TARİH, KÜLTÜR VE MEDENİYET ŞEHRİ DİYARBAKIR
Cennet vatanımızın topraklarını gezerek, bizzat şahit olarak tanımaya devam ediyorum.
Diyarbakır hem öğrendiklerimle hafızamda hem de televizyonlarda izlediğim, takip ettiğim haberler ile hep olumsuz bir iz bırakmıştı. Diyarbakır ismi bile neredeyse ürkütücü geliyordu. İstanbul’da yaşadığım süre içinde Türkiye’nin dört bir yanından insanlar ile tanışma fırsatı buldum.
Bundan 15 -16 yıl önceydi, yanılmıyorsam Bağcılar’da ikamet eden Diyarbakır Erganili İsmail Kaya ismindeki bir dostumuz bana gitmediğim halde Diyarbakır’ı sevdirdi. Diyarbakır ile ilgili algılarımı değiştirdi. Daha sonrasında 7-8 yıl öncesinde tanışma şerefine nail olduğum ve de hali hazırda Başakşehir Belediyesi’nde Başkan Yardımcılığı görevini yürüten Tayyip Tanrıkulu ağabeyimiz beni büsbütün Diyarbakır aşığı yaptı. Ve kendi kendime dedim ki, bu Diyarbakır’a mutlaka gitmem lazım.
Allah nasip etti, birkaç kez Diyarbakır’ı, merkezini ve bazı ilçelerini görmek nasip oldu.
Diyarbakır herkes tarafından görülmesi gereken, medeniyetler beşiği, eşsiz kültürlere sahip bir şehir. Anadolu ve Yukarı Mezopotamya coğrafyasının en kadim şehri. Asurlular, Urartular, Medler, Persler, Romalılar, Bizanslılar, Artuklular, Eyyübiler, Akkoyunlular ve Osmanlılar gibi birçok medeniyet bu şehre imzasını atmıştır.
Diyarbakır modern bir şehir. Şehir son yıllarda çokça gelişmiş. Diyarbakır’da Sur ilçesinin sınırları içindeki kısım; kültür ve medeniyeti bünyesinde barındıran eski yerleşim bölgeleri olan bir yerdir. Surların bulunduğu bu bölgede tarihe şahitlik eden eserler bulunmaktadır. Bunların en önemlisi Ulu Camii. Ulu Cami, Anadolu’nun ilk ve en eski camilerindendir. Şam Ulu caminin bir yansıması şeklindedir. Ayrıca Diyarbakır Ulu Cami İslam Alemi tarafından 5. Harem-i Şerif olarak kabul edilmektedir. Caminin avlusunda bulunan güneş saati ünlü bilgin El-Cezire’nin bir eseridir ve takribi 900 yıllık bir mazisi vardır.
Ulu Camiine çok yakın bir mesafede bulunan bir başka cami de 4 ayaklı Minaresi ile ünlü Akkoyunlular döneminde 1500 yılında Sultan Kasım tarafından yaptırılan camidir. Cami daha çok minarenin dört ayak üzerine kurulması ile ilgi çekmektedir. Bu dört ayak İslam’ın 4 mezhebini ve bir başka rivayet ile de 4 Halifeyi temsil ettiği ifade edilmektedir.
Burada bir başka dikkati çeken eser de Hz. Süleyman Camii. Sur içinde bulunan bu Cami ise Nisanoğlu Ebul Kasım tarafından 1155-1160 yılları arasında yaptırılmıştır. Caminin hemen bitişiğinde Hz. Halid Bin Velid’in oğlu Süleyman ile birlikte Diyarbakır’ın Araplar tarafından alınışı sırasında şehit düşen 27 sahabenin de kabirleri bulunmaktadır. Bu nedenle sahabe kabirlerini ziyaret etmeye gelen birçok insana burada rastlamak mümkün. Zaten Caminin içine girdiğinizde sizi manevi bir atmosfer çepe çevre kuşatıyor.
Diyarbakır Camileri ile olduğu kadar medreseleri ile de ün yapmıştır. Bu medreselerde eğitim gören insanlar Anodolu’nun çeşitli yerlerine talebe yetiştirmek üzere dağılmıştır. İlim yuvası haline gelen bu medreselerden Mesudiye Medresesi Anadolu’nun ilk üniversitesi olarak da kabul edilmektedir. 1194 yıllarına ait kitabesi ile dört mezhebe ait bir fıkıh medresesi olduğu anlaşılmaktadır. Ali Paşa ve Zinciriye Medreseleri de o dönemin önemli eserleri arasındadır.
Medeniyetler beşiği olarak ifade ettiğimiz Diyarbakır’da yüzyıllar boyu hayat süren etnik yapılara ait kiliseler de bulunmaktadır. Bunların bir kısmı günümüze kadar ayakta kalabilmiştir. Diyarbakır’da yaşayan Müslümanlar, Ermeniler, Hıristiyanlar, Yahudiler ve daha birçok değişik mezhep ve kültürel yapıya ait olan insanlar yüzyıllardır hoşgörü içinde hayatlarını devam ettirmişlerdir.
Diyarbakır merkezinden sonra şehre Peygamberler Şehri ünvanını veren ve Hz. Elyasa (a.s.) Peygamber ile Hz. Zülkifl (a.s.) Peygamberlerin kabirlerinin bulunduğu Eğil ilçesine gittik. Akşam vakti vasıl olduğumuz Eğil de bu iki Peygamberin kabrini ziyaret etmek nasip oldu. Şehre yaklaştığınızda peygamberlerin o misk kokusu ve iki peygamberden Hz. Elyasa (a.s.) M.Ö. 8. yüzyılda İsrail Krallığı’nda yaşayan Şafat’ın oğludur. Kaynaklara göre Hz. İlyas (a.s.)’ın yanında büyümüş ve ondan sonra Peygamber olarak vazifelendirildiği bildirilmektedir.
Hz. Zülkifl (a.s.) ise kaynaklarda Hz. Eyüb Peygamber (a.s.)’in oğlu Bişr olduğu belirtilmektedir. Hz. Eyüb (a.s.)’ dan sonra kendisine peygamberlik geldiği rivayet edilmektedir. O dönemdeki İsrail Devleti’nin başkenti Samiriyye’de M. Ö. 641 yılında peygamber olarak vazifelendirildiği rivayet edilmektedir.
Kur’ân-ı Kerim’de iki yerde Zülkifl Peygamberden bahsedilmektedir. Enbiya Süresi 85. ayette “İsmail’i, İdris’i ve Zülkifl’i de yâd et. Hepsi de sabreden kimselerdi.” Yine Sad Süresi 48. ayette “İsmail’i, Elyasa’yı, Zülkifl’i de an. Hepsi de iyilerdendir.”
Allah bizleri başta Hz. Peygamber Efendimiz olmak üzere bütün peygamberlerin şefaatine nail eylesin.
Peygamberler şehri, medeniyet, kültür ve tarih şehri olan Diyarbakır’ı hala görmediyseniz. Bu eşsiz medeniyetlerin eserlerini ziyaret etmediyseniz kaybettiğiniz çok şey var, demektir. Hiç vakit kaybetmeden bu diyara gitmelisiniz. Tabi Diyarbakır sadece şehir olarak değil halkı ile de sizleri sımsıcak karşılayacaktır. Bu zamana kadar her gidişimde tanıştığım hoş sohbet ettiğim güzel insanlarından da bahsetmemek olmaz. Tarihteki kültürel bağların sağlamlılığı ve iç içe geçmiş yapısı ile Diyarbakır, bugün daha çok tanıtıma ihtiyacı duymaktadır. Bunun için diğer bölgelerde yaşayanlar bu bölgeye sık sık kültür gezileri düzenleyerek buradaki eşsiz güzellikleri keşfetmeli ve güzel insanları ile kaynaşmalıdır.