DEĞER YARGILARI VE BAKIŞ AÇILARI ÜZERİNE BİR KAHVE SOHBETİ
Önder Gürcan
[email protected]
Doğaya çok çeşitlilik hakimdir. Tarihsel süreç içinde dünya toplumlarındaki kültürlerde ve uygarlıklarda da daima çok çeşitlilik var olmuştur.
21.yüzyıl ise, küresel-postmodern bağlamda dolana dolana oluşmuş yeryüzü kültürler sentezi sarmalını yaşıyor.
Bu sarmalın kaynağını; uzun yıllardan bugüne devreden entelektüel düzeydeki toplumsal değer yargıları ( value judgment); bir değerlendirme getiren yargılar; çeşitli bakış açıları süzgeçinden geçmiş, soyuttan somuta dönüşmüş ortak kelime, anlam, kavram, terim ve düşünce kalıbına ulaşmış kıymet hükümleri oluşturuyor.
*
Bilindiği gibi:
Değer yargısı, sözlüklerde “olgular” ya da “olgusal durumlar” üzerinde öznel değerlendirmeleri ya da bir değerler dizgesinin nitelemelerini dile getiren önerme olarak tanımlanıyor ve buna göre herhangi bir yargı “iyi-kötü,” “doğru-yanlış,” “güzel-çirkin,” “sevap-günah” yargılarından biriyle ifade edilebiliyor.
Bazı değer yargıları, uluslararası platformlarda paylaşıldığı gibi farklılıklar da gösterebiliyor.
Yargılar; dışsal gerçeklik ve nesneler dünyasına ilişkin objektif yargılar olarak olgusal alana ait değerler ve dışsal gerçeklikleri bulunmayan ancak insanların zihinlerinde etik, sanat ve inanç gibi konulara ait değerler alanına ait olanlar olmak üzere ikiye ayrılıyor. Bilimsel yargıların ölçütü - nesnelere ilişkin olduğu için - doğrulanabilir ya da yanlışlanabilir olmasıdır; bu yönüyle gerçekliğe, akla ve mantığa dayalı olup sonuçları kesin evrensel niteliktedir. Örneğin, “güneş, Doğu’dan doğar,” yargısı.
Sanatsal yargılar, “güzel” ya da “çirkin” olarak değerlendirilebiliyor. Örneğin, “Han Duvarları, güzel bir şiirdir,” yargısı.
Etik yargılar ise “ahlaki normatif bir değeri” dile getirir. “İyi” veya “kötü” gibi ortaya koyar. Örneğin, “yalan söylemek kötüdür,” yargısı.
Buna karşın bazı öznel değer yargıları normatif değildir. Zaman ve toplum kültüründen kaynaklı parametrelere göre öznel olup değişkendir; kanıtlanamadığı için alanı çok geniştir, kişisel değerlendirmeyi içerir, kişiden kişiye değişir.
Bir de estetik yargılar söz konusudur. Bu yargılar akla değil kişisel beğeniye, duygu ve coşkuya bağlıdır.
Sonuçta; dünya insanı, içinde bulunduğu toplumun kültürel değerleriyle doğar, büyür ve yetişir; daha sonra da merak, sorumluluk, ihtiyaç, empati ve sempati duygularıyla bu değerlere katkıda bulunulur.
*
Öte yandan, insanların; herhangi bir olayda bir konuyu veya bir düşünceyi belirli bir açıdan inceleme, ele alma ve değerlendirme sonunda sahip oldukları bir “görüş açısı” veya bir “bakış açısı” vardır. Bu çok önemlidir ve günlük hayatta etkin rol oynar.
İnsanların, kişiye özgü gelişen bir düşünce ve bir davranış modeli olan görüş açıları ya da bakış açıları çoğu kez birbirlerinden ayrıdır.
O zaman şu anahtar soru tartışmaya açılır: “Neye göre doğru,” “neye göre yanlış,” gibi.
Örneğin, iki romancı, kurguladıkları bir olaya ilişkin bakış açısını farklı boyutlarda kaleme alabilir ve bir hayat hikayesi böylece farklı sonuçlanabilir.
Dünyada her bir insanın, değişik yüz tipine sahip olduğu gibi, değişik bakış noktasına ve fikre sahip olabileceği kabul edilebilir.
Yine aynı şekilde bazı değer yargıları, uluslararası platformlarda paylaşıldığı gibi, birbirlerinden farklı da öngörülebilir.
*
Hiç şüphesiz, dünyadaki toplam değer yargıları ve bakış açıları, tarih boyunca çeşitli toplumların kültür ve uygarlıklarının küresel kültüre yansımasından ibarettir. Günümüz dünyasındaki bu kültür, ilim, bilim ve teknolojik seviye bir küresel sentezdir.
Her dünya ülkesi, bu küresel kültür denkleminin içinde ya da bir yerinde yerini alır.
Bu sayede insanlar bilgi stokunu - bilgi kodlamayı birbirlerinden öğrenerek- bir kültürden diğer bir kültüre, bir uygarlıktan diğer bir uygarlığa geçerek büyütürler.
Küresel kültür ve uygarlık artık daha da ilerlemektedir; uluslararası ilişkiler online üzerinden kurulmaktadır; karşılıklı ekonomi ve ticaret ilişkileri oluşturulmaktadır; sosyal alanlar bütünleştirilmektedir; sevgi, hakkaniyet, insan onuruna saygı, hizmet gibi evrensel değerler inşa edilmektedir; işte bu analiz ve sentez doğrultusunda ülke toplumlarında makul bir uzlaşma ( konsensus) sağlanabilmektedir.
Dünya son üç yüzyılda yaşadığı aydınlanma, tarım, endüstri, edebiyat, radyo, sinema, televizyon, bilgisayar, internet ve cep telefonu dönemlerinden sonra robotik-yapay zeka gibi daha farklı dönemlere doğru yol almaktadır.
Bu bağlamda insan fikirleri de – doğadaki çok çeşitlilik gibi- değişik alanlara doğru yelken açmakta ve çeşitlenmektedir.
*
Yirmi birinci yüzyıl, “Uzay Çağı” na giriş olarak algılanmaktadır. Ülkeler, neoliberalizm aşamasından şimdi de merkantilizme ve çok kutuplu yeni bir dünya düzenine yönelmiş gibi görünmektedir.
Buradan yola çıkarak - ihtimal ki – yakın bir gelecekte, Ay, Mars ve bazı gezegenlere insan yolculukları başlayabilecek, oralarda konutlar ve koloni kentler kurulabilecek, uzay boşluğunda olağanüstü keşifler yapılabilecektir.
*
Bu gelişme ve değişimlerin ışığında; fizik, kimya, biyoloji, astronomi ve matematiği kapsayan temel bilim dalları yanında sosyoloji, mantık, felsefe, hukuk, ekonomi, sanat, psikoloji gibi sosyal bilim dalları da etkilenebilecek; dünya kamuoyu, yeni kelimeler, yeni kavramlar, yeni terimler, yeni değer yargıları, yeni bakış açıları ve yeni paradigmalarla tanışabilecektir.
*
Küreselleşme olgusu ile birlikte her ülke, toplumsal gelenek ve görenekler, vicdan, sosyal kurumlar, vatan, bayrak, dil, inanç, aile gibi kendisine özgü milli kültürünü muhafaza edecektir.
Ülke insanlarının değer yargıları ve bakış açıları da yine bu eksende şekillenmesini sürdürecektir.
*
Bakalım yeni yüzyıllar, bu çok gün yüzü görmüş yaşlı dünyaya kimbilir neler getirecek?