MANİSA, İSVİÇRE VE HEİDİ
Zaman hep ileriye doğru işler ve Manisa’da her yıl geleneksel bağbozumu şenlikleri yapılır. Bu yıl yapıldı mı? bilmiyorum.
Ben, Gediz Ovası üzüm bağlarındaki hayatın akışını, çocukluk yıllarımdan kalma düşünce ve duygularla yakından izlemeyi severim.
Üzümün anavatanı Anadolu’dur. Türkiye, dünya üzümcülüğünde ilk sıralarda yer alıyor ve Manisa bu sektörde ülke ekonomisine önemli bir katkı sunuyor.
*
Temmuz’da bağbozumu çalışmalarına katılmak için Manisa’ya gittim. Ne var ki İsviçre’den beklenmeyen bir davet aldım. Kendimi, ilk önce La Saune (Sen) ve La Rhone (Ren) nehirlerinin birleştiği Lyon’da; daha sonra Cenevre, başkent Bern (Ayı anlamına geliyor) ve gölüyle bilinen Zürich’te; bir pazar günü sessizliğinde de, Cenevre Gölü (Leman Gölü) kenarındaki Lausanne (Lozan) ve Montreux (Mondros) kentlerinde buldum.
Bununla birlikte Manisa’nın Ağustos sıcağı, asmada üzümleriyle ve türküleriyle sanki buraya kadar uzandı.
*
Her İsviçre şehri gibi, bu şehirlerin de bir eski kenti, bir yeni kenti ve ayrıca banliyoları göze çarpıyor.
İsviçrelilerin çoğu günlük hayatlarını, yanlarında özenle taşıdıkları köpekleriyle geçiriyor.
Leman Gölü çevresi; yazlık ve sayfiyelik bahçeli evler, villalar, seralar ve dağlara uzanan üzüm bağlarıyla eski zaman efsanelerini hatırlatıyor.
İsviçre küçük bir ülke olarak üzüm bağlarıyla dolu. Tıpkı Fransa, Macaristan, Lüksemburg gibi.
İsviçre’de üzüm asmaları hep şehir dışında, dağ yamaçlarına dikiliyor. Çünkü asmalar su ve yağmuru sevmez.
İsviçreliler, köy ve kasabalarda ailece modern yöntemlerle bağcılık yapıyorlar. Bağların ortasında çiftlik tipi villa evler ile modern hayvan ahırları dikkati çekiyor.
Bağlarda hep üniversite öğrencileri çalıştırılıyor.
İsviçre’de sendika, eksper ve bilirkişi olmadan bağcılık olmuyor. Şarapçılık ve şıracılık, ihracattan ülkeye büyük kazanç getiriyor.
İsviçre’de bütün üzüm bağları patentli ve UNESCO tarafından da özel koruma altına alınmış.
İsviçre, denize kıyısı olmayan, Alpler, platolar ve Jura dağları arasında bölünen, kendisine özgü gelişmiş bir ülke. Avrupa Birliği’ne üye değil.
*
Manisa Spil Dağı’na, eski bir Manisalı dağcı olarak çok defalar tırmanmıştım. İsviçre Alplerine tırmanışım ise arabayla gerçekleşti.
Gizemli İsviçre Alpleri, ülkenin yüzde altmışlık bir bölümünü kaplıyor.
Alplerin yüksekliği bazı tepelerde 4.630 metreyi geçiyor.
Lausanne ve Montreux kentlerinde geçen biriki haftanın ardından Alp Dağlarının doruklarına doğru açıldım.
Zirveleri Ağustos’ta bile karlı ve yamaçları yemyeşil çimenlerle örtülü olan İsviçre Alpleri; dik kayalıkları, uçurumları ve vadileri; çam, çınar, sedir, ladin, kavak, palamut, at kestanesi, elma vb. ağaçlardan oluşma ormanları; özgürlüğü seven binbir renkli kır çiçekleri; keçi, ayı, tilki, tavşan, sincap, fare, kurt gibi hayvanları; keklik, ağaçkakan, kartal, karga, kuzgun, bülbül, kuğu gibi kuş türleri; hayvanlar için ayrılmış özel barınak, yol ve köprüleri; kilometrelerce uzanan çift yönlü dağ ana yolları; tren yolu ve ara istasyonları; ıssız dağ başlarında birdenbire kaybolan patikaları; sayısız uzun tünelleri; dağ köyleri; motelleri; alışveriş merkezleri; peynir ve çikolata fabrikaları; çok sayıda akarsu, dere ve şelaleri; yosun tutmuş kaya ve taşları; alabalıklı gölleriyle, bir şölen içinde, insanın ruhunda harika kareler sergiliyor.
Alplerde sessizliğin sesi, gizli bir orkestra gibi yankılanıp duruyor..
Sert kış günlerinde dağlardaki bazı kara ve tren yolları geçici olarak ulaşıma kapanıyor.
İsviçre’de boş arazi ve arsa yok. Şehirlerde yeşil ve sosyal alanların oranı %30’u aşıyor.. İnsanlar arasında saygı, sevgi ve güven bağları çok kuvvetli.
Minik köylerde en lezzetli yemek; ekmek, süt ve peynir eşliğinde güzel ve sıcak bir çorba.
*
Alp Dağlarında yolumuz Maienfeld Kasabası ve Dörfli Köyü’ne de düştü. Johanna Spyri tarafından çocuklar için yazılan, dünyaca ünlü, eğitici ve öğretici “Heidi” romanını okumuşsunuzdur. Heidi ile ilgili dizi filmleri de çekildi.
İsviçreli bir arkadaşım, köylülere, Alp Dağlarının sevimli kızı Heidi’yi sordu.
Ama Heidi yokmuş. Heidi; Alp Dede, Peter, Bay Sesermann ve kızı Klara ile birlikte bir davet üzerine Frankfurt’tan Türkiye’ye, Manisa’ya tatile çıkmış.
Belki şu anda; Spil Dağı’nda, Gediz Ovası’nda ya da şehrin sokaklarında ailesiyle kol kola gezinti yapıyordur, kim bilir?
Bana gelince: Ben de Ağustos ayı sonunda İsviçre Alplerini bir masal dünyasının gerisinde bırakarak yurda döndüm.
*
Manisa’da yeni bir eylül sabahı başlıyordu. ”Merhaba, güzel Sonbahar!” dedim. Çocukluğumu geçirdiğim Ulucami’de, şehre bakan çay bahçesine oturdum. O yıllarda tanıdığım temiz yürekli komşularımın yakınlarda bir yerlere olduklarını hissettim ve onları ayrı ayrı dualarımla yad ettim… Daha sonra garsona, yanında fındıklı lokumuyla birlikte okkalı acı bir kahve söyledim.
.
FACEBOOK YORUMLAR