EKONOMİ, PARA VE MANİSALI KARUN ÜZERİNE BİR KAHVE SOHBETİ
Ekonomistler, “İnsan, ekonomiktir.” derler. Her insan ekonomi bilir. Ekonomi, laboratuvar dışı, sosyal bir bilim dalı.
Ekonomi; dünya insanlığının günlük yaşamına uygun nir şekilde sürekli olarak kendisini yeniler; yeni ekonomi teorileri uygulamalarına sahne olur.
Her dönemde yatırım ve üretim faaliyetleri ile birlikte, mal, hizmet, para, altın, hisse senedi, emlak, kredi, tahvil ve döviz piyasaları dalgalanır; borsalar her sabah kurulur.
Bu değişkenlere göre birey ve hane halkları davranışlarının yanı sıra vergiler, alacaklar, borçlar, alım gücü ve ücretler genel seviyesi istatistiklere geçer.
Ekonomi “Nobel” ödülleri sahiplerini bulur.
Ülkelerin döviz kurları, dış ticaret dengesi, ödemeler dengesi, cari açık rakamı, borç stoku, milli geliri, büyüme oranı, kişi başına düşen milli gelir, enflasyon, deflasyon ve stagflasyon gibi ekonomik göstergeleri kamuoylarına yansır.
Uluslararası finans kuruluşları genel ekonomik raporlar yayımlar.
*
Örneğin, en basit tanımlamasıyla “enflasyon”; bir ülkede faiz, kur, kar, kira, rant, maaş, ücret gibi üretim faktörlerindeki artışların fiyatlar genel düzeyini devamlı olarak yükseltmesi sonucu ortaya çıkar ve bu yüzden o ülkede milli paranın değer kaybetmesine yol açar.
Bunun tersi olan “deflasyon”da piyasadaki fiyatlar sürekli düşer.
“Stagflasyon” halinde ise, ekonomide durgunluk başlar ve işsizlikle birlikte fiyatlar da artar.
*
Bütün ülkelerde milli paralara uygulanacak faiz oranları, genel ekonomik piyasalardaki arz ve talebe göre belirlenir.
Bu belirleme işlemi; ekonomik sektörlerdeki toplam üretim hacmi, teknoloji, toplam maliyet, toplam talep hacmi, toplam emisyon hacmi, fiyatlar genel seviyesi, toplam tüketim hacmi, toplam ihracat hacmi, toplam ithalat hacmi, kur hareketleri gibi parametrelere (değişken) göre para ekonomisi uzmanlarınca yapılır.
Öte yandan; üniversitelerde, ekonomi bilimi bağlamında üretim, dağıtım, tüketim, ticaret, değişim ve bölüşüm ile ilgili etkinlikleri inceleyen öğrenciler gördükleri derslerde kuramsal olarak, üretim teorisi, fiyat teorisi, gelir dağılım teorisini, para ve finansman gibi terim ve kavramları öğrene dursunlar; insanlar bunların uygulamalarını yaşayarak öğrenirler.
Herhangi bir ülkede: Para biriminin ve para arzının istikrarlı bir şekilde sürdürülmesi, bunun dışında bankacılık sektörünün son kredi mercii olması ve faiz haddinin kontrol altına alınması gibi işlemler Merkez Bankalarının görev ve yetkisindedir.
*
Dünyada üretilen her mal ve hizmetin bir maliyeti ve bir satış fiyatı vardır.
Paranın da bir fiyatı vardır; bu fiyat faiz ve kur farkları ile birlikte değerlenir.
Ama mal da hizmet de para da sonuçta piyasa şartlarında oluşan toplam arz ve talep bağlamında fiyatlanır.
*
Ekonomilerde para ve faiz sarmalı vardır. Güçlü ekonomi ile bilim ve teknolojiye dayalı ülkelerin paraları, uluslararası piyasalarda değer kazanır. Çünkü kaliteli üretim artmıştır, yatırım ve işletme maliyetleri düşmüştür.
Bir ülke parasının diğer ülke paraları karşısında değer kazanması yatırım ve üretim artışına; üretim maliyetlerinin düşürülmesine bağlıdır.
Güçlü ekonomilerde; pazarlama ve dağıtım kanallarına göre kısa, orta ve uzun vadeli yatırım ve işletme üretim planlamaları önem taşır; bu nedenle de faiz oranları çok düşüktür.
Kalkınmakta olan ülkelerde ise faiz oranları piyasadaki arz ve talebe göre genellikle yüksek seviyelerde seyreder. Ödenen kredi faizleri de, kredilerin kullanım amaçlarına göre, yatırım maliyetlerine, işletme -üretim- maliyetlerine ya da zarar hesaplarına verilerek muhasebeleştirilir.
Çeşitli nedenlere bağlı olarak gündeme gelen ekonomik sorunlar ve çözüm yolları ülke yönetimleri, sektör ve para ekonomistlerince araştırılır ve masalara yatırılır.
*
Milattan önceki dönemlerde ticarette altın ve gümüş sikkeler kullanılırmış.
Dünyada ilk Para ise; MÖ 1300 - MÖ 546 yılları arasında Türkiye’de, Manisa kentinde (Sardes) hüküm sürmüş Lidya Devleti tarafından icat edilmiş; daha sonraki yıllarda Çin ve İngiltere tarafından geliştirilmiş; geçirdiği aşamalarla bugüne ulaşmıştır.
Lidyalılar, paranın, bu kadar küresel, sosyal, kültürel ve ekonomik boyutlara ulaşacağını düşünmemişlerdir.
*
Lidya Kralı Krezüs’ün dünya zenginliği mitolojiye konu olmuş.
Mitolojiye göre, Antik çağın bilinen en zengin kralı olan Krezüs, her tuttuğunun altın olması için ilâhlara yalvarır, bu dileği kabul edilince de mutluluğa erişeceğini sanırmış. Ancak Lİdya Kralı Krezüs, çok zengin olduğu halde mutluluğu bir türlü bulamamış; bu yüzden de çok acılar çekerek 35 yaşında bu hayata veda etmiş.
“Krezüs,” Ortadoğu halkları tarafından “Karun” ismiyle anılmaktadır. Krezüs ile ilgili şu söz de Ortadoğu’dan bütün dünyaya yayılmış, adına şiirler yazılıp, türkü ve şarkılar bestelenmiştir :
“Karun kadar zengin olsan ne fayda?”
*
Ne var ki günümüzde para ve mülk, değişen ve gelişen hayat şartları içinde zorunlu bir htiyaç haline gelmiştir.
Bununla birlikte sahip olunan para ve mülk dünyada kalmaktadır. Çünkü, her türlü dünya malı, yine bu gezegene aittir.
FACEBOOK YORUMLAR