaynaklar yapılarak birleştirilmeye çalışılır. Akabinde teller yerleştirilerek çerçeve tamamlanmış olur. Çerçevenin içindeki boşluklara işin tekniğine uygun daha ince tellerle sıkıştırılır, gerekli yerlerden lehimleme yapılır. Böylece içleri doldurularak hazırlanan parçaların her birine bükülerek şekil verilir. Parçalar ara bağlantılarla birleştirilerek bir araya getirilmiş olur.
Telkâri de ürününün tamamı telden oluşmakta ve bunun için bir ürün yüzlerce parça tel bükülerek birleştirilmek suretiyle oluşturulur. Bu birleştirilme olayı kaynak yapılmak suretiyle lehimleme yapılır. Bundan dolayı da kaynak, ısıtma ve diğer işlemler sırasında kirlenen ve kararan ürün tabii parlak rengini alması için son işlem olarak ağartma yapılır.
Telkâriden yapılan işler sayılamayacak kadar çok ve çeşitlidir. Meselâ sigara ağızlıklarından, tütün kutusundan, fincan zarflarından tutun da çeşitli tepsiler, kemerler, tepelikler, aynalar, mücevher kutuları, fotoğraf çerçeveleri,anahtarlık, vazo, gondol, şekerlik, silah ve bıçak kabzaları daha pek çok eşya hep telkâri tekniği ile yapılmaktadır. Daha çokta takı ve aksesuarlarda kullanılmakta, bayanlar için zerafet abidesi olan kolyeler, küpeler, bileklikler, broşlar, yüzükler, halhal ve künyeler. Hep bu telkâri ile yapılmaktadır.
Yüzyıllar öncesine dayanan telkâri sanatının ülkemizde en önemli merkezi Mardin’in Midyat ilçesidir. Midyat’ta yapılan işler son derece zarif ve kıymetlidir. Ancak bu sanat günümüzde telkâri ustalarının yeni nesillere aktarılmak üzere yetiştirebilecekleri yeni ustalar bulamamaları nedeniyle unutulmaya mahkum gibi görünmektedir.
FACEBOOK YORUMLAR