BİR POSTMODERN DÜNYA ATLASI
Dünya tarihi incelendiğinde; insanlık aleminin sicil dosyasının hayli kabarık olduğu; yeryüzünde- Adem ve Havva’dan bu yana– sürekli bir güven, sevgi, saygı ve barış atmosferinin sağlanamadığı anlaşılmaktadır.
Tarihsel akışta; dünya coğrafyasına sayısız devlet gelmiş; çok sayıda devlet de helak olmuştur.
*
Antik Çağ’dan günümüze kadar, yeni dünya düzeni hakkında araştırmalar yapılmış ve kitaplar yayımlanmıştır.
Ne var ki ideal bir dünya düzeni bir türlü kurulamamıştır.
*
Bugün dünya nüfusu sekiz milyarı aşarken, bir milyar ailenin, evsiz ve yoksul olarak bu hayatı sürdürmekte olduğu yadsınamaz bir gerçekliktir.
Buna ilaveten, gündemden hiç düşmeyen uluslararası karmaşa, küresel ısınma, iklim değişikliği, çarpık kentleşme, terör, iç savaşlar, salgın, göç hareketleri gibi olgular gündemden düşmemektedir.
Bu olgular; toplumsal, ekonomik ve kültürel yetersiz gelişmişlikten kaynaklanmaktadır.
*
İnsanlığın; bu olumsuzluklara yol açan olgularla yüzleşmeler yaparak, neden-sonuç ilişkileri kapsamında bütün yönleriyle dünya kamuoyu önünde açıkça paylaşması zorunlu bulunmaktadır.
Çok kutuplu bu dünyada hırslı bir mücadele vardır; ama bu neyin mücadelesidir?
Ütopik veya distopik esintilerin mi? Yoksa, arka plana itilmiş, adı konulmamış, gelgit stratejik ve diplomatik ikilemlerle örülü, yapıcı ve yol gösterici çözüm ya da çıkış yollarından yoksun, henüz tamamlanmayan bir senaryo mu?
*
Evet, dünya insanlığı; tarihi süreç çerçevesinde uygarlıklar bağlamında olağanüstü gelişmeler kaydetmiştir.
Ama insanlık; bundan sonra, gizemli okyanuslara yelken açıp, insani, manevi ve evrensel değerlerin ışığında daha güvenli, huzurlu, refah ve mutluluk dolu limanlara nasıl demir atacaktır?
Bütün sorunların odak noktası buradadır.
*
Dünya meselelerinin insancıl yaklaşımlarla çözümlenmesine yönelik tanınmış üniversitelerden ve bilimsel platformlardan da etkin ve yeterli sesler çıkmamaktadır.
*
Dünya yaşamına; ben- merkezli ve dar açılı pencereyi bırakıp, büyük fotoğraftan bakmak gerekmektedir.
Fotoğrafta; doğa ile birlikte bütün canlıların haklarını hesaba katmak erdemliktir.
Bu konuda insanlığın eğitimi, başlangıçta aile ve çevreden başlar. İlk ve orta eğitim, insana genel kültür verir. Yüksek öğretim, meslek kazandırır.
Entelektüel kültür ise; bilim, tarih, sanat, edebiyat, müzik, tiyatro, opera ve felsefeden beslenir.
Entelektüel kültür, söylemde değil, uluslararası ölçütte kavramsallaştırılarak – eylemde yaşama geçirilmek suretiyle anlam taşır.
Entelektüel kültür seviyesi yükseldikçe, insanlar ve topluluklar arasındaki anlayış da geometrik bir biçimde artar. Anlayış, uluslararası barışın ön şartıdır.
Ancak, entelektüel kültür; birtakım inişleri, çıkışları ve yuvarlanışları gözlenen dünya toplumlarında yeterli seviyelere ulaşamamıştır.
*
Sonuç olarak:
Son yıllarda bazı ülkelerde yaşanmakta olan olumsuz - dramatik ve trajik – olaylar nedeniyle dünya insanı, artık yoğun, yorgun ve kalabalıklar içinde yalnızdır.
Dünya insanı, bu şartlara olabildiğince uyum, sabır ve tahammül göstermekte; güven, sevgi, saygı ve barışa duyulagelen özlem giderek güçlenmektedir.
Dünyanın; insanlığa hiç yakışmayan, duyarsız yapay zeka ve robotik nesneler tarafından yönetilmesi mümkün görülmemektedir.
FACEBOOK YORUMLAR