SALİH BEY
Salih Bey’in babası, altı yüzyıllık Osmanlı İmparatorluğu’nun, Balkan savaşları sonrasında Rumeli topraklarından çekilmesine, Türk ve Müslüman halkın çok acılar çekmesine dayanamamış; köyündeki mal ve mülkünü hatıralarıyla birlikte terkederek imparatorluğun önemli bir kültür şehri olan Selanik’ten bir yük gemisiyle İzmir’e gelmiş. Gediz Ovası’nda, içinde pamuk ve tütün tarlaları ile üzüm bağları bulunan bir çiftliği satın alarak yerleştiği Osmanlı Sancak Beyliği Manisa’da, Girit’te aynı kaderi yaşamış ve bu yüzden ana yurda dönmüş olan Nazende Hanım’la evlenmiş.
Salih Bey, böylece, Türkiye Cumhuriyeti ’nin kurulmasından kısa bir süre sonra Manisa’da, “Ulucami”de, yeni bir dünyaya gözlerini açmış.
*
Salih Bey, Manisa İstiklal İlkokulu'nu ve Manisa Lisesi’ni bitirmiş. Ailesi onu, hukuk eğitimi alması için, çiflikteki yaşamından kopararak Amerika’ya, Massachusetts’da, Boston şehrindeki Harvard Üniversitesi’ne göndermiş.
Harvard mezunu Salih bey, Washington, D.C.’de, World Bank (Dünya Bankası)’nda proje çalışmalarında görev almış.
Ancak Salih Bey, Amerika’ya uyum sağlayamayınca İngiltere’ye gitmiş. İngiltere’de, London School of Economics and Political Science’dan da diploma alarak Londra’da muhabir ve köşe yazarı olarak gazeteciliğe başlamış.
Bu arada şiir, öykü ve roman ile ilgili çalışmaları da varmış.
*
Bizim çocukluk günlerinde Salih Bey, İngiltere’deki yoğun iş yaşamından fırsat buldukça kaçıp Manisa’ya gelirdi. Ben Manisa Lisesi’nde öğrenciyken, Salih Bey’e mahallede dolaşırken rastlardım.
Salih Bey her Manisa’ya gelişinde, Adliye Binası’nın karşısındaki Şamlı Pastanesi’nde kahvaltı yapardı.
O yıllarda, Manisa’da kış ayları yoğun yağmurlu geçerdi. Gediz Ovası’nı sel basardı. Gediz Irmağı’nın balıkları, şehrin kenar mahalle sokaklarında yüzerdi. Dağdaki domuz sürüleri ovadaki tarlalara inerdi. İzmir Körfezi martıları yiyecek bulmak için şehrin yamaçlarına kadar uçardı. Bir insan boyu kar yağardı ve Spil Dağı haftalarca karla örtülü kalırdı. Evlerden yükselen kömür sobası dumanları şehri bir masal alemine götürürdü.
*
Salih Bey, genellikle, başından hiç çıkarmadığı bir fötr şapka; omuzuna asılı, içinde sigara paketi, kitap ve not defteri bulunan bir gazeteci çantasıyla gezerdi.
Salih Bey’in şehirdeki çevresi oldukça genişti. O zamanlar Manisa Valisi Niyazi Araz, Belediye Başkanı Bahtiyar Tosunbaş ve Manisa Lisesi Müdürü de Talat Görgün idi.
Manisa’da “Genç Spil” adlı aylık sanat ve edebiyat dergisi çıkardı. Salih Bey, bu dergiye denemeler yazardı.
Salih Bey’i, Ulucami’de, yüz yıllık çınar ağaçlarının gölgesinden şehre bakan ve bugüne kadar çok gün yüzü görmüş olan “Düşler Kahvesi”nde yorgunluk kahvesini yudumlarken görürdüm.
*
“Düşler Kahvesi”; Saruhanoğulları Beyliği döneminde İshak Çelebi tarafından yaptırılmış Ulucami, Dut Fidanlığı, Selçuklu Hamamı, Osmanlı’dan kalma Kale ve Çaybaşı Yolu ile çevriliydi.
Bütün mahalleli, “Düşler Kahvesi”nde gece vakitleri toplanır; tepsiler halinde çay, limonata ve gazozlarının eşliğinde, Salih Bey’in yaptığı sanat, edebiyat, kültür ve felsefe konuşmalarını dinlerdi.
Salih Bey kahve toplantılarında, Balkan ve Birinci Dünya savaşlarını da anlatırdı.
Aralarda, dama ve tavla oynanır, Naci’den Fırıncı Halit’in pişirdiği pidelerle yapılmış tereyağlı Manisa Şiş Kebabı ile revani getirtilirdi.
Kahvenin evvel zaman radyosunda şarkılar ve türküler çalardı.
Ben de, Manisa Lisesi’nden arkadaşlarımla Asfalt, İsmet İnönü Kız Meslek Lisesi, Tren İstasyonu, Öğretmen Okulu, Kitapsaray ve Ulupark yönünden Karaköy’e gider, Mevlana Yolu’ndan sola saparak yokuş aşağı indiğimde karşıma çıkan bu gizem dolu kahvedeki sohbetleri izlerdim.
*
Salih Bey, Sultan Camisi önünde, bir geleneksel Mesir Şenliği’nde, İstiklal Madalyası sahibi Manisa Tarzanı Ahmet Bedevi ile röportaj yapmış ve hazırladığı bu tarihi şehre özgü resimli tanıtıcı yazı, bir Londra gazetesinde iri puntolarla manşetten yayımlanmıştı.
Bu olayın haklı bir yankı bırakması üzerine Salih Bey, Spil Dağı eteklerindeki Mevlana Gazinosu’nda bütün arkadaşlarına bir akşam yemeği vermişti.
*
Salih Bey arada bir İzmir’e giderdi. İzmir’de, Pasaport’taki sabahçı kahvelerinde Ege Denizi’ne bakıp şiir yazdığını ve nargile tellendirdiğini duyardık.
*
Günlerden bir gün, Amerikalı aktör Marlon Brando, Türkiye’yi ziyarete gelmiş; İzmir’de Büyük Efes otelinde Salih Bey’in Hollywood Sineması’nı konu alan röportaj teklifini kabul etmişti.
*
Salih Bey’i daha da anlatsam bu yazı bitmez.
Yıllar sonra, “Düşler Kahvesi”ne şöyle bir haber ulaşmıştı: Salih Bey, İngiltere’de, University of Leeds’de hatırı sayılır bir öğretim görevlisi olarak çalışıyormuş.
Dahası : Salih Bey, üniversitede kendisi gibi akademisyen İskoçyalı bir kızla evlenmiş; Edinburgh’da, Elizabeth Street’de, petrol rengi Kuzey Denizi’ ne bakan ve kapısında “Manisa” yazılı bir ev satın almış; geçen yılda da Andersen’in bir masalındaki deniz kızına benziyen bir çocuğu dünyaya gelmiş.
Bu son haberden sonra Salih Bey’i bir daha gören olmadı.
Salih Bey'in şiir olsun roman olsun hiçbir yapıtı da yayımlanmadı.
Salih Bey şimdi İngiltere’de mi yaşıyor? Yoksa Manisa’da bir yerlerde mi?
*
Salih Bey’in babadan kalma çiftliğine gelince: O çiftliğe ne oldu, onu da bilmiyorum. Zaten sorsanız da bilen çıkmaz.
Ama ben Manisa’da olduğum zamanlar “Düşler Kahvesi”ne mutlaka uğrarım.
Salih Bey’in bu kahvede bıraktığı söylenen her biri gizemli telefon, gramofon, plak, daktilo, yağlı boya resim, fotoğraf makinası, gazeteci çantası, abajur, solmuş kağıtlar üstüne yazılan şiirleri ve siyah beyaz fotoğrafların nerelerde olduğunu merak ederim.
*
Ne var ki o eski zaman Manisa günleri hep unutuldu. Bu unutulan günler arasında daha ne çok Salih beyler unutuldu.
Hayat işte böyle bir şey.
*
Yazıyı, Salih Bey’in “Düşler Kahvesi”nde okuduğu Manisa şiirinden bir dize ile bitirelim:
“Gediz akıyor Manisa’dan,
Ve şu bizim hayatımız.”
FACEBOOK YORUMLAR