EDEBİYAT DÜNYASININ AHMET MİTHAT EFENDİSİ
Ahmet Mithat Efendi, 1844 yılında orta halli bir ailenin çocuğu olarak İstanbul’da Tophane semtinde dünyaya gelmiştir. Annesi, Rusların 1829 yılında Kafkasya’yı işgal etmeleri üzerine buraları terk etmek zorunda kalan Nefise Hanım, babası ise Anadolu’dan gelip İstanbul’a yerleşmiş Mısır Çarşısı esnafından Hacı Süleyman Ağa’dır. Ailesinin durumu çok iyi olmayınca zor şartlar altında büyümüştür. Annesinin evde diktiği çamaşırları çarşı pazarda satarak ailesinin geçimine katkıda bulunmaya çalışan Ahmet Mithat Efendi’nin çok renkli bir hayatı olmuştur. Çok küçük yaşlarda babasını kaybedince eğitimine devam etmek üzere 1854 yılında Vidin’de bulunan ağabeyi Hafız Ali Ağa’nın yanına gönderilmiştir. Burada 3 yıl kadar kalmış daha sonra yeniden İstanbul’a dönmüştür. Küçüklüğünde bir hayli yaramaz olan Ahmet Mithat Efendi Mısır Çarşısı’nda bulunan bir aktara çırak olarak verilmiş ve burada çalışmaya başlamış. Kendisinin anlattığı hatırlarında yer verdiğine göre Boğazkesen’den Mısır Çarşısı’na her gün çıplak ayak ile yürüyerek gidermiş. Ekonomik imkansızlıkları derinden hisseden bir aile içinde büyümüş. Mısır Çarşısı’ndaki dükkan sahibi aktar da kendisini çok acımasızca çalıştırır ve sürekli paylamaktan da geri kalmazmış. Bunda tabi ki kendisinin çok yaramaz olmasının da payı büyükmüş.
Ahmet Mithat Efendi büyük yokluk ve yoksunluklara rağmen azimle çalışmasını sürdürmüş ve her geçen gün işini sevmeye ve daha becerikli ve başarılı olmaya çalışmış. Bunun üzerine ustası da kendisine güvenmeye başlamış ve ona harçlık vermeye, bahşişler vermeye başlamış. Para kazanmaya başlayınca işine daha bir iştiyakla sarılmaya başlayan, Ahmet Mithat Efendi bir yandan işini yapmaya çalışırken diğer yandan da okumaya merak sarar ve aktar dükkanının yanı başında bulunan komşu dükkan sahibi Hacı İbrahim Efendi’den kendisine okuma yazma öğretmesini ister. Ahmet Mithat Efendi kendisine okuma yazma öğretmesi karşılığında dükkanını temizleyeceğini, geceleri de evinin işlerini yapabileceğini söylemesi üzerine, onun azimli olduğunu anlar ve her gün akşam evinde ona okuma yazma öğretmeye başlar. Gündüzleri aktarda çalışmayı sürdüren Ahmet Mithat Efendi artık geceleri de okuma yazma öğrenmeye başar. Büyük bir azim göstererek çok kısa zamanda okuma yazmayı söker. Her gün müthiş derece de yorulmasına rağmen hiç usanmaz, yılgınlık göstermez, azmine azim katarak 6 ay içinde öğrendiği okuma yazmaya ilave olarak Galata’da bir kitapçıdan da Fransızca dersleri almaya başlar. Birkaç yıl içinde azminin sonunda Mısır Çarşısı’nın en bilgili kişisi haline gelmiş ve Anadolu’da ki akrabalarına mektup yazdırmak için insanlar fevç fevç ona gelmeye başlamışlar. Ücretle yazdığı mektuplar sonucunda ayrıca bir gelir de elde etmeye başlayan Ahmet Mithat Efendi fakir olanlardan hiçbir ücret almaz onlara yardımcı olurmuş. Zaman içinde bu yönüyle de herkes tarafından sevilen sayılan birisi haline gelmiş.
Ahmet Mithat Efendi, bilgiye olan ihtiyacını gidermek için geceleri kör kandilin cılız ışığında kendini kitap okumaya vermeye başlamış. Bazen ekmek parasıyla aldığı kitapları bir içip su gibi hemen okumaya koyulurmuş. Büyük azmi sonucunda döneminin önemli edebiyatçıları arasına girmeyi başarmıştır.
Yazımızın başında da ifade ettiğimiz gibi küçük yaşta babasını da kaybedince ailenin geçim yükü ağabeyi Hafız Ali Ağa'nın üzerine yüklenmiş.Bu sırada ağabeyi, Mithat Paşa’nın Niş valiliği sırasında onun yanında çalışmaya başlayınca kardeşini tekrar yanına almıştır. Rüşdiye tahsilini Niş’te tamamlamıştır. Mithat Paşa’nın Niş’ten Tuna valiliğine gelmesi üzerine Rusçuk’a giden Ahmet Mithat Efendi, Vilâyet Mektûbî Kalemi’nde ilk memuriyetine 1864 yılında başlamış oldu. Kendi adını bu zeki ve kabiliyetli gence veren Mithat Paşa, onu Fransızca çalışmaya teşvik etti ve ona imkânlar sağladı. Böylece Ahmet Mithat’a batı kültürünün kapıları açıldığı gibi o sayede Tuna gazetesinde muharrirliğe de başladı ve bir yıl sonra da başmuharrir olarak yazı hayatına adım atmış oldu.
Bir süre sonra 1869 yılında Bağdat valiliğine atanan Mithat Paşa, yeni vazifesine giderken kalabalık maiyeti arasında, ağabeyi ile birlikte Ahmet Mithat Efendi’yi de yanında götürmüştür. Burada Zevrâ gazetesinin müdürü olan Ahmet Mithat Efendi, Bağdat’ta kendisini kültürlü bir çevre ve oldukça programlı bir sohbet meclisi içinde buldu. Bu çevrede Ahmet Mithat Efendi’ye, ressam Osman Hamdi Bey Batı kültürü, Muhammed Feyzî ez-Zühâvî din ve medrese kültürü, açık fikirli, yarı meczup, feylesof meşrep bir adam olan ve Arapça, Farsça, Hintçe, İbrânîce, İngilizce bilen Şîrazlı Bakır Can Muattar Doğu ilimleri ve çeşitli felsefî kültür sahalarında tesir ettiler. İlk kitapları olan Hâce-i Evvel serisi ile Kıssadan Hisse’yi burada yazmıştır.
1871 yılında ağabeyinin vefatı üzerine tekrar İstanbul'a dönmüş ve Tahtakale'deki evinin altına küçük bir matbaa kurarak kendi kitaplarını basmaya başlamıştır. Bu arada bir yandan Basiret gazetesinde de yazı yazmaktadır. 1872 yılında Namık Kemal ile tanışmış. Devir ve Bedir isimli iki gazete çıkartmış bu iki gazete de kısa sürede kapatılınca Dağarcık ve Kırkambar dergilerini yayınlamaya başlamıştır. Bu dergilerde çıkan yazılar nedeniyle Namık Kemal, Ebüzziya, Tevfik gibi yazarlarla birlikte Rodos'a sürgüne gönderilmiştir. 3 yıl kaldığı Rodos'ta Medrese-i Süleymaniye isimli bir okul açıp orada dersler vermiştir. Sultan V. Murat'ın kendilerini affetmesi üzerine 1876'da tekrar İstanbul'a dönmüştür..
1876 yılında İttihat Gazetesi'ni yayınlamaya başlamış, muhalif tutumunu yumuşatarak 2. Abdülhamit'e yakınlaşmıştır. Bunun neticesinde Devletin resmi gazetesi Takvim-i Vakayi ve devletin basımevi olan Matbaa-i Amire'nin müdürlüğüne atanmıştır. 1878 yılında Osmanlı Sarayı'nın desteğiyle Tercüman-ı Hakikat gazetesini kurarak, 1888'de İsveç'te toplanan Müsteşrikler Kongresi'ne katılmıştır. 1895'te Meclis-i Umur-ı Sıhhiye’nin ikinci reisi olan Ahmet Mithat Efendi, aynı yıl Sabah Gazetesi’nde yayınlanan "Dekadanlar" başlıklı yazısıyla Servet-i Fünun’u eleştirince edebiyat çevrelerinin tepkisini çeker, bunun üzerine yazarlığı bırakmak zorunda kalır. 28 Aralık 1912’de vefat edinceye kadar, Dârülfünun, Medresetü’l-vâizîn ve Dârülmuallimât’ta genel tarih, dinler tarihi, felsefe tarihi, eğitim tarihi gibi dersler okutmuştur. Mezarı Fatih Camii hazîresindedir.
Sayısı altmışı aşan büyük hikâye ve romanlarından pek çoğu Tanzimat devrinin karakteristik özelliğini yansıtmaktadır. Roman ve hikâyelerinde Doğu medeniyetinin ahlâk ve geleneklerine bağlı kalarak, Batı kültürünü benimseme yolunda bir çizgi oluşturmaya çalışmıştır.
Genel olarak edebi açıdan değil, öğretici yönden tatmin edici eserler ortaya koymaya çalışan Ahmet Mithat Efendi, eserlerinde kendi döneminde popüler olan akımların etkisinde kalarak realizm ve natüralizmi benimsemiştir.
Ahmet Mithat Efendi, geldiğim noktaya ulaşabilmem için geçmişte çektiğim acı ve ızdırablar bana kamçı oldu demiştir.
FACEBOOK YORUMLAR