GIDA TERÖRÜ
Ülke olarak neredeyse 1980’lerden bu yana terör belası ile uğraşıyoruz. Son yıllarda sınır ötesini aşan operasyonlar ile terörün beli kırılmaya çalışılıyor. Hepimizin de muzdarip olduğu bu terör olayları her geçen gün can almaya devam ediyor. Şehit haberleri sayısı azalsa da henüz tam bitmiş değil. Terörle mücadelemiz yeni teknoloji ürünleri İHA ve SİHA’lar ile başarılı bir şekilde sürmektedir. Ümidimiz ve beklentimiz terörün tamamen kökünün kurutulması yönünde.
Ancak çoğumuzun dikkatinden kaçan terör kadar tehlikeli ve belki de ondan daha büyük tahribat yapan bir başka olay daha var. O da gıda terörü. Son günlerde tarım ve Hayvancılık Bakanlığı gıdada hile yapan, terör estiren firma ve şahsiyetleri ifşa ediyor. Ancak kökünü kurutma noktasında yeterli, adım atılamıyor. Gıdalar insanlık için yaşam mücadelesinde en elzem ve en önemli yeri almaktadır. Temiz ve güvenilir gıda tüketemediğimizde sağlık sorunları yaşamaya başlıyoruz. Dünyayı yöneten egemen, küresel güçler ne yazık ki insanlığın sağlıklı gıdalar tüketmemesi için var güçleri ile mücadele ediyorlar. Neredeyse dünyanın yarıya yakınının en büyük sorunu temiz, sağlıklı ve güvenilir gıdaya ulaşabilmek. Gelişmiş ülkeler dışında güvenli gıdaya ulaşabilme imkanı oldukça zayıf.
Gıda terörü ne demek önce onu açıklamaya çalışalım. Canlıların hayatlarını devam ettirebilmeleri için yemek suretiyle tüketmeleri gereken maddelerin, ekonomik hedeflere ulaşmak amacıyla her türlü yolun kullanımıdır. Gıda terörünün ucunda ekonomik sebepler yatmakta. Küresel güçlerin eliyle organize edilen gıda teröründe yapılan işlem bütün gıda ürünlerinde tağşiş ve taklitten, GDO’lu gıda üretimine kadar her yol mubah görülerek hareket edilmektedir. GDO’yu biraz açacak olursak; DNA'sında yapılan modifikasyonlar yoluyla özellikleri değiştirilmiş olan bir canlıya GDO yani Genetiği Değiştirilmiş Organizma denir. En temel besin maddeleri olan ekmek, şeker ve un, ette her türlü hile denenmektedir. Sağlıksız üretim ile piyasalara sürülen bu gıda ürünlerini tüketen insanlar kısa süre sonra da çeşitli hastalıklara düçar olarak hastane kapılarında ömür tüketmeye başlıyorlar.
Küresel güçler daha fazla para kazanmak için önce sağlıksız ve genetiği bozulmuş ürünleri piyasaya sürerek bunları insanların tüketmesini sağlıyor. Ardından da bu ürünleri tüketerek hasta olan insanlara hastanelerde yine kendi ürettikleri kimyevi ilaçları vermek suretiyle her türlü insanlığı sömürmeye çalışmaktadırlar. Bu bir kısır döngü şeklinde hayatımıza yön vermektedir. Bu anlamda egemen güçler ilk olarak gıdaların genetiği ile oynadılar. Özellikle en temel besin maddesi olan ekmeğin hammaddesi olan unun yapıldığı buğdayın genetiğini değiştirdiler. Zira buğdayın girmediği gıda ürünü neredeyse yok. Akabinde de yine önemli bir besin maddesi olan ve her alanda kullandığımız şekerin kimyasını bozdular. Şeker pancarından şeker üretimine kota koydular ve bunun yerine Nişasta Bazlı Şeker ya da kısa adıyla NBŞ üretimini teşvik edip yaygınlaştırdılar. Son zamanlarda şeker yerine glikoz şurubu kullanılır oldu. GDO’su değiştirilen buğday da, glikoz da insan sağlığı için çok tehlikelidir. Bu iki ürün adeta gıda terörünün en önemli iki silahıdır. Birçok ülke sağlıklı ve organik gıda üretimine geçerken bizim bu konuda yeterli duyarlılığa ulaşamamamız çok büyük eksiklik. Hala tehlikenin farkında değiliz. Yıllar önce millet olarak kendi kendimize yetecek gıdaları kendimiz üretiyor ve ne yediğimizi biliyorduk. Bugün maalesef hem tükettiğimiz gıdaların büyük çoğunluğunu kendimiz üretmiyoruz, hem de sağlıklı olup olmadığına dikkat etmiyoruz. Bundan dolayı da insanımızın büyük çoğunluğu hayatının yarısını neredeyse hastane köşelerinde geçiriyor. Ülke olarak tarım ve hayvancılık alanında yeterli yatırımları zamanında yapmadığımız ve bu konuda hala eksik hareket ettiğimiz için birçok gıda ürününü dışarıdan almak zorunda kalıyoruz. Topraklarımızı kendi yerli tohumlarımız ile beslemediğimiz için, ithal tohumları da büyütebilmek için kullandığımız ve hala kullanmaya devam ettiğimiz içeriği tamamen zehir olan tarım ilaçları ile toprağımızı öldürdük. Bundan sonra toprağımızı ekmek istesek bile ekemeyeceğiz. Yıllardır yanlış uygulanan tarım ve hayvancılık politikaları sonucunda hem yerli ürün üretmekten geri kaldık. Hem de sağlıklı ürünlere ulaşmakta zorluklar yaşadık. Toplumumuzdaki ve iş adamlarımızdaki hırs ile beraber çok kazanma sevdası bizleri gıda güvenliğini hiçe saymaya sevk etti. Yapısı ile oynanmayan, içine hile katılmayan ürün neredeyse kalmadı desek yeridir.
Halbuki bizler geçmişten gelen düsturumuz ile dürüst olmayı, yaptığımız işi temiz yapmayı öğrenmiştik. Atalarımızdan bize yüce bir ahlak miras kalmıştı. Para kazanma hırsı, kazanma ile birlikte sınırsız tüketme sevdası atalarımızdan kalan bu ahlak mirasını da paçavra gibi bir kenara atmamıza sebep oldu. Dolayısıyla artık en güvendiğimiz insanlar bile ürettikleri ürünlere hile karıştırmaya başladılar. Hatta bu durum öyle bir hal aldı ki, toplum artık temiz ve doğru ürünü kaldıramaz oldu. İçinde hile olmayan ürünleri almaz oldu. İnsanların kimyası bozuldu.
Başta Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı olmak üzere, üreticiler temiz, sağlıklı ve güvenilir gıda üretiminde son derece hassas olmalıdırlar. Bakanlığın zaman zaman sağlıksız ve hileli üretim yapanları teşhir etmesi yeterli değildir. Bu konuda ciddi yaptırımlar yapmalıdır. Özellikle yerli ve milli tohum yetiştirilmesi ve toprağı verimli kullanma konusunda hassas adımlar atılmalıdır. Toplumun bilinçlendirilmesi gerekir. Zira sağlıksız beslenmenin sonucu hasta olmak ve bu da doktorları ve hastaneleri meşgul etmek demektir. Amaç milletin hasta olmamasını sağlamak olmalı bu yönde adımlar atılmalıdır.
ÖNDER GÜZELARSLAN
FACEBOOK YORUMLAR