ESKİ EVLER
YENİ EVLER
Önder Gürcan
İnsanlar gibi evlerin de anlatılmaya değer bir öyküsü vardır. Hayat denilen şey evlerde yaşanır. Evler kapalı kutudur. İnsanlar evlerini değiştirince hatıralar oraları terk etmezler, öylece kalırlar ve bir gün dönecekler diye beklerler.
*
Bir zamanlar, şehirlerin mahallelerinde, içinde kuyusu - havuzu - çeşmesi bulunan bahçeli evler olurdu.
Kalfa işi taş, tuğla ve kerpiçten yapılma bu evlerin bahçelerinde elma, armut, dut, erik, incir, iğde, kiraz gibi meyve ağaçları ile çeşitli sebzeler yetiştirilirdi. Esen rüzgârlar, kiremitleri yosun tutmuş avlu duvarları üzerinden geçerek bin bir renkli çiçeklerin, kırmızımsı koruklu asmaların ve pencerelere uzanan sarı-beyaz hanımelilerin kokusunu kuşların şiirsel türküsüyle birlikte bir masal dünyası gibi dalga dalga şehre yayardı.
Şehirlerin dışındaki dağ evleri, vadi evleri, yayla evleri, göl evleri, orman evleri, çiftlik evleri, ova evleri ve bağ evleri de bir başka güzeldi.
*
Ev eşyaları deyip geçmeyin. Onlar da canlı bir varlıktır. Zamanın ve mekanın ötesinde konuşurlar ve insana çok şey söylerler.
*
Mangallardaki bakır cezvede pişirilen ve gül çiçekli fincanlarda sunulan okkalı acı kahveleri ile misafir salonlarındaki sohbetleri hiç unutulmayan eski evler, şimdi yirmi birinci yüzyılın kültürü içinde sıkışmış kalmış. Yumak yumak olmuş hatıralarıyla yavaş yavaş unutulmaya yüz tutmuş.
*
Şehirler tıpkı canlı bir organizma gibidir, doğar, büyür ve gelişirler. Ama her şey eskisi gibi değil artık.
Eski şehirler, eski evler tarihe mi karışıyor? Zaman megapol şehirler zamanı mI?
Eski evler, beton, çelik ve mermerden yapılma çok katlı binalara, iş yerlerine, “café”lere, endüstriyel yapılara, apartmanlara ve alış veriş merkezlerine dönüşüyor.
Apartman, rezidans, plaza, villa, yalı, köşk, tripleks, dubleks gibi yeni yapı türleri ortaya çıkıyor.
Şehirlerin bir de yeni kentleri doğuyor.
Yatay ve dikey modern kentleşme olgusu içinde yerleşim alanlarına yeni mahalleler, siteler, bölgeler ve banliyolar ekleniyor.
Şehirlerarası yollar, tren istasyonları, köprüler, viyadükler, tüneller, oteller, otobüs terminalleri, limanlar, hava alanları insanları adeta şaşırtıyor.
İnsanlar günlerini parklar, ormanlar, dağlar, vadiler, yaylalar, ovalar, ırmaklar, göller ve denizler yerine alış veriş merkezleri ve “café”lerde geçiriyorlar.
“Bizim mahalleler” kayboluyor mu?
Köyler ve tarım arazileri bu moderniteden etkileniyor.
Televizyon, bilgisayar, internet, sosyal medya ve cep telefonu günlük hayatın vazgeçilmez bir parçası haline geliyor.
Şehirler kentsel, kültürel ve küresel bir değişim içinde geleceğe doğru yeni boyutlara yelken açıyor.
Makinalar, yapay zeka ve robotlar yeni evlere yerleşiyor.
Neredeyse gökyüzünde uzay kentleri kurulacak, hava alanları yapılacak.
*
Öte yandan bir başlarına kalan bazı insanlar da her şeyden giderek uzaklaşıyor ve geçmişe bağlı yalnızlıklarına çekiliyorlar. Hayatlarını doğada - yanlarında taşıdıkları köpekleriyle geçirmeye çalışıyorlar.
Romantik çağ son buluyor sanki… Bu post modern değişim sürecinden toplum kültürü, sanat, müzik, spor ve edebiyat da nasibini alıyor.
*
Derler ki 2400 yıl önce Konfuçyüs (Confucius), “ Bahçesi çiçek, rafları kitap dolusu bir ev” dileğinde bulunmuş.
Sabahları neşe ile uyanılan, kuş sesleriyle kahvaltı yapılan, dost güneşin - rüzgarın sevgisi yüzünde hissedilen, mahallelerde çay - kahve sohbetine davet edilen, yağmur - kar yağışlı havalarda çocuklara masallar anlatılan, geceleri yıldızlar seyredilen ve komşularıyla selamlaşılan evlerini bırakıp şehir yaşamına dahil olan eski kuşak insanları bugün ne düşünüyorlar acaba?