AŞKIN ATEŞİNİ YAKAN BULUŞMA
Hz. Mevlana, Şems-i Tebrizi ile Konya’da buluştuğu zaman tamamıyla kemale ermiş bir şahsiyet haline geldi. Hz. şems, Hz. Mevlana’ya ayna olmuştur. Hz. Mevlana da, Hz. Şems’in aynasında gördüğü kendi eşsiz güzelliğine aşık olmuştur. Bir başka ifadeyle Hz. Mevlana gönlündeki Allah aşkını Hz. Şems’te yaşatmış, Hz. Mevlana’nın Hz. Şems’e karşı olan sevgisi, Allah’a olan aşkının yansıması şeklinde tezahür etmiştir.
Hz. Şems, Hz. Mevlana’yı ateşlemiş, ama bu ateşle birlikte öyle bir volkan tutuşmuştur ki, alevler içinde kendisi de yanmış, tutuşmuştur. Birbirini tamamlayan bu iki insanın buluşması birbirlerine olan ilahi aşktan gelen muhabbetleri yüz yıllardır anlatıla gelmektedir. Bu yazımızda bu iki sevgilinin aralarında geçen ibretlik bir hikâyeye yer vereceğim.
Hz. Şems bir gün Hz. Mevlana Celalettin Rumi’nin evine gider ve ev sahibinin ikramını gördükten sonra ona sorar:
– Benim için şarap hazırladın mı?
Hz. Mevlana hayretler içerisinde sorar:
– Meğer sen şarap içiyorsun, öyle mi?
Hz. Şems cevap verir:
– Evet.
Hz. Mevlana:
– Bunu bilmiyordum.
– Mademki öğrendin bana şarap ikram et.
– Bu gece vakti şarabı nereden bulabilirim?
– Hizmetçilerinden birine söyle gidip alsın.
– Bu iş yüzünden Allah’ın karşısında şeref ve haysiyetim beş paralık olur.
– O zaman, git kendin al.
– Bu şehirde beni herkes tanır. Ecnebi mahallesine gidip nasıl şarap alabilirim ki?
– Eğer bana saygın varsa benim rahatım için bunu yapmalısın. Çünkü ben geceleri şarapsız ne yemek yiyebilir, ne konuşabilir, ne de uyuyabilirim.
Hz. Mevlana, Hz. Şems’e olan saygısından ötürü cübbesini omzuna atar, koltuğunun altına büyük bir şişe saklar ve ecnebi mahallesine doğru yola düşer. Oraya varıncaya kadar kimse onun ecnebi mahallesine gittiğini düşünmez ama ulaştığında insanlar hayret içinde onu takip etmeye başlarlar ve Hz. Mevlana’nın bir meyhaneye girdiğini, bir şişe şarap aldığını ve onu sakladıktan sonra dışarı çıktığını görürler.
Henüz ecnebi mahallesinin dışına çıkmadan mahalle sakinlerinden Müslüman bir grup onu izlemeye başlar ve sayıları da an be an çoğalır. Hz. Mevlana’nın imamı olduğu herkesin arkasında namaz kıldığı caminin önüne geldiğinde, kalabalığın içinde bulunan Hz. Mevlana’nın rakiplerinden birisi:
– Ey millet! Her gün arkasında durup namaz kıldığınız Şeyh Celalettin ecnebi mahallesine gidip şarap aldı, diye bağırdıktan sonra Hz. Mevlana’nın cübbesini çekip yere atar. Bütün milletin gözü şişededir.
Adam devam eder:
“Mümin olduğunu iddia eden, sizin inandığınız bu münafık şimdi şarap almış ve kendi evine götürüyor.” dedikten sonra Celalettin-i Rumi’nin yüzüne tükürür. Ve ardından başına öyle bir vurur ki Hz. Mevlana’nın sarığı açılır ve boynuna dolanır.
Halk, bu sahneyi gördüğünde özellikle de Hz. Mevlana’nın sessizliği karşısında kesin olarak Hz. Mevlana’nın sahte takva elbisesi altında onları bir ömür boyu kandırmış oldukları kanaatine varır.
Sonuç olarak ona saldırmak için hazırlanırlar ve hatta öldürmeye niyetlenirler.
İşte tam o anda Hz. Şems birdenbire orada belirir ve haykırır:
– Ey hayasız insanlar, dini bütün bir insanı şarap içme töhmeti altında bırakmaya hiç mi utanmıyor musunuz? Gördüğünüz bu şişenin içinde her gün yemeklerinde kullandığı sirke var. Hz. Mevlana’nın rakibi olan şahıs bağırır:
– Bu sirke değil, şaraptır.
Hz. Şems şişenin ağzını açar ve Hz. Mevlana’nın rakibi de dahil olmak üzere oradaki herkesin avuçlarına, şişenin içindeki sıvıdan biraz döker. Bu olaydan sonra Hz. Mevlana’nın rakibi başını döverek Hz. Mevlana’nın ayaklarına kapanır ve ondan özür dilemeye çalışır. Oraya toplanmış olan halk da Hz. Mevlana’nın elini öperek dağılır.
Daha sonra, Hz. Mevlana Hz. Şems’e sorar:
–Bu akşam beni niçin böyle bir facianın içine sürükledin ve rezil rüsva olmama izin verdin?
Hz. Şems der ki:
–Uğruna gururlandığın şeylerin seraptan başka hiçbir şey olmadığını anlaman için.
Sen bir avuç sıradan insanın saygısının senin için ebedi bir sermaye olduğunu düşünüyordun ama gördün ki bir şişe şarap aldatmacasıyla hepsi yok olup gitti. Senin suratına tükürdüler, başına vurdular ve hatta seni neredeyse öldürüyorlardı. Senin sermayen işte bu kadar ve bu gece bir anda nasıl yok olduğunu gördün. O halde öyle bir şeye tutun ki zamanın geçmesi ve olayların değişmesiyle yok olmasın.
Dünya bir hiçtir. Ehl-i dünya bir hiç.
Ey hiç! Birleşme hiçle bir hiç için. Ölümden sonra geriye ne kalır, bilir misin?
Aşktır, muhabbettir. Gerisi tamamen “Hiç”.
Hz. Mevlana, Şems-i Tebrizi ile Konya’da buluştuğu zaman tamamıyla kemale ermiş bir şahsiyet haline geldi. Hz. şems, Hz. Mevlana’ya ayna olmuştur. Hz. Mevlana da, Hz. Şems’in aynasında gördüğü kendi eşsiz güzelliğine aşık olmuştur. Bir başka ifadeyle Hz. Mevlana gönlündeki Allah aşkını Hz. Şems’te yaşatmış, Hz. Mevlana’nın Hz. Şems’e karşı olan sevgisi, Allah’a olan aşkının yansıması şeklinde tezahür etmiştir.
Hz. Şems, Hz. Mevlana’yı ateşlemiş, ama bu ateşle birlikte öyle bir volkan tutuşmuştur ki, alevler içinde kendisi de yanmış, tutuşmuştur. Birbirini tamamlayan bu iki insanın buluşması birbirlerine olan ilahi aşktan gelen muhabbetleri yüz yıllardır anlatıla gelmektedir. Bu yazımızda bu iki sevgilinin aralarında geçen ibretlik bir hikâyeye yer vereceğim.
Hz. Şems bir gün Hz. Mevlana Celalettin Rumi’nin evine gider ve ev sahibinin ikramını gördükten sonra ona sorar:
– Benim için şarap hazırladın mı?
Hz. Mevlana hayretler içerisinde sorar:
– Meğer sen şarap içiyorsun, öyle mi?
Hz. Şems cevap verir:
– Evet.
Hz. Mevlana:
– Bunu bilmiyordum.
– Mademki öğrendin bana şarap ikram et.
– Bu gece vakti şarabı nereden bulabilirim?
– Hizmetçilerinden birine söyle gidip alsın.
– Bu iş yüzünden Allah’ın karşısında şeref ve haysiyetim beş paralık olur.
– O zaman, git kendin al.
– Bu şehirde beni herkes tanır. Ecnebi mahallesine gidip nasıl şarap alabilirim ki?
– Eğer bana saygın varsa benim rahatım için bunu yapmalısın. Çünkü ben geceleri şarapsız ne yemek yiyebilir, ne konuşabilir, ne de uyuyabilirim.
Hz. Mevlana, Hz. Şems’e olan saygısından ötürü cübbesini omzuna atar, koltuğunun altına büyük bir şişe saklar ve ecnebi mahallesine doğru yola düşer. Oraya varıncaya kadar kimse onun ecnebi mahallesine gittiğini düşünmez ama ulaştığında insanlar hayret içinde onu takip etmeye başlarlar ve Hz. Mevlana’nın bir meyhaneye girdiğini, bir şişe şarap aldığını ve onu sakladıktan sonra dışarı çıktığını görürler.
Henüz ecnebi mahallesinin dışına çıkmadan mahalle sakinlerinden Müslüman bir grup onu izlemeye başlar ve sayıları da an be an çoğalır. Hz. Mevlana’nın imamı olduğu herkesin arkasında namaz kıldığı caminin önüne geldiğinde, kalabalığın içinde bulunan Hz. Mevlana’nın rakiplerinden birisi:
– Ey millet! Her gün arkasında durup namaz kıldığınız Şeyh Celalettin ecnebi mahallesine gidip şarap aldı, diye bağırdıktan sonra Hz. Mevlana’nın cübbesini çekip yere atar. Bütün milletin gözü şişededir.
Adam devam eder:
“Mümin olduğunu iddia eden, sizin inandığınız bu münafık şimdi şarap almış ve kendi evine götürüyor.” dedikten sonra Celalettin-i Rumi’nin yüzüne tükürür. Ve ardından başına öyle bir vurur ki Hz. Mevlana’nın sarığı açılır ve boynuna dolanır.
Halk, bu sahneyi gördüğünde özellikle de Hz. Mevlana’nın sessizliği karşısında kesin olarak Hz. Mevlana’nın sahte takva elbisesi altında onları bir ömür boyu kandırmış oldukları kanaatine varır.
Sonuç olarak ona saldırmak için hazırlanırlar ve hatta öldürmeye niyetlenirler.
İşte tam o anda Hz. Şems birdenbire orada belirir ve haykırır:
– Ey hayasız insanlar, dini bütün bir insanı şarap içme töhmeti altında bırakmaya hiç mi utanmıyor musunuz? Gördüğünüz bu şişenin içinde her gün yemeklerinde kullandığı sirke var. Hz. Mevlana’nın rakibi olan şahıs bağırır:
– Bu sirke değil, şaraptır.
Hz. Şems şişenin ağzını açar ve Hz. Mevlana’nın rakibi de dahil olmak üzere oradaki herkesin avuçlarına, şişenin içindeki sıvıdan biraz döker. Bu olaydan sonra Hz. Mevlana’nın rakibi başını döverek Hz. Mevlana’nın ayaklarına kapanır ve ondan özür dilemeye çalışır. Oraya toplanmış olan halk da Hz. Mevlana’nın elini öperek dağılır.
Daha sonra, Hz. Mevlana Hz. Şems’e sorar:
–Bu akşam beni niçin böyle bir facianın içine sürükledin ve rezil rüsva olmama izin verdin?
Hz. Şems der ki:
–Uğruna gururlandığın şeylerin seraptan başka hiçbir şey olmadığını anlaman için.
Sen bir avuç sıradan insanın saygısının senin için ebedi bir sermaye olduğunu düşünüyordun ama gördün ki bir şişe şarap aldatmacasıyla hepsi yok olup gitti. Senin suratına tükürdüler, başına vurdular ve hatta seni neredeyse öldürüyorlardı. Senin sermayen işte bu kadar ve bu gece bir anda nasıl yok olduğunu gördün. O halde öyle bir şeye tutun ki zamanın geçmesi ve olayların değişmesiyle yok olmasın.
Dünya bir hiçtir. Ehl-i dünya bir hiç.
Ey hiç! Birleşme hiçle bir hiç için. Ölümden sonra geriye ne kalır, bilir misin?
Aşktır, muhabbettir. Gerisi tamamen “Hiç”.
FACEBOOK YORUMLAR