Önder GÜRCAN

Önder GÜRCAN

[email protected]

ORTA DOĞU’YA TOPLU BAKIŞ

28 Nisan 2018 - 21:08

ORTA DOĞU’YA TOPLU BAKIŞ

Orta Doğu hakkında bilgi sahibi olmak için  öncelikle bu bölgenin coğrafyasını ve tarihini öğrenmek  önem taşır : Orta Doğu coğrafyasını Suriye, Irak, Katar, Ürdün, İsrail, Lübnan, İran, Filistin, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman, Kuveyt, Bahreyn, Yemen ve Mısır  oluşturmaktadır.

*
Bilindiği gibi Orta Doğu’da, Antik Çağ’da, Pagan kültürüne dayalı çok sayıda kent  devlet hüküm sürmüştür. Tarihsel sürece göre: M.Ö. 4000’de Sümer uygarlığı, 3500’de Mısır Krallığı tarihte yerini almıştır.   M.Ö.3300’de bölgedeki rakip kentler arasında savaşlar başlamıştır.   M.Ö.2800 – 2334 arasında Mezopotamya’nın ilk imparatorluğu olan Akadlar Krallığı bölgeyi yönetmiştir. Akadlar döneminde uluslararası ticaret gelişmiştir. M.Ö.1830’da bölgede Babil Hanedanlığı  kurulmuş, bunu 1595’de Hititler izlemiş, ardından Hurriler Suriye’deki kentleri Mitanni Krallığı altında birleştirmiştir.  M.Ö.1530’da İran’dan gelen Kassitler Mezopotamya’yı istila etmiş, 1500’de Saba halkı Yemen ve Arabistan’a  yerleşmiştir. M.Ö.1300′ de  Güney Suriye’de ilk Asur İmparatorluğu, 1275’de Suriye’de  yaşanan Mısır- Hitit Savaşı sonrasında da Fenike kent devletleri ortaya çıkmıştır. M.Ö. 1100’de İsrailoğulları tarafından Filistin topraklarında  İsrail Krallığı  kurulmuş ve Hazreti Davut başkent  Kudüs kentini inşa etmiştir.  M.Ö.605’de Babilliler, Asur İmparatorluğuna son vermiş ve 586’da  Kudüs’ü ele geçirmiştir. M.Ö.538’de Persler Babil’in yönetimine el koymuştur. M.Ö.403’de Nabatiler Ürdün’de yeni bir krallık kurmuştur. M.Ö.331’de   Makedonyalılar Mezopotamya’yı egemenliği altına almıştır. M.Ö.66  Romalıların Anadolu ve Suriye topraklarını ele geçirdiği yıl olmuştur.  M.Ö.13’de  Hazreti Musa İsrailoğullarını Mısır’daki esaretten kurtarmıştır. M.S. 106’da  Romalılar Arabistan eyaletini kurarak  Mezopotamya’yı egemenliğine katmıştır.

*

Burada, üç semavi dinin Orta Doğu’da doğduğu ve yeryüzüne dağıldığını özellikle vurgulayalım.

*

238’de Sasaniler Mezopotamya’yı Romalılardan alarak Suriye’de hakimiyet tesis etmiştir. 363 ve 612’de Sasaniler Türklerle  birleşerek Yemen, Suriye ve Filistin’e hakim olmuştur. 632’de kurulan Arap İmparatorluğu -uygarlığı-  kuzeyde Avrupa kıtasına,  batıda Kuzey Afrika ve İspanya’ya, doğuda Orta Asya’ya yayılmaya başlamıştır. 636’da Halife Ömer yönetimindeki Arap orduları  Suriye, Mısır ve Filistin’i fethetmiş ve  Afrika’da ilk İslami yerleşim alanları oluşmuştur. 642’de Arap İmparatorluğu Pers topraklarını zapt ederek Sasani İmparatorluğuna son vermiştir. 656’da  Arap İmparatorluğunun yönetimi iç savaşların ardından 661’de  Emeviler’e geçmiştir. 702’de Arap İmparatorluğu topraklarını Batı ve Kuzey Afrika kıyılarından Atlantik Okyanusu’na kadar genişletmiştir.  744’de Arap İmparatorluğundaki iç savaşlar Abbasi Hanedanı’nın başa geçmesiyle sona ermiştir. 750’de Abbasiler Zab’taki savaşta Emevileri yenerek Orta Doğu’nun lideri  haline gelmiştir. 762’de Abbasiler Bağdat kentini başkent yapmıştır. 789’da Fas’ta bir müslüman devleti  olan İdrisi Devleti,  800’de de Tunus’ta diğer bir İslam devleti olan Aghlabidler kurulmuş; bu devletleri  Çad Gölü çevresinde Yemen Krallığı,  Mısır’da Tulunid Devleti, Tunus’da da Fatimi Devleti takip etmiştir. İran Buyid Hanedanı Abbasilerden Bağdat kentini almıştır. 965’de Fatimiler Mısır’ı işgal ederek Kahire kentini inşa etmiştir.  1055’de Türkler (Selçuklular) Bağdat’I almış, 1071’de de Malazgirt Savaşı’nda Bizanslıları yenerek Anadolu’nun büyük bir kısmını ele geçirmiştir. Türkler 1075 ‘de Suriye ve Filistin’e hakim olmuştur. 1096’da Birinci Haçlı Seferleri Türkler tarafından bozguna uğratılmıştır. 1118’de Kudüs’te Solomon Tapınağını ve Kudüs’ü  korumak için Tapınak Şovalyeliği sistemi kurulmuşsa da 1148’de  İkinci Haçlı Seferleri Filistin’de yine Türkler tarafından durdurulmuştur. 1187’de Hattin Savaşı’nda Hıristiyan ordularını mağlup eden Müslüman ve Türk kökenli komutan Selahaddin Eyyübi Kudüs’ü  ele geçirmiş ve 1171’de Mısır’da Eyyübi Devleti’ni kurmuştur. 1191’deki Üçüncü Haçlı Seferi’nde Haçlıların Kudüs’ü yeniden ele geçirme girişimi başarılı olamamış,    1197 ve 1219’da Dördüncü ve Beşinci Haçlı Seferleri de sonuçsuz kalmıştır. 1258’de Moğollar Suriye ve Bağdat yönetimine el koymuşsa da 1260’da Memluklara mağlup olmuş ve geri çekilmiştir. 1268 – 1291’de  Memluklular, Filistin ve Suriye’de Hıristiyanların elinde bulunan  kaleleri işgal ederek bölgedeki Hıristiyan krallıklarının  izlerini silmiştir. 1393’de Timur İmparatorluğu Mezopotamya’ya yönelmiştir. 1529 – 1574’de Osmanlı İmparatorluğu Cezayir, Mısır ve Tunus’u topraklarına katmıştır. 1705’de, Tunus bağımsızlığını ilan etmiştir. 1638’de  Osmanlı İmparatorluğu Bağdat’ın yönetimini ele geçirmiştir.  Mısır 1768’de bağımsız bir devlet statüsüne kavuşmuştur. 1835’de Libya   Osmanlı İmparatorluğunun yönetimi altına girmiştir. 1874’de  Osmanlı İmparatorluğu dağılmaya başlayınca bölgedeki etkinliğini ve gücünü kaybetmiştir.Oysa bu tarihe kadar devam eden tarihsel süreç içinde Orta Doğu’nun yalnızca Osmanlı  İmparatorluğu tarafından 400 yıl barış ve huzur içinde yönetildiği görülmektedir.

*

Konumuza devam edelim:

1913’de İtalya  Libya’yı topraklarına katmıştır. 1914-1918 döneminde bazı tarihçilerin “Petrol Savaşı” diye tanımladıkları “Birinci Dünya Savaşı” Orta Doğu’da birçok değişikliğe yol açmıştır.  1920’de Suriye ve Lübnan, Fransız mandası haline gelmiş; aynı yılda İngiltere de Mezopotamya’yı kendi himayesine alarak  bölgenin ismini  Irak ve Filistin olarak değiştirmiştir. 1923’de  Ürdün Filistin’ den ayrılmıştır. 1926’da  Lübnan bağımsız bir devlet kimliği kazanmıştır. 1927’de  İngiltere Irak’ ın bağımsızlığını tanımıştır. 1929’da Araplar Kudüs yakınlarındaki yahudi yerleşimlerine saldırmıştır. 1932’de Suudi Arabistan Krallığı kurulmuştur. 1936’da Mısır  İngiltere’den ayrılarak yine bağımsızlığını kazanmıştır. 1939-1945’da yapılan “İkinci Dünya Savaşı”nın ardından Orta Doğu İngiltere ve İtalya  mücadelesine sahne olmuştur. 1945  ve 1946’da Suriye ve Ürdün bağımsızlıklarını ilan etmiş; bu arada bölgede Arap Birliği oluşturulmuştur. 1948’de   İsrail Devleti kurulmuştur. İsrail Devleti’nin kuruluşundan sonra Birinci Arap-İsrail savaşı başlamış; 1949’da İsrail ve Mısır arasında ateşkes anlaşması imzalanmıştır.  1958’de Ürdün Batı Şeria ve Kudüs’ün doğusunu işgal etmiştir. 1951’de  Libya yine bağımsız bir devlet statüsünü kazanmıştır. 1954-59’da Türkiye, Irak, İngiltere, İran ve Pakistan arasında “Bağdat Paktı” adıyla bölgesel işbirliği teşkilatı kurulmuştur. 1956’da İkinci Arap-İsrail Savaşı başlamıştır. 1959-79’da Bağdat Paktı’nın sona ermesiyle Türkiye, ABD, İngiltere, İran ve Pakistan arasında “CENTO” adı altında yeni bir güvenlik anlaşması yürürlüğe girmiştir.  1967’de Üçüncü Arap-İsrail Savaşı’nda (Altı Gün Savaşları) İsrail Doğu Kudüs ve Golan tepelerini ele geçirmiştir. 1964’de Türkiye, İran ve Pakistan arasında Kalkınma İçin Bölgesel İşbirliği Teşkilatı (RCD) kurulmuşsa da CENTO’nun 1980’de feshedilmesi sonucu RCD’nin varlığı da son bulmuştur. 1968’de  Filistin kurtuluş  örgütü kurulmuştur.  1971’de Kuveyt, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri bağımsızlıklarını elde etmiştir. 1973’de Dördüncü Arap – İsrail Savaşı (Yom Kippur) yaşanmıştır. İsrail’in bu savaştan  toprak kazanarak çıkması, petrol İhraç eden Ülkeler Teşkilat olan OPEC’in etkisiyle  dünyada “petrol krizi”ne yol açmıştır. 1975’de Lübnan’ da Müslümanlar ve Hıristiyanlar arasında iç savaş çıkmıştır. 1978-79’da ABD, Mısır ve İsrail arasında “Camp David Anlaşması” uygulamaya girmiştir. 1978’de  İran’da Şahlık Hanedanı devrilerek yeni bir rejim yürürlüğe konulmuştur.1980-89’da  bölge İran – Irak savaşı’nı yaşamıştır.  1981’de İsrail Irak’ın nükleer reaktörünü yok etmiş ve Lübnan’a yürümüş; ABD savaş uçakları da Libya’yı bombalamıştır.  1990’da  Irak Kuveyt’i işgal etmiş,  bunun üzerine Avrupa Birliği ve Arap ülkeleri  Irak’ a karşı bir koalisyon kurarak 1991’de  Körfez Savaşı’nı  başlatmıştır. Aynı yılda, Batı ve Doğu Bloku arasındaki  “Soğuk Savaş”ı sona ermiştir. Sovyetler Birliğinin Dağılması ve Yeni Rusya’nın kuruluşu bölgenin siyasi iklimini değiştirmiştir. 2001’de İsrail – Filistin ilişkileri dondurulmuştur. 11 Eylül 2001’de ABD’ye  New York ve Pentagon’a hava saldırıları düzenlenmiş, bunun sonucu 2003’de ABD ve İngiltere Irak’ın kitle imha silahlarına sahip olduğu gerekçesiyle çok uluslu koalisyon güçleriyle birlikte İkinci Körfez Savaşı’nı başlatmış ve Irak’ı işgal etmiştir. 2005’de İsrail Gazze  Şeridi’ nden çekilmiştir.  2006’da  Irak’ta çok uluslu “Koalisyon” kurulmuştur. 2008’de Filistin-İsrail Gazze Savaşı bölge tarihinde yerini almıştır. 2010’da bölgede Arap halklarının ortak eşitlik, özgürlük ve insan hakları talepleri ortaya çıkmış ve  “Arap  Baharı” adlı demokratik bir hareket hayata geçirilmiştir. Bu gelişmenin ışığında 2011’de Mısır ve Libya’da iç rejim değişiklikleri olmuştur. Arap Baharı’nı Suriye’de halen devam etmekte ve günümüz dünyasının sıcak gündemine yerleşen olaylar izlemiştir.

***

Burada bir soru işareti: neden bir başka kıta değil de Orta Doğu son yıllarda hep dünyanın gündeminde yer alıyor?

Bu sorunun yanıtları dünya kamuoyunda- uluslararası basınında bir bakıma bazı  yönleriyle yanıt bulmaktadır.

*

Orta Doğu çıkmazının oluşmasında: zengin petrol, doğalgaz ve su kaynakları; bölgedeki halkların yeterli eğitim düzeyine sahip olamaması ve  demokratik haklardan yoksun bırakılması; kültürel karmaşa ve çok başlılığın yanı sıra küresel güçlerin birtakım tarihsel, ekonomik ve stratejik  proje parametrelerinin, iç ve dış  dinamiklerin rol oynadığı bilinmektedir.

*

Öte yandan, Orta Doğu’da devam ede gelen ve çözüm bekleyen kronikleşmiş   sorunların başlıca kaynağının: ABD’li siyaset bilimci Samuel P.Huntington’un “Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması” (The Clash of Civilizations and the Remarking of World Order, 1966) adlı araştırma kitabının yayımlanmasıyla birlikte başladığı bazı siyaset bilimcileri tarafından ileri sürülmektedir.

*

ABD’nin Orta Doğu konusunda yürüttüğü stratejik projelerin bir başka amacının da Rusya Başbakanı Dmitry Medvedev’in geçen yıl  uluslararası  basına yaptığı bir açılamada belirttiği gibi, ABD’nin uzayda  bilinmeyen bir planetle (yabancı bir dünya) kurduğu bir bağlantı ile ilgili olduğu yolundadır. Ne var ki gerek ABD ve gerekse Rusya ve Çin tarafından dünya kamuoyuna bu konuda tamamlayıcı bir açıklama yapılmamıştır.

*

2017 yılında Orta Doğu’daki olaylar zincirine yeni bir halka daha eklenmiştir. ABD Başkanı Donald J. Trump, tek yanlı bir yaklaşımla ve devlet desteğiyle Kudüs'ün (Jerusalem) İsrail'in başkenti olarak tanınacağını  açıklamıştı.  Bu açıklamaya dünya kamuoyu büyük ölçüde tepki göstermişti. Nitekim Trump’ın, Birleşmiş milletler kararlarına, uluslararası anlaşmalara ve evrensel hukuka aykırı olan söz konusu Kudüs kararı üzerine, Türkiye’ nin  öncülüğünde ve yönetiminde, 57 ülkenin katılımıyla İstanbul’ da  “İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Zirvesi” gerçekleştirilmişti. Zirve sonunda açıklanan bildiride: ABD Kudüs kararının hukuken hükümsüz olduğu vurgulanmış; bu nedenle  kararın iptali, Filistinlilerin Doğu Kudüs’ te  devlet kurma hakkı dahil tüm meşru haklarının iade edilmesi, Kudüs’te iki devletli çözüm temelinde anlaşmaya varılması ve ayrıca uluslararası topluma  harekete geçme çağrısı yapılması  için Birleşmiş Milletler Teşkilatı nezdinde girişimlerde bulunulması karara bağlanmıştı. Türkiye tarafından Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ ne taşınan İİT kararı,  15 üyeli Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde görüşülmüş ve 14 üyenin kabul oyuyla  geçmişti. Daha sonra, beş daimi üyeden sadece ABD’nin veto etmesi üzerine söz konusu karar engellenmişse de, Birleşmiş Milletler Genel  Kurulu’na götürülen kritik tasarı; 21.12.2017 tarihinde yapılan oylama sonunda  172 üyeli Genel Kurul’da kullanılan 35 ülkenin çekimser ve  9 ülkenin ret oyuna karşılık 128 ülkenin desteğiyle  onaylanmıştı.

Birleşmiş Milletler genel Kurulu kararlarının bağlayıcı olmaması ve  tavsiye niteliği taşımasıyla birlikte bu kararla ABD, dünya kamuoyu önünde  psikolojik baskı altında kalmış; yalnızlaşan bu ülkeye Kudüs kararını yeniden gözden geçirme fırsatı verilmişti.

Bu durum üzerine, ABD’nin 2007’de, Dışişleri Bakanı Condoleeza Rice ile başlattığı Orta Doğu Projesi’nin yürürlükten kalkmakta olduğuna dair yapılan yorumlar diplomatik çevrelerde ağırlık kazanmıştı.

*

Durum böyle iken daha sonraki yıllarda ABD ve bazı Avrupa ülkeleri Orta Doğu’da - özelikle Irak ve Suriye topraklarında - stratejik oyun kurmaya başlamışlardı.

Bu gelişmeden söz konusu Batılı ülkelerdeki politika yapıcılarının ve danışmanlarının tarihten, uluslararası hukuktan ve siyaset biliminden yeterli dersleri çıkaramadıkları anlaşılmış; ABD’nin  Orta Doğu politikasının Birleşmiş Milletler (BM) kararlarına, uluslararası anlaşmalara, uluslararası teamüle, insani  değerlere ve evrensel hukuka aykırı olduğu dünya kamu oyunda her platformda yeniden teyit edilmişti.

*

Bu yeni oyunun bir parçası olarak bölgede mikro terör örgütlerinin  uluslararası hukukun açık bir ihlali olarak teşkilatlandırıldığı, iş birliği yapıldığı ve silahlandırıldığı; Irak ve Suriye’nin olumsuz   politikaları yüzünden oluşan devlet boşluğunun terör örgütlerince  doldurulduğu; yasa dışı otonom bölge yapılarının kurulmak istendiği ve bölgedeki enerji jeopolotiğinin de bozulduğu çok sayıda resmi raporda açıkça ortaya   çıkmış ve  belgelenmişti.

*

Söz konusu son durum karşısında Türkiye; Orta Doğu sorununun bütün yönleriyle barışçıl bir yaklaşımla çözümlenebilmesi amacıyla uluslararası önemli rol üstlenmiş; sorunun tarihsel, ekonomik, sosyal ve siyasi   nedenlerini diplomatik kanallarla her fırsatta ve çeşitli platformlarda küresel ve bölgesel güçler nezdinde etkin bir şekilde  dünya gündemine getirmiş;    NATO çerçevesinde ABD’ye defalarca gerekli uyarılarda bulunmuş ve nihayet öncelikle Türkiye  sınırlarının güvenliğinin,  sonra Suriye’nin  toprak bütünlüğünün ve Avrupa’nın güvenliğinin yanı sıra dünya barışının  da korunmasına yönelik olarak uluslararası hukuk işletilmek suretiyle meşru zeminde Suriye topralarındaki terörist unsurların bertaraf edilmesi ve bölgede kalıcı barış ve huzurun sağlanması için milli birlik ve beraberlik içinde başarılı olarak “Zeytin Dalı Harekatı” nı gerçekleştirmiştir.

*

Bu başarılı operasyonla birlikte: Orta Doğu’daki mevcut sorunlarının  NATO ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne (BMGK) taşınması; ABD’ nin bölgeyle ilgili dış politikasının uluslarararası hukuk ve diplomasi kuralları doğrultusunda düzeltilmesi için gerekli önlemlerin alınması; bölgedeki hukuk dışı faaliyetlerin   uluslararası yargıya ( Uluslararası Adalet Divanı ) götürülmesi;  her türlü  yasal yola başvurulması mümkün olabilecektir.

Bölgede  meydana gelen dramatik ve trajik mülteci akınları büyük ölçüde Türkiye tarafından karşılanmış ve finanse edilmiştir.

*

Bu bağlamda 21. yüzyıl Orta Doğu coğrafyası, geleceğe yönelik barış ve istikrarın elde edilmesi  amacıyla nasıl şekillenecek ve yapılandırılacaktır?

ABD, İngiltere, Fransa, Birleşmiş Milletler (BM),  Avrupa Birliği (AB), iran, Rusya ve Çin Orta Doğu coğrafyasında  oyun kuran küresel aktörler arasında görülmektedir. Bu güçler ne yapmaya çalışıyor? Bölgede demokratik yönetimin güçlendirilmesine yönelik ne gibi girişimler var? Bu arada ABD, Rusya, Çin, Kuzey ve Güney Kore arasında son günlerde gözlenen yumuşama politikaları Orta Doğu’ya olumlu katkı yapabilir mi?

*

Sonuç olarak; yeni dünya dengeleri gözönünde bulundurularak, bu çok bilinmeyenli denklemde,  geçmişteki CENTO,  RCD ve Bağdat Paktı’na benzer yeni  bölgesel ittifaklar ve anlaşmalar yapılması,  bu ittifak ve anlaşmaların  genişletilmesi ve güçlendirilmesi bölgede kalıcı barış ve huzurun sağlanabilmesi için hukuki zemin oluşturabilir. Böylece bölge coğrafyasında yer alan ülkelerin toprak bütünlükleri ve demokratik yapılarının güçlendirilmesi de ayrıca sağlanabilecektir.

Yazılı dünya tarihine göre Türkler;  Orta Asya’dan Avrupa’ya kadar uzanan yaklaşık beş bin yıllık soylu bir kadim uygarlığa, toplumsal kültür birikimine,  güçlü bir devlet geleneğine sahiptir.

Bu nedenlerle Orta Doğu’daki küresel boyuttaki kronikleşmiş krizin çözümünde  BM eşgüdümünde öncülük yapabilecek, uluslararasında hukuksal   ve diplomatik rol oynayabilecek tek ve başlıca ülke;  dünyanın en zengin devlet geleneğine ve tecrübesine sahip  birkaç ülkesinden biri olma konumuyla bu coğrafyayı Osmanlı İmparatorluğu döneminde dört yüz yıl uyum, barış ve huzur içinde yönetmiş olan,  bölge halkları ile tarihsel, toplumsal, kültürel ve yakın akrabalık bağları bulunan Türkiye’dir.

 

Önder Gürcan

[email protected]

 

Reklam