DÜNYA DÖNDÜKÇE, ZAMAN GEÇTİKÇE, İNSANLAR YAŞADIKÇA
Bilge insanlar, hayatı doğru yönlerde şekillendirmeye ve yönlendirmeye katkı vermeye çalışan saygın kimselerdir.
Bilge insanlara göre, limanı belli olmayan bir geminin okyanusta gideceği liman da belli değildir; işte kalabalıklar arasında çoğu kez bir başına kalmış insan da okyanuslar içinde yol alan böyle bir gemi sayılır.
Tarihin akışında meydana gelen her bir olay, içinde bulunduğu şartların bir ürünüdür. Bu durumda herhangi bir dönemde oluşan bir olay, başka bir dönemde oluşan bir olayla mukayese edilemez.
*
Her insan, yaşadığı çevrenin, şartların ve kültürün ayrılmaz bir parçasıdır.
Dünya hayatında çeşitlilik hakimdir. Çeşitlilik, hayatın kimyasıdır.
Kutsal çeşitlilikler bağlamında, yeryüzünde ne kadar canlı ve cansız varsa o kadar çeşitlilik vardır.
Uygarlık tektir, ama kültürler çeşit çeşittir.
Bilgiler, ön yargılar, düşünceler, fikirler ve bakış açıları çeşit çeşittir.
Bilim dalları da çeşit çeşittir.
Fizik, kimya, biyoloji, astronomi, jeoloji, matematik gibi fen bilimleri kurallarıyla çok önemlidir.
Öte yandan; tarih, arkeoloji, coğrafya, sosyoloji, mantık, psikoloji, ekonomi, iletişim, dil, psikoloji, sosyoloji, siyaset, uluslararası ilişkiler, sanat, kültür, felsefe gibi sosyal bilim dalları da yüklediği kültürel zenginliklerle çok önemlidir.
Bu kadar çeşitlilikte, çiçeği burnunda dünya hakkında kesin bir yargıya varmadan kaçınmak lazım. Çünkü, insanlığa, ilimden bilimden ve irfandan pek az bilgi verilmiştir.
*
Dünya; avcılık, tarım ve endüstri dönemlerini arkada bırakmış; günümüzde gelişim ve uzay çağına uzanan küçümsenmeyecek olgunlukta bilgi ve tecrübe birikimlerine sahip kadim bir aile gibi algılanmaktadır.
Ne var ki; birbirine üstünlük kurma yarışı yapan ve tarihi bir bakıma savaşlar tarihi olarak tanımlandıran, o nedenle de sayısız dramatik ve trajik olayların kaynağı olan insanlık; bunca yaşanmışlığa karşın 2020 yılında nasıl oldu da yeryüzünde toplam ağırlığı ancak bir gram olan görünmez bir virüsün egemenliği altına girdi.
İlginç bir soru işareti?
Bir taş devri insanı; zaman tünelinden geçip bugünlere dönmüş olsaydı, evrenin hallerine bakıp derin derin kim bilir neler düşünürdü?
*
Sonuçta dünya; kayıtlara geçmiş on bin yıllık süreç boyunca; güzel gün yüzü görmüşlüğün yanı sıra acı, hüzün ve çilelerle örülmüş konumuyla pek iç açıcı bir yer olarak kabul edilmemiştir.
Dünya savaşları ile soğuk savaş sonrasında da; kontrolden çıkmış, entelektüelliği çökmüş, kutuplaşmış, aydınlanmayı tamamlayamamış ve nihayet zorlu bir karmaşadan pusulasız yeni bir düzene geçilmiştir.
Gelecekte, dünyayı; tam gelişmişliğe yelken açıp, insani, etik ve evrensel değerler ekseninde refah, barış ve mutluluk dolu bir yaşam alanı haline kavuşturmanın hiç kuşkusuz hatırı sayılır yolu vardır. Bu yolda döşenecek her taşı; insanlığın geçmişten alınması gerekli dersleri çıkararak, usulünce tek tek, parça parça yerine koyup öyle sıvamak değerlidir.
Bunun için; öncelikle, açık yüreklilikle, tüm kültürleri sentezleyip; küresel birlik, beraberlik ve dayanışma içinde, dünyaya ve insanlığa yaraşır küresel bir konsensüs oluşturulmasına ve bu küresel konsensüse dayalı küresel bir paradigma inşa edilmesine ihtiyaç duyulmaktadır.
Bu amaçla, başlıca görev, yetki ve sorumluluk; özellikle Birleşmiş Milletler Teşkilatı ile birlikte yönetimlere, tarihçilere, toplum bilimcilerine, düşünürlere, sivil toplum kuruluşlarına, yazarlara, sanatçılara, edebiyatçılara, kanaat önderlerine ve bilge insanlara düşmektedir.
Bilge insanlar, hayatı doğru yönlerde şekillendirmeye ve yönlendirmeye katkı vermeye çalışan saygın kimselerdir.
Bilge insanlara göre, limanı belli olmayan bir geminin okyanusta gideceği liman da belli değildir; işte kalabalıklar arasında çoğu kez bir başına kalmış insan da okyanuslar içinde yol alan böyle bir gemi sayılır.
Tarihin akışında meydana gelen her bir olay, içinde bulunduğu şartların bir ürünüdür. Bu durumda herhangi bir dönemde oluşan bir olay, başka bir dönemde oluşan bir olayla mukayese edilemez.
*
Her insan, yaşadığı çevrenin, şartların ve kültürün ayrılmaz bir parçasıdır.
Dünya hayatında çeşitlilik hakimdir. Çeşitlilik, hayatın kimyasıdır.
Kutsal çeşitlilikler bağlamında, yeryüzünde ne kadar canlı ve cansız varsa o kadar çeşitlilik vardır.
Uygarlık tektir, ama kültürler çeşit çeşittir.
Bilgiler, ön yargılar, düşünceler, fikirler ve bakış açıları çeşit çeşittir.
Bilim dalları da çeşit çeşittir.
Fizik, kimya, biyoloji, astronomi, jeoloji, matematik gibi fen bilimleri kurallarıyla çok önemlidir.
Öte yandan; tarih, arkeoloji, coğrafya, sosyoloji, mantık, psikoloji, ekonomi, iletişim, dil, psikoloji, sosyoloji, siyaset, uluslararası ilişkiler, sanat, kültür, felsefe gibi sosyal bilim dalları da yüklediği kültürel zenginliklerle çok önemlidir.
Bu kadar çeşitlilikte, çiçeği burnunda dünya hakkında kesin bir yargıya varmadan kaçınmak lazım. Çünkü, insanlığa, ilimden bilimden ve irfandan pek az bilgi verilmiştir.
*
Dünya; avcılık, tarım ve endüstri dönemlerini arkada bırakmış; günümüzde gelişim ve uzay çağına uzanan küçümsenmeyecek olgunlukta bilgi ve tecrübe birikimlerine sahip kadim bir aile gibi algılanmaktadır.
Ne var ki; birbirine üstünlük kurma yarışı yapan ve tarihi bir bakıma savaşlar tarihi olarak tanımlandıran, o nedenle de sayısız dramatik ve trajik olayların kaynağı olan insanlık; bunca yaşanmışlığa karşın 2020 yılında nasıl oldu da yeryüzünde toplam ağırlığı ancak bir gram olan görünmez bir virüsün egemenliği altına girdi.
İlginç bir soru işareti?
Bir taş devri insanı; zaman tünelinden geçip bugünlere dönmüş olsaydı, evrenin hallerine bakıp derin derin kim bilir neler düşünürdü?
*
Sonuçta dünya; kayıtlara geçmiş on bin yıllık süreç boyunca; güzel gün yüzü görmüşlüğün yanı sıra acı, hüzün ve çilelerle örülmüş konumuyla pek iç açıcı bir yer olarak kabul edilmemiştir.
Dünya savaşları ile soğuk savaş sonrasında da; kontrolden çıkmış, entelektüelliği çökmüş, kutuplaşmış, aydınlanmayı tamamlayamamış ve nihayet zorlu bir karmaşadan pusulasız yeni bir düzene geçilmiştir.
Gelecekte, dünyayı; tam gelişmişliğe yelken açıp, insani, etik ve evrensel değerler ekseninde refah, barış ve mutluluk dolu bir yaşam alanı haline kavuşturmanın hiç kuşkusuz hatırı sayılır yolu vardır. Bu yolda döşenecek her taşı; insanlığın geçmişten alınması gerekli dersleri çıkararak, usulünce tek tek, parça parça yerine koyup öyle sıvamak değerlidir.
Bunun için; öncelikle, açık yüreklilikle, tüm kültürleri sentezleyip; küresel birlik, beraberlik ve dayanışma içinde, dünyaya ve insanlığa yaraşır küresel bir konsensüs oluşturulmasına ve bu küresel konsensüse dayalı küresel bir paradigma inşa edilmesine ihtiyaç duyulmaktadır.
Bu amaçla, başlıca görev, yetki ve sorumluluk; özellikle Birleşmiş Milletler Teşkilatı ile birlikte yönetimlere, tarihçilere, toplum bilimcilerine, düşünürlere, sivil toplum kuruluşlarına, yazarlara, sanatçılara, edebiyatçılara, kanaat önderlerine ve bilge insanlara düşmektedir.
FACEBOOK YORUMLAR