DÜNYA TARİHİNDE GELECEK SENDROMU
Dünya insanlığı, ilkçağlardan 21. yüzyıla uzanan tarihsel süreçten gerekli dersleri çıkarıp olgunlaşmış mıdır?
Tarihten ders alma olgusunun çok büyük önem taşıdığı bilinmektedir.
*
Dünya ölçeğindeki bütün tarihsel ve kültürel olayların yol haritası; Asya, Avrupa ve Güney Amerika kıtalarında şekillendirilmiştir.
Günümüzde, küresel ölçekte endişe ve kaygı duyulacak nedenler az değildir:
Orta Doğu, Doğu Akdeniz, Afrika, Libya, Afganistan, Doğu Türkistan, Hong Kong gibi yerlerle ilgili birtakım sorunlar vardır.
İklimde ısınma, Çin ve Hindistan gibi ülkelerdeki aşırı nüfus, işsizlik, yoksulluk, ticarette karmaşa, yavaşlayan ekonomik büyüme, gıda ve enerji fiyatlarındaki artış dikkati çekmektedir.
Bölgesel iç savaşlar, sürtüşmeler, kıtalararası göçler, terörizm kitlesel silahlar, uzay çalışmaları, yapay zeka ve robotik nesneler bağlamındaki sosyolojik ve kültürel zorluklar ile birlikte koronavirüs pandemi günlük hayatı büyük boyutlarda etkilemekte, yolunu şaşırmış dünyayı pusulasız ve belirsiz limanlara götürmektedir.
Yeni dünya düzeninden kaynalı bu veya benzer az ya da çok bilinmeyenli denklem parametrelerine dayalı sorunların yerel, bölgesel ve uluslararası yansımalarının ele alınması ve doğru çözümlenmesine yönelik radikal tedbirlerin yürürlüğe konulması gelecek zamanlara bırakılmaktadır.
Böyle olunca, karşı karşıya kalınan sorunlar, giderek sosyo-ekonomik, kültürel, ekolojik ve içinden çıkılamayan felsefi diğer derin sorunlara dönüşmektedir.
Söz konusu sorunlarla; küresel güç ve aktörlerin yanı sıra World Bank (Dünya Bankası) ile IMF, IFC, IUCN, WWF gibi uluslararası kuruluşlar da baş edememektedirler.
Bu konuda, Birleşmiş Milletler Teşkilatı (BM); kendisinden beklenen etkin rolü tam anlamıyla yerine getirememektedir.
Çünkü, BM Konseyi; beş üye ülkenin ( ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin ) güdümünde hareket etmekte ve veto hakkı yetkisi de yalnızca bu beş kurucu üye devlet tarafından kullanılmaktadır.
Böyle bir yapı; BM’yi büyük çapta işleyemez bir konuma getirmekte ve bu örgütün yeniden örgütlenmesini gerektirmektedir.
BM’nin, küresel bir aktör olarak oynayacağı rolün, politik olmaktan çok; büyük bir aile olarak kabul edilen tüm insanlığı kapsayan içerikte, geniş tabanlı olması ve dünya kamuoyuna olumlu bir doğrutuda bir imaj vermesi gerekmektedir.
Öte yandan; BM tarafından hazırlanan “Dünya insanlığının ortalama gelişmişlik endeksi rakamları”na ilişkin jeopolitik fotoğraf, pek iç açıcı görünmemektedir.
Bu tablodan, insanlığın Aydınlanma Çağı’nı henüz tamamlayamadığı ve Gelişim Çağı’nın da gizemli bir labirentte bekletildiği anlaşılmaktadır.
Bu durum karşısında; “Batı Bloku’nda yer alan ABD, Avrupa ve İngiltere ile Doğu Bloku’ndan yer alan Çin, Rusya, Hindistan, İran gibi devletler arasında; barış, huzur ve refah dolu bir dünya için yeni bir yapılandırma, yeni bir bölgesel ittifak, yeni bir iş birliği, dayanışma ve koordinasyon, yeni bir diplomasi, yeni bir evrensel strateji sağlanması ve bu stratejinin hiyerarşik bir yaklaşımla, güçlü bir biçimde uygulamaya konulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
*
Sonuç olarak:
Yeryüzü uluslarının; çoğunlukla, farklı kültürlerini evrensel bir eksende birleştirme, ortak paydalarda buluşturma, etik bir anlayışı çerçevesinde geliştirme ve dünyevi fikirlere bağlama eğiliminde olduğu gözlenmektedir.
Nitekim; yalnızca bu dünyaya özgü olan uygarlığın sunduğu bilim ve teknoloji nimetleri, ulaşım araçları, internet ağları, cep telefonları, sanat kültür ve edebiyat etkinlikleri bütün insanlıkça hep birlikte kullanılmaktadir.
Ama dünya sorunları; toplumlar arasındaki ideolojik çeşitliliklerin çoğunlukla yeryüzünün kültürel zenginliği olarak öngörülememesinden doğmakta ve hiçbir gerekçeye dayanmadan yüzleşme konusunda yetersiz kalınmaktadır.
Bu açıdan, devletlerin; temiz bir yüreklilikle, hem kendisiyle hem de diğer devletlerle, yakın bir insani diyalogla, bir uzlaşma zemini arama, dolayısıyla dünyayı normalleştirme duygusuna ihtiyaçları her geçen gün daha da belirginleşmektedir.
İnsanlığın; yeni bir dünya anlayışı inşa edebilmesi ve bu anlayışı hayata geçirebilmesi çok değerli olacaktır.
Bu görev BM bünyesinde – yalnızca beş üyeye değil - kuruluş amacına uygun olarak, bütün dünyayı temsil eden ulusların katılımıyla oluşturulacak, etnik kimlik, inanç, renk, dil, tarih, kültür, cinsiyet ve gelenek ayrımları gözetmeyen, ön yargılardan uzak, insani, etik ve evrensel değerlere odaklı , geçmiş dengeleri kalıcı ve insancıl bir şekilde değiştirebilecek entelektüel bir platforma bırakılmalı; BM de günün koşulları göz önünde bulundurularak yeniden yapılandırılmalıdır.
Bu yapılanmanın gerçekleştirilmemesi halinde; hiçbir küresel gücün ve aktörün; önümüzdeki yıllarda meydana gelebilecek olumsuz gelişmelerden yakınma hakkı kalmayacaktır.
*
Bugün Nostradamus gibi geleceği öngören doktor, astrolog ve kahin kimseler azaldı.
Bakalım geleceğin tarihini, tarihçiler, önümüzdeki yıllarda nasıl yazacaklar?
FACEBOOK YORUMLAR