KÜRESEL SİYASET SENDROMU
Dünyada devlet sayısı 206’dır. Dünya ülkelerini; Batı Bloku (ABD, Avrupa Birliği, İngiltere vd.) ve Doğu Bloku (Çin, Rusya, Kuzey Kore, Hindistan, İran vd.) olarak iki sınıfa ayırmak mümkündür.
Dünya Bankası ve IMF ( International Monetary Fund) gibi uluslararası kuruluşlarca yapılan sosyolojik ve ekonomik analizlerde ülkeler; “gelişmiş ülkeler,” “gelişmekte olan ülkeler” ve “az gelişmiş ülkeler” şeklinde üç kategoride değerlendirilmektedir.
Bazı bilim çevrelerince ise ülkeler, demokrasi ile yönetilen ve despotizm ile yönetilen ülkeler bölümlemesiyle ele alınmaktadır.
Bununla birlikte ülkelerin; kıtalar arasındaki göçler ve mülteci akımları olgusu sonucunda yan yana yaşayan çok çeşitli etnik köken ve kültürlerden oluşan devletlere dönüştükleri somut bir gerçekliktir.
Mahatma Gandhi de bu yüzden , “Tüm insanlık bir ailedir,” demiştir.
*
İnsanların üç farklı mücadelesinden söz edilir : İnsanın doğa ile mücadelesi, insanın insanlarla mücadelesi ve insanın kendisiyle mücadelesi.
Peki, ya devletlerin devletlerle olan mücadelesi?
Tarih, kütüphanelerin tozlu raflarındaki kitaplarda “devletlerin savaşlar tarihi” şeklinde tanımlanmaktadır.
Savaşlar neden çıkar? Bunun yanıtlarını tarihçilere, antropologlara, toplum ve siyaset bilimcilerine bırakalım.
*
Devletler, sanki masallar diyarındaymış gibi gel zaman git zaman, nihayet Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra birlik beraberlik ve dayanışmanın ne kadar önemli olduğunun bilincine varmış; kalıcı ve sürekli bir küresel barışı tesis etmek, güvenliği korumak ve uluslararasında ekonomik, toplumsal ve kültürel bir iş birliği oluşturmak amacıyla 1945’te Birleşmiş Milletler Teşkilatı (BM) kurulmuştur.
*
Ancak 193 devletin üyeye sahip olan BM, beş büyük ülkeye veto yetkisi verildiğinden işlevini tam olarak yerine getirememektedir. Bu gerekçeyle BM’nin, çeşitli nüfus toplulukları üzerine olumlu katkı bırakacak bir hukuk felsefesine göre yeniden yapılanmaya ihtiyacı bulunmaktadır. Aksi takdirde bloklar arasındaki kutuplaşma devam edecektir.
Nitekim, Batı Bloku’nca 1949’da NATO; Doğu Bloku’nca da NATO’ya 1955-1991’de Varşova Paktı ve 1996’ da Şanghay İşbirliği Örgütü kurularak faaliyete geçirilmiştir.
*
Yeryüzünde neler oluyor? Son yıllarda birtakım sıcak konu başlıkları siyasetin gündemine oturmuştur: Küresel ısınma tehdidi, doğal kaynakların tüketilmesi, açlık tehlikesi, nükleer güç mücadelesi, aşırı silahlanma, kültürler arası çatışma, Orta Doğu krizi, terörizm, Doğu Akdeniz, Kafkasya, Dağlık Karabağ, Doğu Türkistan, Kıbrıs, Libya, Asya, Afrika ve Latin Amerika sorunları...2020 küresel Koronavirüs salgınını da ekleyelim.
*
Siyaset bilimcilerince uluslararası politikaların, imaj vermek üzerine şekillendirildiği ifade edilir. Ama, bu imajda; insanlara özgü duyguların dikkate alınmadığı; yalnızca küresel güç sistemlerinin ön planda tutulduğu; devletlerarası ilişkilerde karşılıklı çıkar esasına bağlı kalındığı ve bölgesel savaşların başka coğrafyalarda çıkarıldığı görülmektedir.
Bu durumda uluslararası denge nasıl kurulacaktır?
Yaklaşık sekiz milyar insana ev sahipliği yapan insanlık gemisinin yeni yol haritası ne yöne doğru çizilecektir?
Bu yol haritasında klasikleşmiş politikalar; toplumların kalıcı ve sürekli refah, huzur ve mutluluk dolu bir hayata kavuşmasını sağlayıcı bir mutasyona uğrayabilecek midir?
Tanınmış üniversitelerin; tarihten gerekli derslerin çıkarılmasına ve mevcut uluslararası sorunların çözüm önerileriyle birlikte gösterilmesine ilişkin insanlığa sundukları raporlar var mıdır?
21. yüzyıl, gecikilmeden bu konuda bir durum tespiti yapılması zamanıdır.
*
Sonuç olarak:
Dünya ülkelerinin; gelişmişlik seviyelerini daha da yükseltip, kadim kültür ve mitleri doğrultusunda, ulusal öykülerini yaşatmaları; insanlığa yaraşır akılcı, ekonomik ve demokratik reformlarını gerçekleştirmeleri büyük önem taşımaktadır.
İnsanlar, kendilerini mutlu edecek insani ve evrensel değerleri severler. Siyasal ideallerde, İnsan hakları bağlamında insanların duygularına da dokunulması gerekmektedir.
Bu nedenlerle, dünya sorunlarının; uluslararası platformlarda açılacak görüşmelerde yakın diyalog, ortak paydalar ve uzlaşma zemininde buluşulup, hayatın kodlarının ve kurgusunun yeniden keşfedilerek çözümlenmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.
FACEBOOK YORUMLAR