GÖRGÜ KURALLARI (ADABIMUAŞERET)
Hukuk, toplum hayatını düzenleyen yazılı ve yazısız kurallardan oluşur. Görgü kuralları da, hukuk kapsamında yer alır, bu nedenle insanlara görev, sorumluluk ve yaptırım yükler.
Görgü, “içinde yaşanılan aile, çevre ve toplum içinde var olan ve karşılıklı olarak uyulması gereken incelik taşıyan davranışlar” olarak tanımlanıyor.
Günlük toplum yaşamında; insanlar arasındaki selamlaşma, hitap, oturup kalkma, yürüme, diyalog, sohbet, konuşma, tartışma, beden dili, öncelik, giyim kuşam, davet, alışveriş, arkadaşlık, komşuluk, yemek, ziyaret, diplomasi, yolculuk, çalışma, trafik, spor, eğlence, hediye, mektup, telefon, elektronik posta vb. çok sayıda sosyal ilişkilerde uyulması gereken görgü kuralları belirli usul ve esaslara bağlanmıştır.
Bu usul ve esaslar; insanları örnek ve saygın kılar; onlara özel bir konum kazandırır; manevi, etik, ahlaki ve mesleki değerleri yükseltir; bireyler ve milletler arasında olumlu köprüler kurar; yeryüzündeki barış ve refahı destekler.
*
Görgü kuralları, bir toplumda; kültür, insani gelişmişlik düzeyi ile huzur ve mutluluğun somut bir göstergesi olarak kabul ediliyor ve günün koşullarına göre yeniden şekillenebiliyor.
*
Dünya toplumları; tarihsel süreç içinde töre, gelenek, görenek, adet, teamül gibi kavramlarla kazanılmış kadim kültür birikimileri doğrultusunda kendilerine özgü görgü kurallarını oluşturmuşlardır. Bu kuralların bazıları, bilim, teknoloji ve bilişim çağında evrensel görgü kurallarına dönüşmüştür.
Kültür tarihinde: toplumların karşı karşıya olduğu sorunlar karşısında: 1762'de Rousseau tarafından dile getirilen Toplumsal Sözleşme; 1945’de kurulan Birleşmiş Milletler Teşkilatı ve 1948’de yayımlanan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, görgü anlayışını uluslararası platforma taşımıştır.
*
Görgü kuralları; insanlığa, hayvanlara, ormanlara, bitkilere, böceklere, doğadaki canlı ya da cansız her türlü varlığa saygı duymakla başlar; güzel düşünmek, güzel davranmak ve güzel konuşmakla güçlenir.
Bu bağlamdaki duygu ve düşünceler; sanat, edebiyat ve felsefe yoluyla farklı yapıdaki toplumlara yansıtılır; paylaşılır; böylece dünya uygarlığına ve kültür zenginliğine özgün katkılarda bulunulur.
*
Eski Manisalıların bilgece iki özdeyişi ile bitirelim:
“İnsanlığın mektebi yoktur!”
“İnsanın, tatlı dilinden başka nesi var ki?”
FACEBOOK YORUMLAR