EBÛ’L HASAN HARAKÂNÎ HAZRETLERİ
Altın silsilenin altıncı halkası olan Ebû’l-Hasan Harakânî Hazretleri takrîben hicrî 352, miladi 963 yılında Bistam’ın kuzeyindeki Harakan köyünde, çiftçilik yapan bir ailenin evladı olarak dünyaya gelmiştir.
Kabrinin bugün İran’ın Bistam kasabasının12 km uzağındaki Harakan kasabasında olduğu rivâyet edilirse de, bazı rivâyetlere göre de Ebû’l-Hasan Harakânî Hazretleri İslâm ordusu ile birlikte cihâda çıkıp Kars yakınlarında şehîd düşmüş ve oraya defnedilmiştir diye ifade edilir. Bugün Kars’ta ona izâfe edilen bir makam ve türbe bulunmaktadır. Kars’a yaptığım bir gezide şahsıma eşlik eden dede mesleği arı yetiştiriciliği yani bal imalatı ile uğraşan Serhat Aybek kardeşim ile makamını ve kabrini ziyaret etmiş idim. Soğuk ve karlı bir günde yaptığım ziyaret sonrası öncelerinde de hayatını okuduğum Ebû’l-Hasan Harakânî Hazretleri beni çok etkiledi. Hayatından bazı kesitler ile kendisini tanıtmak amacıyla bu yazıyı kaleme almış bulunuyorum.
Ebû’l-Hasan Harakânî dinine ve ibadetlerine düşkünlüğü, nefsiyle mücâhedesi ve daimi zikir ve murâkabe hâlinde bulunması sebebiyle, kendisine “Şeyhü’l-Asr”, yani “Asrının Şeyhi” diye hitap edilmiştir. Zamanındaki bütün Hak dostları ona hayran kalmış ve kendisine pek çok medhü senâlarda bulunmuşlardır. Çocuk yaşlarından itibaren ilim tahsiline başlamış olan Ebû’l-Hasan Harakânî kısa zamanda bütün akranlarının önüne geçerek büyük bir alim olmuştur. Tasavvuf ve hakikat piri olan Ebû’l-Hasan Harakânî’ye Allah (c.c.) tarafından vehbi ilim verilmiştir.
Hz. Mevlana meşhur eseri mesnevisinde, Hz. Bayezidi Bistami’nin, Ebû’l-Hasan Harakânî’nin varlığından ve dünyaya geleceğinden haberdar edişini anlatmaktadır.
Ebu’l-Hasan Harakâni gençlik yıllarında çiftçilik ve taşımacılık yaparken tasavvuf halini yaşamaya başladığı söylenmektedir. Bir gün toprağa tohum serpmiş, saban sürüyordu; ezan okunduğunda, şeyh sabanı durdurarak camiye sabah namaza gitmiş. Namazdan döndüklerinde, sabanın hareket ederek çift sürmeye devam ettiği görülmüş.
Gazneli Mahmut’tan İbn-i Sina’ya, Çağrı ve Tuğrul Beylerden Sultan Alparslan’a kadar birçok ilim ve devlet adamı Harakâni‘nin huzuru saadetlerinde bulunarak onun irfanıyla olgunlaşmışlardır. Hindistan Fatihi, büyük Sultan Gazneli Mahmut, Harakân köyü yakınlarına geldiğinde, medhini duyduğu Ebû’l-Hasan Harakâni Hazretlerini ziyaret etmek istemiş, evvelâ bir adamını çağırarak Harakâni Hazretleri’ne gitmesini ona şöyle demesini istemiş:
“Gazne Sultânı ziyaretinize gelecek, sizler de müridlerinizle beraber onu karşılamaya çıkın!” Eğer bu emrim üzerine tereddüt ederse de; “Allâh’a, Rasûlü’ne ve sizden olan emir sahiplerine (idarecilere) itaat ediniz.” ¹ âyetini hatırlatmasını tembih etmiş. Bu talimatıyla Hazret’in nasıl davranacağını görerek onun mânevî kemâlini yoklamak istemiş.
Elçi, kendisine verilen vazifeyi yerine getirince Harakâni Hazretleri ona şöyle cevap vermiş: “Mahmut’a de ki: «Ebû’l-Hasan; “Allâh’a itaat edin!” fermânıyla öyle meşguldür ki, seninle ilgilenecek hâli yoktur.»”
Bu söz, Sultan Mahmut’u derinden etkilemiş ve yanındakilere:
“Kalkın Şeyh’in huzuruna varalım, bu zat farklı bir insan, bizim bildiğimiz kişilerden değil!” demiş. Harakâni Hazretleri’nin huzuruna varan Sultan Mahmut:
“Bana bir nasihatte bulun!” der. Harakānî Hazretleri:
“Ey Mahmut, dört şeye dikkat et: Takvâ, cemaatle îfâ edilen namaz, cömertlik ve halka şefkat!” bunun üzerine Sultan Mahmut kendisine dua etmesini de arzu ediyor. Harakâni Hazretleri:
“Beş vakit namazda; ‘Allah’ım, mü’min erkekleri ve mü’min kadınları affeyle!’ diye dua eder. Sen de buna dâhilsin.” Buyururmuş. Sultan Mahmut:
“Hususi dua istiyorum!” deyince Harakâni Hazretleri:
“Ey Mahmut, akıbetin Mahmut (hayırlı ve güzel) olsun!” diye dua eder ve onları ayakta uğurlar. Bu hal üzerine Sultan Mahmut:
“Geldiğimde iltifat etmemiştin, şimdi ise ayağa kalkıyorsun. O hâl neydi, bu ikram nedir?” diye sordu. Harakâni Hazretleri.
“Gelirken sultanlık gururuyla ve imtihan için gelmiştin, şimdi ise gönül kırıklığı ve dervişlik hâliyle gidiyorsun. Dervişlik devletinin güneşi üzerinde ışıldamaya başladı. Daha önce sultan olduğun için kalkmadım, şimdi ise derviş olduğun için kalkıyorum!” der.
Ebû’l-Hasan Harakânî Hazretleri helal lokmaya çok önem verirdi. Bir gece hizmetçisi turşu yapıp getirmişti. İçine de Şeyh’in kendi eliyle ekmiş olduğu bahçeden çöğen otu koparıp koymuştu. Harakânî Hazretleri âdeti üzerine, yatsı namazını kılmadıkça yemek yemez, “Allâh’ım, Sana olan ibadetlerimi huşû ile tamamlamadan vücudumu beslemeyeceğim.” derdi. Yatsı namazından sonra yemeğini getirdiler. Yemeğe elini sürmeden;
“Bu yemekten karanlık (şüphe) kokusu geliyor.” diyerek endişesini dile getirir.
Ertesi gün o bahçeye gidip baktılar ki, bazı insanlar buğdaylarını sulamak için harklarına su salmışlar, Efendi’nin bağına giden harkın bağlantısı da açık kaldığı için su oraya akmış ve Efendi’nin ektiği sebzeler bu sudan bir miktar almıştı.
Hikmet ehli olan Ebû’l-Hasan Harakânî Hazretleri hicri 10 Muharrem 425, miladi 1034 yılında vefat ettiği kaynaklarda belirtilmektedir.
1) Nisa Süresi / 59. Ayet
Altın silsilenin altıncı halkası olan Ebû’l-Hasan Harakânî Hazretleri takrîben hicrî 352, miladi 963 yılında Bistam’ın kuzeyindeki Harakan köyünde, çiftçilik yapan bir ailenin evladı olarak dünyaya gelmiştir.
Kabrinin bugün İran’ın Bistam kasabasının
Ebû’l-Hasan Harakânî dinine ve ibadetlerine düşkünlüğü, nefsiyle mücâhedesi ve daimi zikir ve murâkabe hâlinde bulunması sebebiyle, kendisine “Şeyhü’l-Asr”, yani “Asrının Şeyhi” diye hitap edilmiştir. Zamanındaki bütün Hak dostları ona hayran kalmış ve kendisine pek çok medhü senâlarda bulunmuşlardır. Çocuk yaşlarından itibaren ilim tahsiline başlamış olan Ebû’l-Hasan Harakânî kısa zamanda bütün akranlarının önüne geçerek büyük bir alim olmuştur. Tasavvuf ve hakikat piri olan Ebû’l-Hasan Harakânî’ye Allah (c.c.) tarafından vehbi ilim verilmiştir.
Hz. Mevlana meşhur eseri mesnevisinde, Hz. Bayezidi Bistami’nin, Ebû’l-Hasan Harakânî’nin varlığından ve dünyaya geleceğinden haberdar edişini anlatmaktadır.
Ebu’l-Hasan Harakâni gençlik yıllarında çiftçilik ve taşımacılık yaparken tasavvuf halini yaşamaya başladığı söylenmektedir. Bir gün toprağa tohum serpmiş, saban sürüyordu; ezan okunduğunda, şeyh sabanı durdurarak camiye sabah namaza gitmiş. Namazdan döndüklerinde, sabanın hareket ederek çift sürmeye devam ettiği görülmüş.
Gazneli Mahmut’tan İbn-i Sina’ya, Çağrı ve Tuğrul Beylerden Sultan Alparslan’a kadar birçok ilim ve devlet adamı Harakâni‘nin huzuru saadetlerinde bulunarak onun irfanıyla olgunlaşmışlardır. Hindistan Fatihi, büyük Sultan Gazneli Mahmut, Harakân köyü yakınlarına geldiğinde, medhini duyduğu Ebû’l-Hasan Harakâni Hazretlerini ziyaret etmek istemiş, evvelâ bir adamını çağırarak Harakâni Hazretleri’ne gitmesini ona şöyle demesini istemiş:
“Gazne Sultânı ziyaretinize gelecek, sizler de müridlerinizle beraber onu karşılamaya çıkın!” Eğer bu emrim üzerine tereddüt ederse de; “Allâh’a, Rasûlü’ne ve sizden olan emir sahiplerine (idarecilere) itaat ediniz.” ¹ âyetini hatırlatmasını tembih etmiş. Bu talimatıyla Hazret’in nasıl davranacağını görerek onun mânevî kemâlini yoklamak istemiş.
Elçi, kendisine verilen vazifeyi yerine getirince Harakâni Hazretleri ona şöyle cevap vermiş: “Mahmut’a de ki: «Ebû’l-Hasan; “Allâh’a itaat edin!” fermânıyla öyle meşguldür ki, seninle ilgilenecek hâli yoktur.»”
Bu söz, Sultan Mahmut’u derinden etkilemiş ve yanındakilere:
“Kalkın Şeyh’in huzuruna varalım, bu zat farklı bir insan, bizim bildiğimiz kişilerden değil!” demiş. Harakâni Hazretleri’nin huzuruna varan Sultan Mahmut:
“Bana bir nasihatte bulun!” der. Harakānî Hazretleri:
“Ey Mahmut, dört şeye dikkat et: Takvâ, cemaatle îfâ edilen namaz, cömertlik ve halka şefkat!” bunun üzerine Sultan Mahmut kendisine dua etmesini de arzu ediyor. Harakâni Hazretleri:
“Beş vakit namazda; ‘Allah’ım, mü’min erkekleri ve mü’min kadınları affeyle!’ diye dua eder. Sen de buna dâhilsin.” Buyururmuş. Sultan Mahmut:
“Hususi dua istiyorum!” deyince Harakâni Hazretleri:
“Ey Mahmut, akıbetin Mahmut (hayırlı ve güzel) olsun!” diye dua eder ve onları ayakta uğurlar. Bu hal üzerine Sultan Mahmut:
“Geldiğimde iltifat etmemiştin, şimdi ise ayağa kalkıyorsun. O hâl neydi, bu ikram nedir?” diye sordu. Harakâni Hazretleri.
“Gelirken sultanlık gururuyla ve imtihan için gelmiştin, şimdi ise gönül kırıklığı ve dervişlik hâliyle gidiyorsun. Dervişlik devletinin güneşi üzerinde ışıldamaya başladı. Daha önce sultan olduğun için kalkmadım, şimdi ise derviş olduğun için kalkıyorum!” der.
Ebû’l-Hasan Harakânî Hazretleri helal lokmaya çok önem verirdi. Bir gece hizmetçisi turşu yapıp getirmişti. İçine de Şeyh’in kendi eliyle ekmiş olduğu bahçeden çöğen otu koparıp koymuştu. Harakânî Hazretleri âdeti üzerine, yatsı namazını kılmadıkça yemek yemez, “Allâh’ım, Sana olan ibadetlerimi huşû ile tamamlamadan vücudumu beslemeyeceğim.” derdi. Yatsı namazından sonra yemeğini getirdiler. Yemeğe elini sürmeden;
“Bu yemekten karanlık (şüphe) kokusu geliyor.” diyerek endişesini dile getirir.
Ertesi gün o bahçeye gidip baktılar ki, bazı insanlar buğdaylarını sulamak için harklarına su salmışlar, Efendi’nin bağına giden harkın bağlantısı da açık kaldığı için su oraya akmış ve Efendi’nin ektiği sebzeler bu sudan bir miktar almıştı.
Hikmet ehli olan Ebû’l-Hasan Harakânî Hazretleri hicri 10 Muharrem 425, miladi 1034 yılında vefat ettiği kaynaklarda belirtilmektedir.
1) Nisa Süresi / 59. Ayet
FACEBOOK YORUMLAR