SOMUNCU BABA
Türkler, islam ile tanıştıktan sonra İslam dinine çok büyük hizmetleri olmuştur. Özellikle Büyük Selçuklu ile başlayan Anadolu Selçukluları ile devam eden ve Osmanlılar ile de zirve yapan bu hizmetleri ciltler dolusu kitaplar ile anlatamayız, eksik kalır. Özellikle 1071 Malazgirt Savaşı ile birlikte, Anadolu kapılarının Müslüman Türklere açılmasıyla, Anadolu erenleri dediğimiz mübarek zatlar Anadolu’ya yerleşerek oraların İslamlaştırılmasında öncülük etmişlerdir. Somuncu Baba da uzun süre kendisini gizlemiş bu veli zatlardan, Anadolu’nun manevi mimarlarından birisidir.
Hacı Bayram-ı Veli hazretleri başta olmak üzere birçok talebe yetiştirerek Osmanlı Devleti’nin manevi anlamda büyümesinde ve gelişmesinde çok büyük katkısı olmuş bir Allah dostudur.
Asıl ismi Şeyh Hamid-i Veli olan ancak halk arasında “Somuncu Baba” lakabıyla anılan bu veli zat 1331 yılında Kayseri’nin Akçakaya köyünde dünyaya gelmiştir. Babası Anadolu’ya manevi fetih için gelen Horasan erenlerinden Şemsettin Musa Efendi’dir. Osmanlı Padişahlarından Yıldırım Beyazıt döneminde yaşayan Hamid-i Veli, Peygamber Efendimiz (sav)’in 24. kuşak soyundan asil bir seyyiddir.
İlk eğitimini babasından almış daha sonra ilim tahsilini Şam, Tebriz, Hoy ve Erdebil’de sürdürmüştür. Şeyh hamid-i Veli dini ilimleri aldıktan sonra tasavvufa yönelmiştir. Manevi alemde aldığı emir ile de Tebriz’e Hace Alaaddîn Erdebilî Hazretlerine talebe olmuş, Beyazid-i Bestâmi Hazretleri’nin ruhaniyetinden de istifade etmiştir.
Hace Alaaddîn Erdebilî Hazretleri veli mertebesine ulaştığını anladığında artık Şeyh Hamid-i Veli’yi insanlara İslam’ı anlatması için Anadolu’ya göndermiştir.
Anadolu’da önce Kayseri’ye gelerek, burada insanlara İslam’ı anlatmaya başlamış, Allahü Teâlâ’nın emir ve yasaklarını öğretmiştir. Talebeleri, ondan feyz almaya, hasta kalplerine şifâ olan nasihatleriyle, sohbetleriyle şereflenmeye başlamışlardı. Hamid-i Veli bir gün çok sevdiği talebelerinden Şücâ-i Karamânî'yi huzuruna çağırarak; "Ankara'da Nûmân isminde bir müderris vardır. Onu bulup buraya davet ediniz!" buyurdu. Şücâ-i Karamânî de hocasının emrini yerine getirmek için Ankara'ya gidip, durumu bildirdi. Müderris Nûmân; "Bu davete icabet lazımdır." diyerek, beraberce Kayseri'ye gelirler. Hamid-i Veli hazretleri ile bir Kurban Bayramı günü buluştukları için, Nûmân’a "Bayram" lakabını vermiştir.
Müderris Nûmân, Hamid-i Veli hazretlerini görüp sohbetlerini dinleyince, onun büyük bir âlim ve veli olduğunu anlamıştır. Kısa zaman içinde de pek çok kerametlerine şahitlik etmiştir. Bu vesile ile de ona bağlılığı daha çok artmıştır. Hamid-i Veli hazretlerinden zahirî ve bâtınî ilimleri öğrenerek kısa zamanda büyük mesafeler kat etmiştir. Bir gün, Nûmân’a ey "Hacı Bayram! zâhirî ilimleri, bu ilimlerde yetişmiş âlimleri ve onların derecelerini gördün. Batıni ilimleri, bu ilimlerde yükselmiş velileri ve derecelerini de gördün. Artık hangisini murâd edersen onu seç!" buyurur.
Bunun üzerine Nûmân kendisini tasavvufa verir. Bu yolda daha yüksek derecelere kavuşmak için çalışır. Kısa sürede zamanının büyük velilerinden biri olur. Bundan sonra da kendisine Nûmân yerine Hacı Bayram-ı Veli diye hitap edilmeye başlanır. Günümüze kadar da Hacı Bayram-ı Veli olarak anıla gelmiştir.
Şeyh Hamid-i veli Kayseri’den sonra Bursa’ya gelmiş ve buraya yerleşmiştir. Bursa’da kendisini insanlara tanıtmayıp sıradan bir insan gibi hayat sürmüş, geçimini sağlamak için Bursa’da bir fırın yapıp ekmek çıkarmaya başlamıştır. Fırınına merkebiyle dağdan odun getirir, onunla ekmekleri pişirirmiş. Ekmek küfesini sırtına alarak; "Somun! Müminler somun!" diye söyler, geçimini bu yolla sağlamaya çalışırmış. Halk, bu fırıncıya "Somuncu Baba" der ve pişirdiği ekmeğin lezzetine doyamazlarmış. Somuncu Baba ekmek satmaya başlayınca, herkes peşinden koşar, ekmeğini kapışırlarmış.
Somuncu Baba'nın fırını, Molla Fenârî Mahallesi’nde, Ali Paşa Çınarı civarında olup, iki gözlü idi. Fırının bitişiğinde de ibadet ettiği bir odası vardı. Odanın kıble cihetinde de, nefsini terbiye etmek için kullandığı bir çilehanesi mevcut idi. Hamid-i Veli hazretleri durumunu Bursa'da kimseye bildirmemiş, hep halk içinde Hak ile olmaya gayret etmiştir. Bundan sonrada halk tarafından Somuncu Baba olarak anılmaya başlanmıştır.
Bir gün Somuncu Baba fırına ekmekleri sürmüş, pişmesini bekler iken Padişah Yıldırım Bayezıd’ın damadı olan Seyyid Emîr Sultan, elinde bir çömlek ile birlikte yanına gelir. "Selâmün aleyküm baba!" der. O da "Ve aleykum selâm" diyerek selamı alır. Bir süre birbirlerine bakışırlar. Başka hiçbir kelime konuşmadan tanışırlar. Emîr Sultan, elindeki yemek çömleğini Somuncu Baba'ya verip, içindekinin pişirilmesini rica eder. Somuncu Baba, kabı alıp fırının ağzından içeri sürmek istediyse de, çömleği bir türlü fırına sokamaz. Bir kaç kez denemesine rağmen çömlek fırına girmez. Bunun üzerine, Emîr Sultan'a dönerek;
"Anladım ki, bu çömleği fırına sen süreceksin!" der.
Emîr Sultan; "Peki" diyerek çömleği alır ve fırının gözünden içeri rahatlıkla sürer. Fakat bu sırada fırında hiç ateş yoktur. Somuncu Baba fırının ağzını kapattıktan sonra; "Birazdan pişer bekleyiniz." buyurur.
Emîr Sultan bir müddet bekledikten sonra kapağı açarak fırında hiç ateş olmadığı halde yemeğin piştiğini görünce, Somuncu Baba'nın büyük velilerden biri olduğunu anlar. Orada bir süre tasavvuf üzerine sohbet ederler. Bu koyu sohbet sonrasında birbirleri ile dost olurlar.
Bu arada Yıldırım Bayezıd Han, Niğbolu zaferinden sonra Bursa'da Ulu Camiyi yaptırmaya başlamıştı. Caminin inşaatı sırasında, çalışan işçilerin ekmek ihtiyacını Somuncu Baba temin ediyordu. Caminin yapımı bittikten sonra, bir cuma günü açılış merasimi yapılacağı ilan edildi. O gün başta Padişah Yıldırım Bayezıd Han, damadı Seyyid Emîr Sultan, Molla Fenârî hazretleri, ulemadan pek çok kimse ve Bursalılar Ulu Cami’yi doldurdular. Yıldırım Bayezıd Han, caminin açılış hutbesini okumak üzere damadı Emîr Sultan hazretlerini görevlendirir. Ancak, Emîr Sultan;
"Sultanım! Zamanın büyük âlimi burada iken, bizim hutbe okumamız uygun değildir. Bu caminin açılış hutbesini okumaya layık olan ben değilim, bu hutbeyi okumaya layık olan Somuncu Baba'dır” diyerek onu gösterir. "Şöhret afettir." Hadis-i şerifini bildiği için, bundan titizlikle kaçınan Somuncu Baba, Padişahın emri üzerine minbere doğru yürür. Emîr Sultan'ın yanına gelince; "Ey Emîr'im, niçin böyle yapıp beni ele verdiniz?" der. O da; "Senden ileride bir kimse göremediğim için öyle yaptım." cevabını verir. Cemaat hayretler içinde, aralarındaki bu konuşmaları dinlemektedir. Minbere çıkan Somuncu Baba, öyle bir hutbe irâd eder ki, o zamana kadar Bursalılar öyle bir hutbeyi hiç işitmemişlerdi. Bursalılar, bundan sonra Somuncu Baba'nın büyüklüğünü anlamış oldular.
Somuncu Baba, hutbede; "Bazı âlimlerin, Fâtiha-i şerifinin tefsîrinde müşkilâtı, anlayamadığı kısımlar vardır. Onun için bu surenin tefsirini yapalım." buyurarak, Fâtiha suresinin, yirmi ana ilim üzerine yedi türlü tefsirini yapar. Nice hikmetli sözler beyan eder. Herkes hayretler içinde kalır. Başta Molla Fenari hazretleri; "Somuncu Baba, önce bizim Fâtiha suresinin tefsirindeki müşkilimizi keramet göstererek halletti. Onun büyüklüğüne, bu yedi çeşit tefsir, âdil bir şahittir. Fâtiha'nın ilk tefsîrini cemaatin hepsi anladı. İkinci tefsirini bir kısmı, üçüncü tefsiri anlayanlar ise çok az idi. Dördüncü ve sonrakileri anlayanlar içimizde yok idi." demekten kendini alamamıştır. “Bu Cuma namazı sonrasında sırrımız ifşa oldu” diyerek Bursa’yı terk eden Somuncu Baba önce hacca gider, sonrasında da bugün kabrinin bulunduğu Malatya ilinin Darende ilçesine gelir yerleşir. Burada vefat edinceye kadar irşad vazifesini sürdürür.
Somuncu Baba 1412 yılında vefat etmiş, cenaze namazı yetiştirdiği talebelerinden Hacı Bayram-ı Velî hazretleri tarafından kıldırılmıştır.
Önder Güzelarslan