BİR KISSA İLE “ŞÜKÜR”
Şükür, her nimetin Allah’tan geldiğini bilip dil ile de hamd etmektir. Nimeti değil, nimeti vereni görmektir. Nimeti vereni bilip kalp, dil ve diğer azâlarla gereğiyle amel etmektir. Kalp ile iyiliğe niyet eder. Dil ile hamd eder, şükrünü açıklar. Uzuvlarla şükür ise, Allah-ü Teâlâ’nın verdiği nimetleri yerli yerinde kullanmaktır. Mesela gözün şükrü, Müslümanların, arkadaşların kusurunu görmemektir. Kulağın şükrü, söylenilen ayıpları duymamış olmaktır.
İmam-ı Rabbani hazretleri şükür ile ilgili:
“Öyle nimetler vermiştir ki Cenab-ı Hak, vücudumuzun her kılı dile gelse ve şükür ifade etseler bile, o şükrü yerine getirmekten acizizdir” diye ifade eder.
Sürûrî de bir mısraında şükür için şöyle bir ifade kullanır:
“Tende kudret nerden olsun ni’met-i cân şükrüne
Bin dilim olsa yetişmez, bir dilim nân şükrüne.”
Yani;
“İnsanda can nimetine karşı şükredecek kuvvet, kudret nerede?
İnsanı bin dilim yapsalar bir dilim ekmek için edilecek şükre yetmez.”
Şükür, Allah-ü Teâlâ’nın verdiği nimetleri O’nun sevdiği yerlerde kullanmaktır. Allah-ü Teâlâ bir kula birbirini takip eden çeşitli nimetler verince, kul buna layık olmadığını düşünüp utanması da bir şükürdür. Şükürdeki kusurunu bilmesi de şükür sayılır. Rabbimiz ayetlerinde bizlere şükür ile ilgili şöyle buyurmaktadır.
“Allahü teâlâ, insanlara bol nimet vermiştir; fakat insanların çoğu şükretmez.” (Bakara 243, Yunus 60, Neml 73, Mümin 61)
Burada yeri gelmiş iken kıssamızı anlatalım.
Evliyaların büyüklerinden Şibli Hazretleri, bir gün Hicaz’a gitmek için yola çıkar. Yolu Bağdat’tan geçmektedir. Zamanın halifesi Harun Reşid, Şibli Hazretlerinin Bağdat’a uğradığını duyunca kendisine adamlarını göndererek biz mi sizleri ziyaret edelim, yoksa siz mi bizi ziyaret edersiniz, diye sordurur. Şibli Hazretleri “Biz halifenin yanına geliriz” diye haber gönderir. Ardından da saraya doğru hareket eder.
Halife Harun Reşid, Şibli Hazretlerine, “Bize bir nasihat eder misiniz efendim? der.
Şibli Hazretleri de “Bana bir bardak su getirin.” der.
Halife Harun Reşid’e dönerek, “Eğer çölde susuz kalsanız, ölmek üzere olsanız, biri elinde bir bardak su ile çıkıp gelse, dese ki bu bir bardak suyu sana veririm ama servetin yarısını isterim, verir misin?”
Halife Harun Reşid önce bir düşünür ve sonra “Elbette veririm!” der.
Şibli hazretleri, “Peki bu suyu içtin, çıkaramıyorsun, idrarını yapamıyorsun, bir doktor gelse, ben senin sıkıntını çözerim fakat servetinin diğer yarısını isterim dese verir misin?”
Halife Harun Reşid bir süre düşünceye dalar ve yine aynı cevabını verir. “Elbette veririm!”
Bunun üzerine Şibli Hazretleri, “O halde bir bardak su bile etmeyen servetine ve dünyaya güvenme!” der.
İnsan, maalesef nimetler karşısında acizdir. Nimetlerin şükrünü eda edebilmek için ne yapsa azdır.
Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir Hadis-i Şerifinde şükür için bizlere şunu ifade etmektedir.
“İnsanlara teşekkür etmeyen kimse, Allahü Teâlâya şükretmez. Aza şükretmeyen de, çoğa şükretmez. Allah-ü Teâlâ’nın nimetini söylemek şükürdür, hiç bahsetmemek ise nankörlüktür.”
Burada şükür konusunda insanların birbirine yaptığı iyiliklerin de karşılıksız kalmaması gerektiği vurgulanmaktadır. İnsanlar birbirine teşekkür etmesini bilmez ise, Allah’a da şükür etmekte aciz durumda olurlar. Yani şükrün ifası eksik olur.
Yazımızı Aziz Mahmud Hüdâ-î Hazretleri’nin şükür konusunu ele alarak yazdığı şiirinden bir beyite yer vererek bitirelim.
“Yokdan bizi var eyledin,
Her derde timâr eyledin,
İhsânın izhâr eyledin,
Yâ Rab nice şükredelim.”
Önder GÜZELARSLAN