SOLMUŞ SİYAH BEYAZ FOTOĞRAFLARDAkİ HATIRALAR
Manisa: Yüzyıllar boyu ayakta kalmış ve çok gün yüzü görmüş tarihsel bir antik kent. Geçmişte Osmanlı İmparatorluğunun bir Sancak Beyliği…Bağrında çok sayıda bilim insanı, tanınmış sanatçı, edebiyatçı, üst düzey bürokrat ve entelektüel insan yatiştirmiş önemli bir şehir.
Şimdi Gediz’in rüyasında…
*
Rengi solmuş eski fotoğraflarda kalmış günlük hayattan kesitler, hatıralarımı canlandırıyor.
Hatıralar, böylece siyah beyaz fotoğraflardan birer birer çıkıyorlar.
Sanki değişen bir şey yok, herşey eskisi gibi.
Zaman denilen gizemli olgu bazen geriye akar.
*
Manisa cadde ve sokaklarında dolaşıyorum…Farklı ve anlaşılmaz, duygu ve düşünceler içinde…
“Merhaba,” diyorum, doğan güne, güzel insanlara…Ulucami Kahvecisine… Fırıncıya, bakkala, kasaba, terziye, marangoza, elektrikçeye, duvarcıya, hammala, simitçiye, börekçiye…
Çevremde temiz yürekli ve hakikatlı arkadaşlarım.
Ulucami sakinleri, mahallenin emektar kahvesinde demli keyif çaylarını içiyorlar, dünyanın hallerinden söz ediyorlar.
Tek katlı, hanaylı, verandalı ve bahçeli evlerden, duvarlara sarılı hanımeli, asma, gül, yasemin, begonvil, kaktüs, menekşe, sardunya, mercanların tatlı kokuları geliyor.
Manisa Tarzan’ı elinde çiçek demetleri ile dağdaki kulübesinden şehre iniyor.
Aşağıdaki ağaçlıktan; köpek, kedi, ağustos böceği, kumru, çekirge ve serçelerin çalgı ve konserleri havaya karışıyor.
Bazı şehir insanları, yukarıdaki kiraz yaylalarına çıkıyorlar.
Bağbozumu şenlikleri başlamış.
Üzüm hasadı sürüyor : At ve eşek arabaları ile gediz Ovası bağlarına gidiliyor.
İzmir Körfezi martıları Gediz Ovası’na kadar uçuyor.
Gece yarıları, dağdaki domuz sürüleri ovaya iniyor.
Manisa gençleri Gediz Irmağı ve Nif Çayı’nda balık avında.
Kimi manisalılar, Spil Dağı, bozköy ve Akpınar’daki mesire yerlerinde.
Peynir, süt, kavun, karpuz, domates, patlıcan, börülce, bamya, biber, meyve taşıyan kamyonlar göze çarpıyor.
Cadde ve sokaklarda yalnızca birkaç taksi, payton, bisiklet ve özel araba dikkati çekiyor.
İnsanlar; işlerine yürüyerek gidip geliyorlar; yolda rastladıklarına sıcak tebessümlerle selam ve saygılarını sunuyorlar.
Anneler, çocuklarını parklarda gezdiriyorlar.
Şehrin dükkanları alışverişe gelen güleryüzlü kasabalı ve köylülerle dolu.
Pastanelerde buluşan gençler poğaça, revani ve sütlaç eşliğinde birbirlerine çeşitli duygu ve düşüncelerini anlatıyorlar.
Şehrin kütüphanesinde öğrenciler.
Kitapçı dükkanlarında, ders, şiir, öykü ve roman kitapları almak için sıra bekleyenler var.
Manisa Lisesi, Öğretmen Okulu, Kız Sanat Enstitüsü ve Erkek Sanat Okulu öğrencileri, hocaları eşliğinde şiir yazma ve okuma, Klasik Türk Müziği, tiyatro ve opera, defile, aletli jimnastik çalışmaları yapıyorlar.
Manisaspor futbol takımı yurt çapında başarılı oyunlar sergiliyor.
*
Yine akşam oluyor.
Çocukluğumun geçtiği, uzaktan şehre bakan tek katlı, mavi badanalı, hanaylı ve verandalı evime gidiyorum.
Beni özgür bir sevgi karşılıyor.
Sevgili annem, babam, kardeşlerim, büyük annem, dayım. Bir de temiz yürekli ve hakikatlı komşularımız…
Yukarıda Spil Dağı’ndan dost bir rüzgar esiyor. Beni tanıyor, yüzümü okşuyor.
İnsanlar ne kadar mutlu bir bilseniz.
*
Yeni baştan yaşıyorum çocukluğumu…
Evimdeki eski zamandan kalma emektar radyomu açıyorum.
Unutulmuş bir şarkıyı uzaklardan dinliyorum.
Selâhattin Pınar’ın Hisarbûselik Makamı’nda bir şarkısı.
Elif Güreşci söylüyor:
“Beni de alın ne olur koynunuza hâtıralar,
Dolanıp kalayım bir an boynunuza hatıralar,
Yeriniz ne, yurdunuz ne, benden böyle korkunuz ne,
Duyuyorum sesinizi bazen derin bir kuyudan,
…”
Böyle bir şarkıyı mırıldanırken okkalı bir kahve içilir değil mi?
Ama ferah kahvesi sohbeti bitiyor.
Yine sabah oluyor.
*
Herşey yerli yerinde…
Ve gizemli zaman okyanusundaki hayatlar, her zamanki gibi, evrende bir yerlere, hatıralar denizinde bilinmeyen limanlara doğru kendiliğinden huzurlu bir şekilde akıp gidiyor.
FACEBOOK YORUMLAR