KORKULU BİR RÜYA
Dün gece yabancı bir televizyonda bilim insanları bir açık oturumda dünyanın halleri üzerine tartışıyorlardı. Bu oturumda birtakım labirentlerden ve kara deliklerden geçen tartışma konularına ister istemez duygu ve düşüncelerimle ben de katıldım. Bu yüzden bir türlü uyku tutmadı ve korkulu bir rüya gördüm.
*
Rüyamda:
Yeryüzünde petrol kaynakları azalıyordu. Doğal gaz tükeniyordu. Maden ocaklarında elementler yok olmak üzereydi. Su rezervleri bitiyordu. Yeşil alan ve ormanlar inşaat alanlarına dönüşmüştü. Ekili tarım arazileri kuruyordu. Gıda ve besin stokları yetersizdi.
Dokuz milyar olan dünya nüfusu çok daha büyük rakamlara yükseliyordu. Yeryüzünde hüküm süren küresel ısınma, iklimleri ortadan kaldırıyordu ve kaotik bir ortama yol açıyordu.
*
Bu durumda gece mi gündüz mü nedir kendimi bilmediğim bir yerde buldum. Zaman bilinmiyordu. Gökyüzünde ay ve yıldızlar görünmüyordu. Güneşin üzerine bir çarşaf gerilmişti.
Kıtalar arası göçler ve karmaşa acı vericiydi. İnsanlar durmadan sığınacak bir yer arıyorlardı, koşuşuyorlardı. Ben de kaybolan ailemi, yakınlarımı ve arkadaşlarımı bulmaya çalışıyordum. Yolumu kaybetmiştim.
*
Bir an önce evime gitmek istiyordum. Âmâ kentimi, mahallemi, evimi bulamıyordum. Yol haritasına baktım. Yaşadığım kentin adı ve yeri kayıplara karışmıştı. Sanki haritadan silinmişti. Şaşırmıştım. Bir insanın yaşadığı kent nasıl kaybolurdu? Üstelik mahallem ve evim de kaybolmuştu. Yollara düştüm. Ben kimdim, nereden geliyordum ve nereye gidiyordum? Evim olmadan nereye gidebilirdim? Gün bir türlü ışımıyordu. Sabah olmuyordu.
*
Saatler sonra korkuyla uyandım. Sabahı zor etmiştim. Korkulu bir rüya idi. Ancak kendime gelebildim. Baktım: Her şey, kentim, mahallem, evim, ailem, yakınlarım ve arkadaşlarım yerli yerindeydi. Ne bir eksik ne bir fazla.
Dost güneşin ışıkları pencereden masama vuruyor ve yüzümü sevgiyle okşuyordu. Odamdaki koltuğa oturdum. Sokağa baktım. Her şey pırıl pırıldı, harikuladeydi. İnsanların her zaman fark edemedikleri yaşama sevinci; tatlı rüzgârın çıkardığı melodide, ağaçların yapraklarında, kuşların kanatlarında ve yeni doğan güzel günün türküsünde hissedilebiliyordu. Gözlerimden iki damla mutluluk yaşı süzülüp aktı ve öylece sessiz duran duygularıma döküldü. Önce iki rekât namaz kıldım. Daha sonra Allah’a şükrettim.
İnsan; yaşadığı bu dünyanın, sunulan hayatın, alınan nefesin, sahip olunan ailenin, yakınlarının ve arkadaşlarının kıymetini bilmeliydi...