Önder GÜRCAN

Önder GÜRCAN

[email protected]

BİR İZMİR MASALI

25 Aralık 2021 - 11:27 - Güncelleme: 25 Aralık 2021 - 11:37

BİR İZMİR MASALI

Bir kenti sevmek ve bir kentli olmak; öncelikle o kentin tarihini, coğrafyasını, kültürünü, sanatını ve edebiyatını bilmek; yaşam şeklini ve insanlarını sevmekle başlar.

*

Ege kentlerinin kuruluş öyküleri, ilk dünya uygarlıkları, bu kentlerle ilgili destan ve efsanelerin çoğu Anadolu’ya; bir kısmı da Antik Çağ’a aittir. 

Bir tarafta Yunus Emre, Karacaoğlan, Hacı Bektaş Veli, Mevlana gibi değerlerin diyarı Anadolu; öte tarafta da Egeli Antik Çağ felsefecilerinin ve şairlerinin tohumlarını attığı Batı uygarlığı...
*

İzmir denilince benim aklıma, tarihi sürece göre ilk olarak İyonlar, Amazonlar, Lidyalılar, Persler, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular, Aydınoğulları ve Osmanlılar gelir.
Yazılı tarihe göre, "İzmir” kelimesi; Ege’deki birçok yerleşim yerinin ismi gibi Anadolu kökenlidir; eski İyon dilinde “Smyrne”, Atina dilinde “Smyrna” şeklinde yazılırmış; bazı tablet metinlerinde ise “Tismurna” adına rastlanmıştır.
Yunanlı tarihçi Halikarnaslı Herodotus’a göre İzmir, “Smyrna”; Efes, “Ephesos” adıyla Karadeniz’de yaşamış olan Amazonlar tarafından kurulmuştur.
*
Antik Çağ’da, Roma İmparatorluğu döneminde İyonya kültürünü bünyesinde barındıran ve dünyanın en büyük kentlerinden biri olan Efes (Ephesus) halkı, (söylenceye göre) İzmir’e "Güzel Izmir" ve “İyonya İncisi” adını vermiş.
İyon Kavimleri, M.Ö. 1000’lerde  Yunanistan’dan  İzmir ve Söke bölgesine yerleşmişler.

İyonlar; Ege’de 12 ayrı şehir (Efes, Selçuk, Kolofon, Milet, Myus, Priene, Lebedus, Erthrae, Klazomensa, Phokaia (Foça), Smyrna (İzmir) ve Khios (Sakiz) kurmuşlar ve bu şehirler Batı’nın yüksek kültür ve uygarlık merkezi haline gelmiştir.

İyon şehirlerinin kalıntıları önceleri jeologlar ve sonraları da arkeologlar tarafından sürekli araştırılmıştır.
İzmir, Truva (Troia) savaşlarından dönen Trakyalı kavimlerce Ege kıyılarındaki küçük yarımadalar üzerinde kurulan Aiol, İon ve Dor gibi yerleşim bölgelerine bağlı antik bir liman kenti olarak  bilinmektedir.
İzmir’in bu gizem dolu zengin geçmişine yayılan kentsel mimari ve arkeolojik kültür varlığı, tarihsel bir envantere sahip.
*
Tarih kitaplarında İzmir’in kent dosyası, Efes’ten sonra Ege’nin ikinci büyük ticaret limanı olarak bölgenin hemen hemen her köşesiyle konumlandırılıyor ve ilişkilendiriliyor. Sonuçta İzmir’in tarihi, sayısız hipotez içinde ortaya çıkan, biraz gerçek ve biraz da efsane şeklinde betimleniyor.
*

Eski İzmirliler; Osmanlı kuşağından arta kalan bir kuşak. Bu nedenle, Anadolu’nun ve Balkanların çeşitli yerlerinden bu kente göç eden halk ile eski İzmirliler arasında çeşitli etnik kimlikleri sentezleyen yakın akrabalık ve dostluk bağları ile köprüleri kurulmuştur.
*

Bildiğim kadarıyla, İzmir’in geçmişte en çok tanınmış semtleri Konak, Eşrefpaşa, Alsancak, Hatay ve Karşıyaka idi. Çoğu İzmirli, aynı mahallede yaşar gibi birbirini tanırdı.
O zamanlar şehirlerarası tren ve otobüs yolculukları çok az yapılırdı. İzmir’e ziyaret için gelen taşralıların buluşma yeri Konak Meydanı’ndaki saat kulesiydi.  İzmir’e gelen misafirler Kemeraltı, Alsancak ve Karşıyaka çarşılarında gezerlerdi. Basmane, Pasaport, Alsancak ve Konak arasındaki mesafelere yürüyerek ya da paytonlarla gidilirdi. Karşıyaka’daki deniz lokantaları, pastacı dükkanları ve kahveler gece gündüz dolardı. Konak ve Karşıyaka arasında işleyen yolcu vapurunda çay, kahve ve limonata yudumlamak büyük bir zevk idi.

İzmirli gençler, vapurda büyük bir coşkuyla İzmir şarkıları ve türküleri söylerlerdi. Cadde, bulvar  ve sokaklar  deniz ve balık kokardı.
*

Yaz aylarında, Uluslararası İzmir Fuarı’nı dolaşmak insanlara olağanüstü bir heyecan ve hatıralar yüklerdi. Fuardaki göl gazinosunda Zeki Müren, Safiye Ayla ve Müzeyyen Senar gibi ünlü  sanat müziği sanatçıları konser verirlerdi.
*

İzmir’in Türkiye Birinci Futbol Ligi’nde oynayan Altay, Göztepe ve Karşıyaka (KSK) gibi tanınmış takımları vardı. Göztepe; 1949-1950 sezonunda “Türkiye Birinci Lig (Süper Lig) Şampiyonluğu”nu, 1968-1969 ve 1969-1970 sezonlarında iki defa “Türkiye Kupası”nı kazanmış; ayrıca Avrupa kupa galipleri karşılaşmalarında başarılı sonuçlar elde etmiş dünyaca ünlü bir futbol takımıydı.
*

İzmir’de yüksek öğrenim gören taşralı gençler, Bornova ve Hatay’daki yurtlarda kalırlardı. Pasaport ve Alsancak’taki sabahçı kahvelerinde entelektüel sohbetler yapılırdı. Şehrin sinema ve tiyatro salonlarında orta ve yüksek okulların katılımıyla şiir matineleri düzenlenirdi. Kordon boyunda ve parklarda sabahlayan gençler, sokak satıcılarından aldıkları İzmir’e özgü simit, boyoz ve kumru ile kahvaltı yaparlardı.
*

Oysa şimdi İzmir, Eski İzmir değil. Çok gelişmiş. Karşıyaka ile havaalanı, Bornova ile Konak arasına metro yapılmış. Şehri otobüs ve vapur ağları  genişletilmiş. Güzelbahçe ve Mavişehir gibi yeni yerleşim alanları oluşturulmuş. Çevre yolları ve tren hatları çeşitlendirilerek iyileştirilmiş.
*

Ben ne zaman İzmir’e gitsem, “Basmane Garı”ndan Konak’a kadar yürürüm. Bir zamanların eski ama varlığını koruyan binalarını incelerim. Şehrin koşuşturan insanlarını ve ulaşım araçlarını seyrederim.
Dünyaca ünlü nostaljik ”Kemeraltı” semtini dolaşırım. Dünyanın en eski çarşısı, tarihi ipek yolunun son noktası ve içinde cami, sinagog ve kilisesi ile üç dini barındıran ilk hoşgörü “agora”sı “Kemeraltı”ndadır.
*

”Konak İskelesi”nden yolcu vapuruyla Karşıyaka’ya geçerim. ”Karşıyaka İskelesi”nin karşısındaki “Öğretmenevi Lokali”nde bir çay ya da kahve içimi zaman oturmak ve İzmir’e dair geçmiş zamanlardaki anılarımı yaşamak isterim.

Ne vaer ki uzun yıllar geçmiş olmalı ki, bir arkadaş ve tanıdık bir yüz bile görememenin yalnızlığı ve hüznü içerisinde kalırım.

*

Hayat denilen şey, İyonya’dan günümüze bir nehir gibi akıp gidiyor. Zamanın tanımlanması herhalde özetle bu olsa gerek.
Dünya Uzay Çağı’na girse de, İzmir; gizemli, efsanevi ve masalımsı bir kent konumunu koruyor. Bir kent ki milattan binlerce yıl önce başlayan ve bugüne uzanan yolculuğunda kim bilir neler görmüş, neler yaşamıştır?

İzmir, tarihin tozlu sayfaları yanında, anı kitaplarına, romanlara, öykülere, şiirlere, türkü ve şarkılara konu olmuş; fakat yeterince keşfedilememiş bir kent. Masallarda uyuyan güzel bir prenses gibi kalmış. Peki bugünün İzmirlileri bunun farkındalar mı?

*

Günlük hayat kendi mecrasında devam ediyor. Geçmiş ve gelecek sadece şu an oluyor. İnsanların bu dünyada yaşamaları gereken kaderleri ve oynamaları gereken rolleri var.
*

Bir kent dünya insanına nasıl anlatılır? İzmir’e olan aşkı ile tanınan (örneğin Bodrumlu Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı gibi) bir roman, efsane ve öykü yazarı çıkmış mıdır? bilmiyorum.
1960’lı yıllarda, dünyaca ünlü  sanatçı Dario Moreno’ nun şarkılarında “güzeller güzeli İzmir” olarak dile getirdiği ve Avrupa’da “Deniz ve mehtap sordular seni, neredesin?” sözleriyle ünlendirdiği İzmir, şimdi bir dünya kenti konumunda. Türkiye'nin üçüncü büyük metropolü, uluslararası öneme sahip bir fuar merkezi ve dünyanın en eski liman kenti. Her yaz Ege Denizi’nden karaya doğru esen mevsim rüzgârlarının hasretle uğradığı bir imbat diyarı.
*
Konu açılmışken, Antik Çağ İyonya’sında, M.Ö. 8 inci  yüzyılda yaşamış olan İzmirli şair Homeros’tan söz etmemek olmaz. Homeros, mitolojik “Troia Savaşı”nı konu alan ve aynı zamanda bir ansiklopedi olarak kabul gören şiirsel “İlyada ve Odysseia” destanını İyonca diliyle yazmış. Antik Dönem Anadolu ve Yunanistan halkı, bu destanı ezbere bilirmiş. Aristoteles tarafından yazılan ve dünyada “şiir sanatı”nı araştıran ilk kitap olan “poetika”da, epik yapıtların ozanı Homeros’tan övgüyle söz ediliyor.
*
ABD’nin uluslararası Time dergisi tarafından geçmişte dünyanın en iyi romanı seçilen “Ulysses”in yazarı İrlandalı James Joyce'un, İngiliz edebiyatının öncüsü William Shakespeare’in ve diğer dünya yazarlarının Homeros’un bu destanından etkilendiği eleştirmenlerce ifade edilmektedir.
Homeros’un destanında İzmir’in “Yamanlar” ve Manisa’nın Spil (Spylos) dağlarında hüküm sürmüş olan (Zeus’ün oğlu) kral Tantalos ile kızı Niobe  ayrıca öyküleştirilmiş.
İyonyalı güzel kadınlar hakkında sevda ve hasret şiirleri de dökmüş olan Homeros, şimdiki İzmir’i görmüş olsaydı, Karşıyaka’daki villasında  oturup, bu çağın hallerine bakıp, kim bilir daha ne destanlar, efsaneler ve masallar yazardı?
*

Ben her biri ayrı edebiyat türü olan şiir, destan, efsane, masal, roman ve öyküleri severim. Fakat masalları daha çok severim. Çünkü insanların masallara da ihtiyaçları vardır. Masal deyip geçmeyin. Masallar, evrensel bir anlayış, olgunluk ve sevgi dilidir. Dünyanın bütün insanları, masallarda hep aynı lisanla gülümserler; aynı duygu ve düşünceleri paylaşırlar. Masallar gerçeklerden doğar; gerçekler de masallardan.

Reklam

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum