DOĞU TÜRKİSTAN
Önder Gürcan
Hint asıllı araştırmacı yazar Richard Peters, “Batı Gözü ile Türk Tarihi (1975)” adlı kitabında, İç Asya’daki Türk nesillerinin esas ana vatanının Altay dağları olduğunu; çeşitli dallar ve büyük aileler halinde, Tianshan Dağları (Tanrı Dağları) tarafından iki havzaya bölünen bölgede Moğollarla kaynaştığını, daha sonra kitlelerle Çin ve Hindistan’a yayıldığını; Hunların ve Osmanlıların Avrupa’ya uzanmasıyla da Finler, Eslandlar ve Macarları kapsayan Ural Altayik veya Uygur-finik halk gruplarına dahil olduğunu anlatır.
Batılı tarihçiler; milattan önce 1200´den günümüze kadarki tarihsel süreç içinde Türklerin, Asya, Orta Doğu ve Doğu Avrupa´da çok sayıda imparatorluk ve devlet kurduklarını (Bazı tarihçiler Türklerin tarih boyunca 116 - 137 devlet kurduklarını öne sürüyorlar) ; bu imparatorluklar ve devletlerin de çeşitli milletlerden ve etnik kimliklerden oluştuğunu ifade ediyorlar.
Tarih kronolojinde; İlk Çağ’da, M.Ö.220- M.S.392 arasında, Büyük Hun İmparatorluğu, Avrupa Hun İmparatorluğu, Asya Avar İmparatorluğu; Orta Çağ’da, 552-840 arasında, Göktürk Kağanlığı, Avrupa Avar İmparatorluğu, Hazar İmparatorluğu, Uygur Kağanlığı ve Karluklar; İslamiyet Sonrası Dönemde, 840-1300 arasında, Karahanlı Devleti, Peçenekler, Kıpçaklar, Kansu Uygur Krallığı, Salariler, Gazne Devleti ve Büyük Selçuklu Devleti dikkati çeker.Yeni Çağ’dan günümüze uzanan dönemde de Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti.
Tarihsel kayıtlar, Türk imparatorlukları ve devletlerinin, tarih boyunca, Çin, Rusya, İngiltere, Almanya, İtalya, Japonya ve ABD gibi büyük devletlerle yakın diplomatik ilişki kurduklarını göstermektedir.
Bugün Orta Asya’da Türki cumhuriyetleri olarak tanımlanan Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan bulunuyor. Bu beş Türk kökenli cumhuriyetin dışında Asya, Avrupa, Kafkasya, Çin ve Rusya Federasyonu içinde özerk cumhuriyetler ile bölge ve diasporalar vardır ki bunlardan biri de Doğu Türkistan’dır.
Asya’nın geçmiş en önemli devletleri arasında yer alan Uygur İmparatorluğu (745-840); İç Asya’da Altay dağları bölgesinde, Orhun ve Selenge ile Baykal Gölü ve Yenisey Irmağı arasındaki vadileri yurt edinmiş; çeşitli Asya topluluklarından oluşan ve yerleşik şehir hayatına geçen ilk Türk topluluğu olmasının yanında, sanat ve kültürel yönlerden büyük bir medeniyet kurmuştur.
Batılı tarihçilere göre, Türklerin en eski topluluklarından Töleslerin bir kolu olan, Asya Hunları ve Dokuz Oğuzlar olarak da bilinen Uygurlar; dünyada kağıdı ve matbaacılığı ilk icat eden üç ülke arasında yer almış; tarihe de çok sayıda hitabe, yazıt ve kültürel eser bırakarak Hunlar ve Göktürklerin ardından Türkçe’nin gelişmesinde büyük rol oynamıştır.
Uygurlar; 745’te, bir Göktürk kolu olan Karluklarla birleşerek güçlenmiş; 751’de müttefiki Abbasiler ile birlikte Çinlilere karşı Talas Savaşını kazanmış; bu savaştan sonra bünyesindeki Gök Tanrı, Maniheizm, Budizm ve Hristiyanlık gibi dinleri bırakarak Müslümanlığı kabul etmiştir.
Başlangıçta Çin Hanedanlığı ile iyi ilişkiler kuran, çeşitli Asya milletlerini tek bir imparatorluk egemenliği altında toplayan Uygur Türkleri, daha sonraki dönemlerde, Çin ve Moğolların baskısıyla, İç Asya’daki büyük devlet konumunu kaybetmiştir.
Uygurların bölgedeki devlet otoritesi, Tibetlilerle birleşen Kırgızların etkisiyle 840’da son bulmuş; Uygur topluluklarının büyük bir bölümü Kansu ve Turfan’a göç etmiş; 847’de Kansu (Kanchou) Devleti kurulmuş; bir kısım Uygurlar da Türkistan coğrafyasına yerleşmiştir.
1933’de Kaşgar’da, Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti; 1944’de Sincan’da, Sovyetler Birliği’nin desteğiyle İkinci Doğu Türkistan Cumhuriyeti kurulduysa da, Doğu Türkistan yönetimi, 1949’da, eyelet statüsüyle Çin’e bağlanmıştır.
Son olarak, 1.Ekim.1955’te, Çin Halk Cumhuriyeti’nin Sincan’ı eyelet statüsünden çıkarmasıyla birlikte, “Doğu Türkistan”ın adı “Sincan Uygur Özerk Bölgesi” ((The China’s Uyghur Minority) olarak değiştirilmiş ve Uygur Topluluğu bir yarı bağımsız devlet statüsü altında yeniden yapılanmıştır.
Böylece Uygurlar, bir zamanlarki, Asya milletlerini tek bir çatı altında birleştiren (Batılı tarihçilerin altını çizerek vurguladıkları gibi) önemli bir dünya imparatorluğu konumundan; bugün, Çin Halk Cumhuriyeti sınırları içerisinde, bir otonom bölge haline dönüşmüştür.
Ne var ki Uygurlar, yeni bir otonom statüsü altında da olsa, uzun yıllara dayanan ve imparatorluktan gelen ulusal kültürünü günümüze kadar ulaşan varlığıyla bütün yönleriyle korumuş ve bu kadim kültürünü yaşatmayı sürdürmüştür.
Günümüzde, Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nin başkenti Urumçi’dir.Bu modern şehir “üniversite kenti” olarak bilinir.
Bölge, Çin, Moğolistan, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Afganistan, Pakistan, Hindistan ve Tibet ile çevrilidir.Doğuda Altay, batıda Tanrı dağları uzanır.
Uygur kentlerinden; Turfan, asma bahçeleri, antik kentleri, çeşitli sebze ve meyve bahçeleri; hüzün kokulu Kaşgar ise, tarihi meydanı, dar sokakları, ipek yolu, türbeleri, zengin yemekleri, geleneksel kıyafetleri, özgün Uygur müziği ve halk danslarıyla tanınıyor.
Burada, dünyaca ünlü Kutadgu Bilig (Mutluluk Veren Bilgi) adlı kitabın yazarı Uygurlu Yusuf Has Hacib ile Türk kültürünün ve dilinin önemli bir yapıtı olan Divanü Lügati't-Türk’ü yazan Kaşgarlı Mahmud için özel bir parentez açmamız gerekiyor.
Uygurların dili, özel latin harfleriyle oluşan,Ural Altay Dil Ailesine bağlı, Uygurcadır.
Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde resmi diller Uygurca ve Çincedir.Bölge halkının çoğunluğunu oluşturan Uygur, Kazak, Kırgız, Tacik, Özbek, Tatar gibi toplulukların dini İslamdır.Budizm, Şamanizm ve Hristiyanlık, bölgenin Çinli, Rus, Tibetli, Mançu gibi diğer etnik Asya milletleri arasında yaygın olan dinlerdir.
Özerk bölgenin nüfusu yaklaşık 21 milyondur. Ancak, son yıllardaki nüfus dengesinin Çinlilerden yana değiştiği, gözlemcilerce belirtilmektedir.
Bölge; ekonomik yönden, petrol, doğal gaz, uranyum, demir, kömür, altın, volfram gibi çok zengin maden yataklarına sahiptir; ayrıca, modern tarım ve hayvancılık büyük ölçüde gelişmiştir.
Çin Halk Cumhuriyeti’nin Doğu Türkistan Siyaseti, Birleşmiş Milletler Teşkilatı, Uluslararası İnsan Hakları örgütleri, Avrupa Birliği ve Batılı gelişmiş devletler tarafından zaman zaman eleştirilmektedir. Eleştirilerde, Sincan bölgesindeki Han Çinlisi olmayan kültürlerin baskı altında tutulduğu ve etnik ayrımcılık yapıldığı ileri sürülmektedir.
Geçmiş yıllarda bu bölgede yaşanan iç karışıklıklar ve özellikle “5 Temmuz 2009 Urumçi Olayları” dünya kamuoyunun gündeminde unutulmayacak şekilde önemli bir yer tutmuş ve bölge Birleşmiş Milletler Teşkilatınca sürekli olarak gözlem altına alınmıştır.
Ancak son aylarda dünya basınında; Doğu Türkistan’da Çin tarafından sözde Uygurları eğitmek için asimilasyon kamplarının açıldığı ve Uygurlara karşı dünyanın en büyük hapsi uygulamasının başlatıldığı yönünde haberler yayımlandığı dikkati çekmektedir.
Oysa; tarihte önemli bir uygarlıktan gelen, Asya topluluklarıyla iyi ilişkiler kurmuş olan, bilim ve teknolojide gelişmeler kaydeden, üstelik Konfüçyüs’ü yetiştiren ve bu bilge insanın öğretileriyle eğitim gören Çin Halk Cumhuriyeti’ne evrensel hukuka uymak yakışır.
*
Geçenlerde, Başkent Urumçi’nin 82 yıllık Şincan Üniversite’sinde öğretim görevlisi bir Uygur arkadaşımdan internetten bir mesaj aldım. Mesajına, yıllık tatillerini geçirdikleri, kış sporlarının yapıldığı efsanevi Tanrı dağlarında, beyaz bir bozkır atının üstünde, Kazak çocuklarıyla birlikte çekilmiş bir hatıra fotoğrafını eklemiş.
Bir de sorusu var: ”Türk basınında Uygurlar gündeme getiriliyor mu?”
Uygur arkadaşımı ailesiyle birlikte Türkiye’ye davet ettim. Ayrıca, Sayın Doğu Türkistan Vakfı Başkanı Eser Saka (Türkistanlı)’nın “Düşten Gerçeğe Yolculuk- Doğu Türkistan” adlı yeni kitabını Urumçi’deki adresine gönderdim.