İDARİ YAPI YENİDEN YAPILANDIRILMALI
Türkiye Cumhuriyeti İdaresi, Anayasaya göre, merkezden yönetim ve yerinden yönetim ilkelerine dayanır. Yerinden yönetim kuruluşlarının devlet tüzel kişiliğinden ayrı tüzel kişilikleri vardır.
Merkezi idare genel itibariyle ülke düzeyinde yürütülen milli kamu hizmetlerini üstlenen idari birimdir. Merkezi idarede tek bir tüzel kişilik vardır o da devlet tüzel kişiliğidir. Merkezi idarede bir başkent teşkilatı bir de başkent teşkilatına bağlı taşra teşkilatı vardır.
Başkent teşkilatı dışında merkezi idare, üstlendiği kamu hizmetlerini tüm ülke düzeyinde yürütebilmek için taşrada da örgütlenmek zorundadır. Taşra örgütü devlet tüzel kişiliğinin bir parçasıdır ve onun bir uzantısıdır.
Anayasa’nın 126. Maddesine göre “Türkiye, merkezî idare kuruluşu bakımından, coğrafya durumuna, ekonomik şartlara ve kamu hizmetlerinin gereklerine göre, illere; iller de diğer kademeli bölümlere ayrılır. İllerin idaresi yetki genişliği esasına dayanır. Kamu hizmetlerinin görülmesinde verim ve uyum sağlamak amacıyla, birden çok ili içine alan merkezî idare teşkilatı kurulabilir.”
Anayasa’da belirtilen merkezin taşra teşkilatı birimi şehirlerdir. “İllerin kurulması, kaldırılması, adları, merkez ve sınırlarının belirtilmesi ve değiştirilmesi kanun ile olur. İlin dışında kurulacak olan diğer alt idari birimlerde yasa koyucunun takdirine bırakılmıştır. Yasa koyucu da illerin altındaki kademeleri ilçe ve bucak olarak belirlemiştir Aynı şekilde bir ilçenin bir ilden ayılıp bir başka ile bağlanması da yine kanun konusudur. Bununla beraber, bir ilçenin komşu il ile olan sınırlarının yeniden düzenlenmesi veya bir bucağın bağlı bulunduğu şehrin değiştirilmek suretiyle bir ilin sınırlarının değiştirilmesi, İçişleri Bakanlığı’nın hazırlayacağı ortak bir kararname ile mümkündür.”
Türkiye’de Anayasa’nın çizdiği bu çerçeve doğrultusunda il sayısı cumhuriyet kurulduğunda 29 Ekim 1923’te 71 idi.
Cumhuriyetten sonraki yıllarında ise, çeşitli gerekçeler ile il sayıları değiştirilmiştir. Yapılan bu değişikliklere kısaca değinecek olur isek şu şekildedir.
1924 yılında Ardahan, Artvin ve Kars il yapılarak, il sayısı 74’e yükseltilmiştir. 1926 yılında Beyoğlu, Çatalca, Dersim, Ergani, Gelibolu, Genç, Üsküdar illeri ve iki yıl önce il yapılan Ardahan tekrar ilçeye dönüştürülerek il sayısı 62’ye düşmüştür. 1927 yılında Doğubayazıt Ağrı’ya bağlanarak ilçeye dönüştürülmüş ve böylece il sayısı 61’e inmiştir. 1933 yılında Aksaray, Cebelibereket, Hakkari, Şebinkarahisar illeri ile daha önce il yapılan Artvin tekrar ilçe yapılmış yine Mersin ile Silifke ilçeleri İçel adıyla il yapılınca bu kez il sayımız 57’ye düşmüştür. 1936 yılına geldiğimizde ise, Bingöl, Artvin ile birlikte daha önce ismi Dersim iken Tunceli olarak değiştirilen Dersim, Bitlis ve Hakkari yeniden il yapılınca 1936’da il sayımız 62’ye yükselmiş oldu. 1939’da Hatay Cumhuriyeti anavatana katılınca Hatay ilinin ilavesiyle il sayımız 63’e çıkmış olsu. 1953 yılında ise Uşak il yapılmış ancak Kırşehir ilçeye çevrilince toplamdaki il sayısında bir değişiklik olmamış. 1954 yılında ise Adıyaman, Nevşehir ve Sakarya il yapılarak il sayımız 66’ya yükselmiştir. 1957’de ise 4 yıl önce ilçe yapılan Kırşehir tekrar il yapılınca il sayımız 67’ye yükselmiştir. Aynı yıl içinde iller bir sıralamaya koyularak il plaka kodları oluşturulmuştur.
1957’de yapılan plaka kodlamasından sonra 32 yıl boyunca il sayısında bir değişiklik olmamıştır. 1989 yılına gelindiğinde siyasi iradenin popülist kararları sonucunda nüfusuna bakılmaksızın, oy kaygıları ile yeni yeni iller eklenerek il sayıları arttırılmıştır. Önce 1989 yılında Bayburt, Karaman, Kırıkkale ve 56 yıl önce ilçe yapılan Aksaray tekrar il yapılarak il sayımız 71’e yükselmiştir. 1990 yılına geldiğimizde de Batman ve Şırnak il yapılarak il sayımız 73’e yükselmiştir. 1990’lı yıllar siyasi iradenin bol il yapma vaatlerinin olduğu yıllar oldu. Her siyasi parti lideri miting için gittikleri illeri il yapma vaadiyle o bölgenin oylarını alma yönünde bir eğilim geliştirdiler. Bunun sonucunda da;
1991’de Bartın, 1992’de Iğdır ile birlikte 68 yıl önce il yapılan sonrasında ilçeye dönüştürülen Ardahan tekrar il yapıldı. 1995 yılında ise Karabük, Kilis ve Yalova il yapıldı, bir yıl sonra 1996’da il yapılma kervanına Osmaniye dahil edildi. Ve son olarak ta 1999 yılındaki büyük Düzce depremi ile Düzce il yapılarak 2000’li yıllara girdiğimizde taşra teşkilatı olan illerin sayısı 81 olmuş oldu.
Bu illere baktığımızda ilin tepe yöneticisi olan vali dışında, merkez teşkilatının bütün birimleri ve o birimlerde görev alan onlarca, yüzlerce personel görev yapmakta. Nüfusu 100.000’in altında olan şehirde de aynı, 20 milyon olan ilde de aynı teşkilat yapısı hakim. Aslında buralarda fazlaca personel bulundurmak kamuda hantallığa sebebiyet veriyor. 20 yıldır yeni il yapılmıyor bu güzel bir gelişme. Ancak ülkedeki hantallığı ortadan kaldırmak için yapılması gereken ilk iş toplam nüfusu 300 binin altında olan iller yeniden ilçe statüsüne çevrilmelidir. Yine toplam nüfusu 50 binin altında olan bütün ilçeler en yakın ilçeye bağlanarak ilçe statüsünden çıkartılmalıdır. Nüfusu 50.000 ile 100.000 arasında olan ilçelerde ise sadece mülki idare yani kaymakam ve o ilçenin gerekliliklerine göre, merkez teşkilatının, Tarım ve Orman Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı'nın taşra teşkilatı konuşlandırılmalıdır. Personel sayısı da il ve ilçeye hitap edecek yönde işinin ehli ve doğru kadroya doğru kişiler atanarak düzenlenmelidir. Bir personelden çok yönlü istifade edilmeye çalışılmalıdır. Bu kadar fazla il ve ilçeye gerek yoktur. Özellikle de ilçe sayısı ivedilikle düşürülmelidir. Ayrıca büyükşehir dışındaki illere bağlı beldeler var. Ve bu beldeler hala belediye statüsünde, belediye başkanının makam aracı olarak kullanacağı aracın dışında doğru dürüst ekipmanı olmayan bu belde belediyeleri kapatılmalı ve en yakın ilçe ile bütünleşmelidir. 2000-3000 nüfuslu belde belediyesi mi olur. Anlamak zor. Kendini zor idare eden bu belediyenin o bölge halkına ne gibi faydası olabilecek. Yine nüfusu 50.000’nin altında olan ilçeler rantabl değildir. Buralara harcanan kamu kaynakları israf demektir. Zira kamuda maalesef ne kadar olmadığını söylesek de doğru değil. Torpil ile işe girenler bir iş üretmiyorlar. Bulundukları kadroda sadece dolgu malzemesi görevi görmektedirler.
Bu şekilde yeniden düzenlenecek olan idari yapıda yürütülecek olan hizmetler tamamen kamu düzeni içerisinde kanunlar çerçevesinde yapılmalı hiçbir kimsenin hiçbir milletvekilinin, bakanın ya da başka bir etnik yapının veya STK’nın güdümde asla ve asla olmamalıdır. Bu yapıda görev alacak olan kamu personelleri de, İşinin hakkını veren torpil ile değil, liyakat, ehliyet, adalet ve hak, hukuk çerçevesinde görevlendirilecek kişiler seçilirse, o görevlendirilen kamu personelleri özgüvenleri ile daha verimli, daha sağlıklı ve daha başarılı hizmetler yürüteceklerdir.
İşte böyle bir bakış açısıyla kamu hizmetleri düzenlendiğinde bu ülkeyi hiçbir güç durduramaz.
Önder GÜZELARSLAN