SPİL DAĞI’NA KAR YAĞMIŞ
Çalışmak üzere yıllar önce tren ile gittiği bir Avrupa ülkesi Hollanda’ya yerleşmiş olan bir çocukluk arkadaşımdan mesaj aldım: “Biz ailece Manisa’ya geldik. Çok özlemiştik. Bir süre kalacağız. Sen de bir yol bulup gelebilirsen geçmiş günleri anarız.” Düşündüm: “Bu kış gününde Manisa’ya gidilir mi? Gidilir!” dedim.
Manisa’da, Manisa lisesi yıllarımda kalma tanıdık bir yağmur vardı. Birbirimizi selamladık.
Tepesi bulutlu Spil Dağı’na kar yağmış: Vadide bir zambak gibi duruyor.
*
Arkadaşımın Karaköy’deki evinin kapısını çaldığımda, birbirimizi değişmiş bulduk. Aradan geçen uzun yıllar insanlardan bir şeyleri alıp götürüyor. İnsanın inişli çıkışlı günleri geride bırakarak, doğup büyüdüğü bir yerde olması özlemlerle dolu duygu, düşünce ve düşleri uyandırıyor.
*
Manisa’ya özgü bir öğle yemeğinden sonra, yanında fındıklı lokumu yanında okkalı bir Manisa kahvesini yudumluyoruz. Hatıralar, gizlendikleri yerlerden birer birer ortaya çıkıyor, saçlarımızı ve yüzlerimizi sevgiyle okşuyor...Laf lafı açıyor.
*
Bir zamanlar :
Gediz Ovası’ne kış aylarında günlerce yağmur yağardı; ovayı domuzlar basardı; Spil Dağı ve şehrin mahalleleri karla örtülü kalırdı; Gediz Irmağı ve Nif Çayı taşardı; ovayı ve şehrin kıyı mahallelerini sel basardı; balıklar evlerin bahçelerinde yüzerdi...
*
Manisa’da aileler çocuklarına çok düşkündü; çocuklara ilk önce güzel ahlak, güzel düşünme, oturup kalkma, yemek yeme, yürüme, hitabet ve konuşma adabı öğretilirdi; “Eğitimin daha sonrası kendiliğinden gelir,” insanlar, birbirlerini yakından tanısalar ne savaş olur ne de anlaşmazlık olur,” derlerdi. Şehirde hiç bir adli vakaya rastlanmazdı.
*
Manisalılar, sabahları işlerine yürüyerek gider gelirdi; yollarda karşılaştıkları insanlara tanımasalar bile selam verir, iyi günler dileyip saygılarını sunarlardı.
*
Mahallelerdeki kadınlar, günün belirli saatlerinde, sıraya bağlı olarak bir evde toplanır, kahve sohbetleri yapardı.
*
Evlerde hastası olanlara, mahalle komşuları tarafından hal hatır sorulur, yemek gibi ihtiyaçları karşılanırdı.
*
Mahalle kahveleri kültür merkezi gibiydi. Her akşam vakti mahalle sakinleri, çay ve kahve eşliğinde radyodan dünya haberlerini dinler, kültür sohbetleri yapardı.
*
Öğretmenlere büyük saygı ve sevgi duyulurdu; çocuklarını okullara yazdıran anne babalar, öğretmelere “Eti senin kemiği benim,” derlerdi. Manisalılar söylecek en son sözü en başı alarak konuşurdu.
*
Manisa’nın genç kuşağı, çok kitap ve gazete okurdu; boş vakitlerini kütüphanede geçirirdi. Kültürel sohbetler yapılırdı. Lise mezunu gençlerin çoğunluğu yurt içi ve yurt dışında tanınmış üniversitelerde eğitim görürdü. Kimi gençler üniversitelerde bilim insanı; kimisi sinema, tiyatro ve ses sanatçısı; kimisi de aile mesleğinde yaşamını sürdürdü.
*
Manisa Lisesi, Öğretmen Okulu ve Kız Sanat Enstitüsü öğrencileri tarafından, halkın katılımıyla, şehir salonlarında şiir ve öykü günleri düzenlenirdi; önemli tiyatro eserleri sahneye konulurdu. Türk Sanat Müziği konserleri verilirdi.
*
Şehirde günlük “Hürriyet Misaki” ve “Işık” adlı iki yerel gazete ile aylık “Genç Spil” adlı sanat, kültür ve edebiyat dergisi yayımlanırdı. Bu yayın organlarında yayımlanan makale, deneme, köşe yazısı, öykü ve şiirler ilgiyle takip edilir ve okunurdu.
*
Dünya sinemasının en önemli filmleri kışlık ve yazlık Şehir, Zevk ve Şen sinemalarında gösterime girerdi. Boris Pasternak’ın yazdığı, Julie Christie ve Ömer Şerif’in rol aldığı “Doktor Jivago” adlı film haftalarca seyredilmişti.
*
Manisa halkı tatil günlerini, Spil Dağı, Gediz Ovası, Kuşlubahçe, Karaköy, Akpınar ve Bozköy’deki mesire yerlerinde geçirirdi.
*
Manisa’nın bazı mahallelerinde, halk arasında külhanbey, kabadayı ve berduş olarak isimlendirilen insanlar vardı. Bu kimseler, iyi insanları korurlardı. Bütün kötülükleri kötü insanlara ve kendilerineydi. Daha sonraki yıllarda bu insanlar ortalıktan kayboldular.
*
Günümüzün Manisa’sına gelince:
Eski iki katlı, verandalı, bahçeli, su tulumbalı, ahşap ve kerpiç evler yıkılmış, yerlerine çok katlı binalar yapılmış. Şehrin cadde, bulvar ve sokakları ile birlikte insanlar, arabalar ve taşıtlar çoğalmış. Bazı mahalle bakkalları marketlere, kahveler ise “café” ve Coffee House” lara dönüşmüş.
*
Zaman denilen gizemli akış, geri dönüşü bulunmayan bir nehir gibi... Yollarda herkes yabancı; biz yabancı...Ne selam ne kelam...
Zaman, uzayın keşfine uzanan yüksek teknoloji çağı: Dünya insanları, İnternet, web siteleri, yapay zekalı makinalar ve akıllı cep telefonlarının kuşatması altında, sanat, edebiyat, felsefe ve müziği ıskalayan kalabalıklar içindeki yalnızlıkların ağı içinde yaşıyor sanki. Bu durum nasıl açıklanabilir?
*
Sizler, yine de “Kahve,” deyip geçmeyin...insanları mutlu eden, fındıklı lokumu ile birlikte acı bir okkalı kahve sohbetidir. Bu kahve sohbetlerinde, yeni dünya düzeninin kronikleşen sorunlarını bir köşeye bırakıp güzel şeyler düşünelim ve güzel şeyler konuşalım: İnsan ruhuna ve insan kalbine iyi gelir.
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR