KORONAVİRÜS SENDROMU
Geçen gün Ankara sokaklarında dolaştım: İnsanlar evlerinden çıkmıyorlar. Megapol kentte hayat durmuş. Meydanlar, ağaçlara ve kuşlara kalmış. İnsanlar, ağaçlar çiçek açsa da baharın geldiğinin farkında bile değil.
*
Uluslararası basını izliyorum: Dünya ekonomisinde, büyüme ve enflasyonlu haberlerden sonra şimdi resesyon, stagflasyon ve slumpflasyon kavramları gündemde. Sağlık ve tarım sektörleri ön plana çıkıyor.
Bankacılıkta on - line ve swapping işlemlerindeki yoğunluk önem kazanıyor.
Ulusal dillere, koronavirüs ile ilgili pandemic ( küresel salgın), manipülasyon (yapay yönlendirme), metaformoz ( başkalaşım), semptom (belirti) ve sendrom (özel değişim ) gibi yeni terimler giriyor.
BM ‘nin “dünya insanlığının ortalama gelişmişlik endeksi) raporları dikkati çekiyor.
Küresel ısınma, sağlıklı beslenme ve yaşama, koronavirüs günlerinin başlıca konuları.
Uluslararası siyaset ve diplomasi yeni boyutlarla şekil değiştiriyor; paradigmaler günün koşullarına göre yeniden yapılanıyor.
ABD ve Çİn arasındaki ticaret mücadelesi bu defa yerini koronavirüs polemiğine bırakıyor.
Kültür, sanat, edebiyat ve spor etkinlikleri yara alıyor.
İnsanların hayata bakış açısı değişiyor: Karamsarlığın yanı sıra olgunluk ve iyimserlik olgusu gelişiyor.
*
TV kanallarında geziniyorum: Türk Sanat Müziği’den Hüzzam makamında bir şarkı : “Maziye bir bakıver ne kadar şendik.” Funda Arar okuyor.
Bir sinema kanalında bir Kemal Sunal filmi: “Düttürü Dünya.”
Önümdeki kitapta Charles Beaudelaire’den bir şiir gözüme ilişiyor: “Derdim: yeter, sakin ol, dinlen biraz artık; akşam olsa diyordun, işte oldu akşam; siyah örtülere sardı şehri karanlık; kimine huzur iner gökten, kimine gam. “
Pencereden seyrediyorum: Bir gece vakti gizemli uzaydan sessizce yeryüzüne iniyor.
Dünya tarihine yeni bir sayfa daha ekleniyor.