MANİSA’DA BİR SONBAHAR GÜNÜ
Manisa Şehri’ne girişte, birdenbire Gediz Ovası ile karşılaşıldığında, Spil Dağı’nın yamaçları ile göz göze gelindiğinde ve uzakta Gediz Irmağı’nın durgun akışı hissedildiğinde, insan, Manisa’da olduğunun farkına varır.
*
Manisa’ya Sonbahar gelmiş. Kış kapıda. Bir bağbozumu daha sona ermiş. Yakında yağmurlar başlar. Gökyüzünü sanki karmakarışık tatlı bir hüzün sarmış. Güz yaprakları; şiirlerde, şarkılarda ve türkülerde solup düşüyor.
*
Şehrin cadde ve sokaklarında bir zamane telaşı. Herkes farklı duygu ve düşünceler labirentinde. Farklı olan en önemli bir şeyde şu: Eski Manisalılar gitmiş, yerlerine yeni Manisalılar gelmiş. Bizim kuşaktan bir Manisalı, kırk yıl sonra Manisa’ya dönüş yaptığında, şehrin anatomisini pek değişmiş bulmaz, ama kendisini pek çok yönden değişmiş bulabilir.
*
Manisa kahvelerindeki insanlar, artık geçmişteki gibi satranç, dama ya da tavla oynamıyorlar; nedense, öylece bir köşeye çekilmişler, düşünceli oturuyorlar, çaylarını yudumlarken bile tek kelime etmiyorlar. Kentin cadde ve sokakları ise arabalarla dolup taşmış, yollardan geçilmiyor.
*
Magnesia AVM’ye gittim. Manisalı araştırmacı yazarlardan A.Haydar Aksakal ve Bedriye Aksakal’ın, bu efsanevi kentin tarihini ve insanlarını konu alan kitaplarından satın almak istedim. Seval Arslan’ın şiir kitaplarını aradım. Manisalı romancı Yusuf Atılgan’ın “Anayurt Oteli”ni sordum.
*
Antik Çağlı meçhul bir Manisalı Ozan’ın “Manisa’ya sonbahar yağmurlar gelince ne yapacaksın?” şiirini hatırladım. Yağmurlar gelince, Manisa Lisesi ‘nde okuduğumuz yıllarda arkadaşlar, Gediz Irmağı’na balık avlamaya giderlerdi ya da Spil Dağı’na çıkıp Gediz Ovası’nı seyrederlerdi.
*
Manisa, bulanıklaşmış eski günlerden bazı kesitleri canlandırıyor : Hükümet Binası önünden geçerken, Manisa Tarzanı Ahmet Bedevi ile eski belediye başkanlarından Bahtiyar Tosunbaş’ı ayaküstü konuşurlarken görür gibi oldum. Yanlarında, Gediz Ovası Projesi üzerinde bilimsel çalışmalar yapmış olan Tarım Uzmanı Duran Yazır da vardı.
*
Aşağıda, Ulupark’a inerken, bir tiyatro binası bulunurdu. Manisalılar; sinema, müzik, opera, bale ve tiyatro gibi sanatsal etkinlikleri yakından izlerlerdi. Manisa Musiki Derneği, Şef Haydar Bayçın’ın yönetiminde, Klasik Türk Müziğinden eserler geçerdi.
*
Ulucami’ye doğru yürüdüm. Eski Ulucami evleri yıkılmış. Buraya, villa evlerin yapılacağından söz ediliyor. Belki park yaparlar. Bir zamanlar burada tek katlı ve bahçeli evlerde huzur ve mutluluk dolu günler yaşamış eski mahalleliyi anmamak mümkün değildi: Şeref Hala, Nadire Teyze, Senihe Teyze, Zehra Hoca, Emine Teyze, Şükran Abla, Gazi İsmail Dede, Bahçıvan Vehbi, Fırıncı Halit, Kahveci Mehmet, Marangoz Mehmet Abi…
Vaktiyle, Ulucami Kahvesi’nde kültürlü Manisalıların katılımıyla bilimsel ve felsefi içerikli sohbet toplantıları yapılırdı. Bu toplantılarda, fen bilimleri ve sosyal bilimler üzerine tartışılırdı.
*
Manisa yollarında dolaşırken artık eski arkadaşlara rastlanmıyor. Ulucami’den ayrıldıktan sonra yılların matbaacısı Nevzat Karaoğlanlar’a uğradım. Doçent Erol Vidinlioğlu, Müzisyen Selahattin Pastacı ve Asker Emeklisi Erdener Özbilen ile birlikte okkalı bir acı kahve eşliğinde gelmiş geçmiş Manisa günlerinin kıyılarında gezindik. Hatıralar, birer birer saklandıkları köşelerden dışarı çıktılar.
*
Manisa Lisesi’nden Rahmi Taşçıoğlu, Nazik Erik, Saim Tonguç, Talat Görgün, Semiha Kutengin, Şükran Çetin saygı duyduğumuz öğretmenler arasındaydı. Bir gün edebiyat dersinde öğretmen, beğendiğiniz bir mevsim hakkında bir kompozisyon yazın demişti. Sınıftaki herkes “Sonbahar’ı kaleme almıştı. Bizim kuşak, mevsimlerden en çok “Sonbahar”ı severdi. Çocukluk döneminde Manisa yağmurları aylarca sürerdi ve kişi başına düşen yağmur miktarı her geçen yıl artardı.
*
Manisa Lisesi, şimdi şehrin bir başka yerine taşınmış. Öğretmen Okulu, Anadolu lisesine dönüştürülmüş. Kız Enstitüsü ise yerli yerinde.
*
Manisa kenti tarihte Spil Dağı yamaçlarında kurulmuştur. Oralarda uzun yüzyıllar boyunca neler yaşanmış, bunu Spil Dağı tek tek kayıt altına almıştır.
*
Şimdi yirmibirinci yüzyıl yaşanıyor. Manisa; dağıyla, yaylasıyla, ovasıyla ve üzüm bağlarıyla her geçen gün eklenen yeni öyküleriyle yaşamını sürdürüyor. Yıllar, mevsimler arasından Gediz Irmağı ile birlikte sessizce akıp gidiyor. Spil Dağı’nda harabe haline gelmiş olan Manisa Kalesi, bir şeyler anlatıp, işte orada bir başına duruyor.
*
İstanbul Yolu’na saptım. Gediz Ovası’nı sonbahar kokusu sarmıştı. Ekinler biçilmişti. Hasat dönemi bitmişti. Tarlalar arasında yürüdüm. Toprak, güzel mevsim çiçekleri ve otlarıyla doluydu. Karşıda Manisa, Spil’in rüyasında, bulutların sarıp sarmaladığı bir masal dünyası gibi görünüyordu. Şehrin ışıkları yanmıştı. Bir pazar günü sessizliğinde güzel bir sonbahar gecesi başlıyordu. Hayat, mevsimler içinden geçerek böyle devam ediyordu.
FACEBOOK YORUMLAR