Yıllar, günler arasından bir nehir gibi akıp gidiyor. Dünyanın yedi kıtasındaki nüfus, özellikle Hindistan ve Çin gibi ülkelerde kontrolsüz artıyor. Ülkeler arası karmaşa, göçler ve mülteci akınları dikkati çekiyor. Son yılda da koronavirüs pandami…
Uluslararası bilim kuruluşlarının yaptığı istatistiklere göre dünya okullarındaki eğitim ve toplumlardaki insani gelişmişlik indeksi rakamları pek iç açıcı değil... Entelektüel insan sayısı giderek azalıyor. Küresel karmaşa ve terör olayları acı veriyor… İnsani, etik, vicdani ve evrensel değerler bir kenara mı itiliyor? Bu durum, Thomas Robert Malthus’ün “nüfus teorisi”ni akla getiriyor.
*
Günümüz insanları, birbirleriyle iletişim kurmaya, görüşme yapmaya zaman bulamıyor. Bir “merhaba demek” ya da bir “selam vermek” için birbirlerinden randevu talep eder hale geliniyor. Confucius; Allah’tan, bahçesi olan ve içinde kütüphanesi bulunan bir ev dilermiş. Bu çağın insanları acaba ne diliyorlar?
Aklını kullanmayan, okumayan ve düşünmeyen kimseler, yabancı, sevgi ve saygıdan yoksun bireylere mi dönüşüyorlar?
*
İnsan: Doğası gereği çok yönlü ve karmaşık bir varlıktır. Bu nedenle “Microcosmos” olarak tanımlanır. Yani : İnsan, küçük bir dünyadır, küçük bir evrendir, bunların bir özetidir. Aynı zamanda da dünya kadar, evren kadar önemli ve kıymetli bir varlıktır.
*
nsanlar, tarihsel süreçte, nasıl oluyor da, bu kısacık hayatlarında, neden hep böyle savaşmaktadırlar? Paylaşılmayan değerli şey nedir? Bu soruya, tarihçiler, toplum bilimciler ve siyaset bilimciler yanıt bulamıyor. Tarihçiler, yalnızca dünya olaylarını kaydetmekle kalıyorlar. Bu olumsuzluğun; hiç kuşkusuz, genetiksel eksende psikolojik olduğu kadar, sosyolojik, biyolojik, fiziksel ve kimyasal bilinmeyen gizemli kaynakları vardır. Kim bilir?
*
Başka dünyalar? Şimdi ABD, Çin ve Rusya gibi gelişmiş ülkelerce; uzay boşluğunda, galakside, Mars gibi gezegenlerde kolonilerin ve birtakım bağlantıların kurulduğu ileri sürülüyor. Dünya insanlığı; tarihten gerekli dersler alınmamış gibi, günümüzde de yıldız savaşları projesi mi yürürlüğe konuyor? Öfke, şiddet ve savaş evrene mi bulaştırılıyor? Sorular, sorular, sorular…
*
Ya o bir zamanların iyi insanları? Onlar nerelere gittiler? O insanlar ki yalnızca radyo dönemini yaşamışlardı. Postanelerden damgalı pullarla mektup gönderirlerdi. Onların televizyonları olmadı. Bilgisayarları, internetleri, cep telefonları hiç olmadı… Özel arabaya, uçağa hiç binmediler. Bir şehirden bir şehre gitmek bile mümkün değildi. Yabancı bir ülkeye gezi yapmak akıllarına bile gelmezdi. Alışveriş merkezi diye ancak çarşıyı bilirlerdi; bir de mahalle bakkalını, kasabını ve manav dükkanını… Onların hayaller olmadı. Gökyüzünde yalnızca tatlı ay ışığını görürlerdi ve geceleri parlayan yıldızları…Güneşin içten sıcaklığını… Evlerindeki salonlarda yanan odun sobasını ve isli gaz ve idare lambasını bilirlerdi. Tek katlı bahçeli evleri kerpiç ve ahşaptantı. Sokağa bakan mavi badanalı pencereleri vardı. Çeşmeleri, ev bahçelerinin içindeydi. Bahçelerinde; dut, erik, incir, nar ve kiraz ağaçları yetişirdi. Odalarında takım takım mobilyeler yoktu : Birkaç kanepe, koltuk, sandalye ve karyola o kadar… Bir sandıkta, saklı duran, iyi ve güzel insanlara yazılımış, gül ve menekşe kokulu pembe mektuplar vardı. Mahalle sokakları ve kapı önleri akşamları güzel sohbetlerin yapıldığı yerlerdi. Esen rüzgarlar, yağan yağmurlar ve karlar; kiremitleri yosun tutmuş avlu duvarları üzerinden geçerek, bin bir renkli çiçeklerin, kırmızımsı koruklu asmaların ve pencerelere uzanan sarı-beyaz hanımelilerin kokusu ile birlikte kuşların şiirsel türkülerini dalga dalga şehirlere yayardı. Dünyaları binbir gece masallarıydı. Hep güzeller güzeli prensesi anlatırlardı. Bir de iyilik ve dürüstlük örneği atlı prensi. Yaşam böyle huzurlu ve mutluydu. Zaman mutlu bir ırmak gibi akar giderdi. O insanların son hatıralarıysa siyah beyaz fotoğraflardaki harikulade, sımsıcak ve temiz yürekli tatlı gülümsemelerinde kaldı. Bütün bunlar şiirlerde, öykülerde ve romanlarda kaldı.
*
Dünya savaşları ve soğuk savaş sonrası ile bugünün dünyası çok farklı… Bir değişim var. Adeta Franz Kafka’nın “Değişim” adlı romanının kahramanı Gregor Samsa”nin başına gelenler gibi. Ama o hiç olmazsa masum bir canlı varlığa dönüşmüştü; üstelik aklı başında ve mutlu bir ailenin çocuğuydu. *
Uluslararası bilim kuruluşlarının yaptığı istatistiklere göre dünya okullarındaki eğitim ve toplumlardaki insani gelişmişlik indeksi rakamları pek iç açıcı değil... Entelektüel insan sayısı giderek azalıyor. Küresel karmaşa ve terör olayları acı veriyor… İnsani, etik, vicdani ve evrensel değerler bir kenara mı itiliyor? Bu durum, Thomas Robert Malthus’ün “nüfus teorisi”ni akla getiriyor.
*
Günümüz insanları, birbirleriyle iletişim kurmaya, görüşme yapmaya zaman bulamıyor. Bir “merhaba demek” ya da bir “selam vermek” için birbirlerinden randevu talep eder hale geliniyor. Confucius; Allah’tan, bahçesi olan ve içinde kütüphanesi bulunan bir ev dilermiş. Bu çağın insanları acaba ne diliyorlar?
Aklını kullanmayan, okumayan ve düşünmeyen kimseler, yabancı, sevgi ve saygıdan yoksun bireylere mi dönüşüyorlar?
*
İnsan: Doğası gereği çok yönlü ve karmaşık bir varlıktır. Bu nedenle “Microcosmos” olarak tanımlanır. Yani : İnsan, küçük bir dünyadır, küçük bir evrendir, bunların bir özetidir. Aynı zamanda da dünya kadar, evren kadar önemli ve kıymetli bir varlıktır.
*
nsanlar, tarihsel süreçte, nasıl oluyor da, bu kısacık hayatlarında, neden hep böyle savaşmaktadırlar? Paylaşılmayan değerli şey nedir? Bu soruya, tarihçiler, toplum bilimciler ve siyaset bilimciler yanıt bulamıyor. Tarihçiler, yalnızca dünya olaylarını kaydetmekle kalıyorlar. Bu olumsuzluğun; hiç kuşkusuz, genetiksel eksende psikolojik olduğu kadar, sosyolojik, biyolojik, fiziksel ve kimyasal bilinmeyen gizemli kaynakları vardır. Kim bilir?
*
Başka dünyalar? Şimdi ABD, Çin ve Rusya gibi gelişmiş ülkelerce; uzay boşluğunda, galakside, Mars gibi gezegenlerde kolonilerin ve birtakım bağlantıların kurulduğu ileri sürülüyor. Dünya insanlığı; tarihten gerekli dersler alınmamış gibi, günümüzde de yıldız savaşları projesi mi yürürlüğe konuyor? Öfke, şiddet ve savaş evrene mi bulaştırılıyor? Sorular, sorular, sorular…
*
Ya o bir zamanların iyi insanları? Onlar nerelere gittiler? O insanlar ki yalnızca radyo dönemini yaşamışlardı. Postanelerden damgalı pullarla mektup gönderirlerdi. Onların televizyonları olmadı. Bilgisayarları, internetleri, cep telefonları hiç olmadı… Özel arabaya, uçağa hiç binmediler. Bir şehirden bir şehre gitmek bile mümkün değildi. Yabancı bir ülkeye gezi yapmak akıllarına bile gelmezdi. Alışveriş merkezi diye ancak çarşıyı bilirlerdi; bir de mahalle bakkalını, kasabını ve manav dükkanını… Onların hayaller olmadı. Gökyüzünde yalnızca tatlı ay ışığını görürlerdi ve geceleri parlayan yıldızları…Güneşin içten sıcaklığını… Evlerindeki salonlarda yanan odun sobasını ve isli gaz ve idare lambasını bilirlerdi. Tek katlı bahçeli evleri kerpiç ve ahşaptantı. Sokağa bakan mavi badanalı pencereleri vardı. Çeşmeleri, ev bahçelerinin içindeydi. Bahçelerinde; dut, erik, incir, nar ve kiraz ağaçları yetişirdi. Odalarında takım takım mobilyeler yoktu : Birkaç kanepe, koltuk, sandalye ve karyola o kadar… Bir sandıkta, saklı duran, iyi ve güzel insanlara yazılımış, gül ve menekşe kokulu pembe mektuplar vardı. Mahalle sokakları ve kapı önleri akşamları güzel sohbetlerin yapıldığı yerlerdi. Esen rüzgarlar, yağan yağmurlar ve karlar; kiremitleri yosun tutmuş avlu duvarları üzerinden geçerek, bin bir renkli çiçeklerin, kırmızımsı koruklu asmaların ve pencerelere uzanan sarı-beyaz hanımelilerin kokusu ile birlikte kuşların şiirsel türkülerini dalga dalga şehirlere yayardı. Dünyaları binbir gece masallarıydı. Hep güzeller güzeli prensesi anlatırlardı. Bir de iyilik ve dürüstlük örneği atlı prensi. Yaşam böyle huzurlu ve mutluydu. Zaman mutlu bir ırmak gibi akar giderdi. O insanların son hatıralarıysa siyah beyaz fotoğraflardaki harikulade, sımsıcak ve temiz yürekli tatlı gülümsemelerinde kaldı. Bütün bunlar şiirlerde, öykülerde ve romanlarda kaldı.
*
Dünya savaşları ve soğuk savaş sonrası ile bugünün dünyası çok farklı… Bir değişim var. Adeta Franz Kafka’nın “Değişim” adlı romanının kahramanı Gregor Samsa”nin başına gelenler gibi. Ama o hiç olmazsa masum bir canlı varlığa dönüşmüştü; üstelik aklı başında ve mutlu bir ailenin çocuğuydu. *
FACEBOOK YORUMLAR