EGE’DE GÜNLERDEN BİR GÜNDÜ
Ege Denizi kenarlarında yaşayan İnsanlar; günlük hayatın akışında; öğle saatlerinde, kumruların, ağustos böceklerinin ve çekirgelerin türkülerini dinlerler; akşamları martıların ve kırlangıçların kanat çırpışlarını seyrederler; zamanlarını işlerinin başında geçirenler kendilerini bir umut labirentinin içine bırakırlar; gece inince gökyüzündeki yıldızları ararlar; özgürlüğüne düşkün rüzgarların ve dalgaların sevgi sözcükleriyle fısıltılarını duyarlar; emekliler ise bir yerlere oturarak veya dolaşarak vakit harcarlar.
*
Emekliler için bir parantez açalım: Kanada, İsviçre, İsveç, Norveç, Finlandiye, Danimarka gibi ülkelerde, emekliye ayrılmış kimseler için, yerel yönetimler ve şehir plancılar arası işbirliğiyle özel yerleşim alanları inşa edilmiştir. Sağlıklı olmaları şartıyla; kendi mesleklerinde uzmanlaşmış emekliler; bilgi ve teçrübe birikimlerinin yeniden toplum yaşamına, özellikle ilim, bilim, teknoloji ve ekonomiye kazandırılması amacıyla, ilgili kuruluşlarda, meslek okullarında ve üniversitelerde gönüllü ve kısmi zamanlı (part-time) olarak, danışman, müşavir, eğitmen, öğretim görevlisi, bilirkişi, araştırmacı gibi kadrolarda stihdam edilebilmektedirler. Kimi emekliler, hayatlarını aile, çiftçilik, bahçıvanlık, marangozluk, hayvancılık ve diğer serbest işler bağlamında sürdürürler. Bazıları ise boşluğu yazarlık, sanat, edebiyat, müzik ve spor ile doldururlar. Sonuçta, insanların emekliliğe bakış açısı olumlu bir ivme kazanır; toplum kültürüne gerekli katkılar sağlanır.
*
Yazıya devam edelim.
Ben de bugün, sahil yolunda on km yürüyüş yaptım. Daha sonra, denize bakan bir kahve gözüme ilişti. Kahvedeki masaların çoğu boştu. Kahvenin sahibi, “Akşam çok gelen olur,” diyerek açıkladı.
*
Akşam olmuştu.
Az ötemdeki bir masada yaşlı bir kadın yalnız başına oturuyordu. Öfkeli denize, bulanık bulutlara ve ufuklara derin düşünceler içinde bakıp bakıp kim bilir neler hatırlıyordu? Çok gün yüzü görmüş bir hanım efendiye benziyordu.
“Merhaba!” dedim.” Masanıza oturabilir miyim?” diye sordum. Hafifçe tebessüm etti.
”Kahve yalnız içilmez,” dedim. Yaşlı kadın, yanımıza gelen bayan garsona, “coffee Latte,” söyledi. Ben de yanında Türk lokumları ile birlikte okkalı ve acı bir Türk kahvesi…
*
İngilizce akşam kahvesi sohbetine başladık. İsviçreliymiş. Burada bir Türk’le evli olan kızının yanına tatile gelmiş. Torunlarını da özlemiş. Zürich’te oturuyormuş. Leman Gölü kenarındaki Lozan bağlarında ailesinden kalma yazlığı varmış. Emekli lise öğretmeniymiş. Bütün hayat hikayesini anlattı.
Arada bir gözleri nemlendi. Beni duygulandırdı. Konuşmasını tamamlayınca, “Türkiye’yi çok seviyorum, burada, ara sıra denize bakıyorum, “ dedi. “Deniz, benim bütün düşüncelerimi, duygularımı ve hüzünlerimi alıp alıp uzaklarda bir yerlere götürüyor, bana da yaşama sevinci ve ferahlık veriyor,” diye ekledi.
Tam o sırada, güneş, bir adanın yanında, ışıklarını bırakarak, yeni günlere doğru gidiyordu. Bir gün daha bitiyordu. Esen tatlı bir deniz meltemi eşliğinde dost bir akşam başlıyordu. Günlerden bir gündü. Her şey yerli yerindeydi. Hayat güzel bir şeydi. Ama, bir yaprak daha kopuyordu.
FACEBOOK YORUMLAR