HER ŞEYİ MERKEZİNDE BIRAKAN VELİYULLAH-2
Geçtiğimiz haftalarda bu köşemizde Denizli Sarımahmutlu’lar da dünyaya gelen İstanbul’da Merkezefendi mahlasını alan Musa Efendi’nin hayatını anlatmaya gayret etmiştik. Bu hafta da kaldığımız yerden devam edeceğiz inşallah.
Musa Efendi Muslihiddin mahlasını alarak Amasya’dan biraz da hüzünlü bir şekilde İstanbul’a gelir. Musa Muslihiddin Halveti tarikatının kendisini sarıp sarmalayacağı ve bu yolda postuna vuracağından habersiz bir şekilde İstanbul’a döner. Günler içinde Koca Mustafa Paşa’da tekkede değişiklik olur. Halveti şeyhliği postuna Şeyh Sümbül Sinan Efendi oturur. Muslihiddin Musa hala tekkeye gidip gitmemekte direnir. Bu arada İstanbul’da camilerde vaazlarına ve medresede derslere devam eden Musa Muslihiddin, Mirza Babanın kızı ile de evlenerek artık dünya hayatına da girmiş olur. Gün geçtikçe insanların kendisine olan sevgisi muhabbeti artıyor, ancak kendisi ise bir huzursuzluk içindedir. Yine böyle bir günde bir rüya görür. Rüyası epey karmaşıktır. Lakin rüyasında kendisine halveti şeyhliği postuna oturan Şeyh Sümbül Sinan Efendi’yi ziyaret etmesi gerektiği, onun huzuruna çıkması telkin edilir. Kan ter içinde rüyadan uyanır. Rüyasını hanımı ve dostları ile paylaşır ve ertesi gün hiç vakit kaybetmeden Koca Mustafa Paşa’daki halveti tekkesine, Şeyh Sümbül Sinan Efendi’nin huzuruna gider. Tekkeye ulaştığında şeyh camide halka ve müridlerine vaaz etmekteydi. Musa Muslihiddin camiye girer, şeyh efendi ve kimse kendisini görmesin diye bir direğin arkasına gizlenir. Şeyh Sümbül Sinan Efendi bu arada Taha süresini tefsir ediyor. Bir ara kafasını kaldırır cemaate döner, “siz bu kısmı anlamadınız, sizinle beraber Musa Muslihiddin Efendi de anlamadı” der. Musa Muslihiddin camiye girdiğini görmediği halde kendisinden haberdar olması ziyadesiyle kendisini mahcup ettirdi. Vaazdan sonra huzura varıp intisap eyler. Ve böylece Musa Muslihiddin bir müderrisliğin yanı sıra, halveti tarikatının müntesibi olur.
Günler çok hızlı akar. Musa Muslihiddin Efendi tekkede Şeyh Sümbül Sinan Efendi’nin en sevdiği müritlerden biri olur. Basamakları çok hızlı geçer. Halveti yolunun önemli bir talebesi haline gelir. Kısa sürede aldığı yol herkes tarafından ibretle ve imrenilerek takip edilir.
Bir gün Şeyh Sümbül Sinan Efendi, talebelerini imtihan etmek ister, onlara şöyle bir soru yöneltir. Eğer Allah’ın elindeki kudret sizlere verilmiş olsa idi sizler bu dünyada neler yapardınız. Talebelerin her biri farklı farklı cevaplar verirler. Kimisi dünyadaki bütün kafirlerin de Müslüman olmalarını sağlardım. Kimisi ise Müslüman olmayan, kafirlerin hepsinin ölümüne hükmederdim vb cevaplar verirler. Şeyh Sümbül Sinan Efendi verilen cevaplardan memnun olmamıştır. Musa Muslihiddin Efendi’ye dönerek senin bu konuda fikrin nedir der.
Musa Muslihiddin Efendi bu soruya vereceği cevap ile hem şeyhi Sümbül Sinan Efende’yi mutlu edecek, hem de bundan sonraki hayatının sonuna kadar hatta ölümünden sonra da anılacak mahlasına kavuşacaktır.
“Şeyhim! Allah’ın kudretinin elimizde olması ve bize yaratma yetkisinin verilmesi mümkün değil. Haşa efendim haşa! Aklımız, gücümüz, anlayışımız yetersiz kalır.” diye söze başlar. Ve devam eder;
“Efendim, her şeyi yerinde, merkezinde bırakırdım. Alem öyle bir tatlı nizam ve düzen içinde ki buna bir şey ilave etmek veya bir şeyi eksiltmek düşünülemez. Mevla her şeyi yerli yerinde yaratmıştır. Dolayısıyla her şeyi merkezinde bırakırdım. Ancak ben dünyada eğitime, talebe yetiştirmeye önem verirdim. İyi insanların iyiliğini arttırırdım. İyiler ve iyilikler çoğalınca kötüler de onların iyiliğinden nasiplenirler. Kötüler, kötülüklerini yapacak ve çoğaltacak ortam bulamaz olurlar. Böylelikle iyilerle kötüleri birlikte yaşatırdım.”
Bu cevaptan sonra, Şeyh Sümbül Sinan Efendi’nin yüzünde bir gülümse olur. Cevaptan oldukça mutlu olan şeyhi, demek ki her şeyi yerli yerinde, merkezinde bırakırdın, demek, bundan böyle sana sufilik yolunun merkezi verildi. Allah yolunun merkezi oldun. Ve artık senin ismin “Merkez Muslihiddin” olsun, der. O günden itibaren ve hala daha Ladikli Musa Merkez Efendi olarak anıla gelmektedir. Merkez Muslihiddin Efendi o günden sonra artık şeyhliğe bir adım daha yaklaşmıştır. Bundan sonra kendisine tevdi edilen vazifelerine, müderrisliğin yanı sıra, insanları irşat etmeye devam etti. Merkez Efendi bir süre sonra da dönemin padişahı Yavuz Selim Sultan Han’ın Şeyh Sümbül Sinan Efendi’den rica etmesi üzerine payitahttan şehzadelerin yetiştirildiği bir diğer şehir olan Manisa’ya doğru yönelir. Zira şehzade Süleyman yetiştirilmek üzere, annesi Ayşe Hafsa Sultan ile birlikte Manisa’ya gönderilmiştir. Yavuz Sultan Selim Han hem şehzadenin manevi eğitim alması hem de Manisa’da yaşayan halkın irşada ihtiyacı olduğu için Sümbül Sinan Efendi’den bu yönde bir istirhamda bulunur. Şeyh Sümbül Sinan Efendi ise bu göreve en layık olan talebesi Merkez Muslihiddin’i Manisa’ya göndermek istemiştir. Şeyhinin arzusu üzerine Merkezefendi bu kez yine yollara düşmüş ve Manisa’ya vasıl olmuştur.
Mekezefendi’nin Manisa’daki hayatı, mesir macunun yapılmasına giden olayları ve halveti tekkesi olan Koca Mustafa Paşa’daki posta oturuşunu ve vefat edinceye kadar İstanbul’da devam eden hayatının diğer kesitlerini bir sonraki yazımızda devam edeceğiz, Allah’ın izniyle.
Önder GÜZELARSLAN