YILLAR SONRA ANKARA’DAN İSTANBUL’A BİR GEZİ
İngiltere’den bir elektronik – posta aldım. Bir zamanlar İskoçya, Edingburgh’da evinde oda tuttuğum ilkokul öğretmenliğinden emekli Glasgow’lu Bayan Elizabeth Dean ve otobüs şoförlüğünden emekli eşi Martin Dean beş günlük bir tatil için İstanbul’a geliyorlardı. Misafirlerimi Atatürk Havalimanı’nda karşılamak üzere Ankara’dan yola çıkmam gerekiyordu. Yıllar sonra yine İstanbul’da olacaktım. Bu defa heyecan verici olan, İstanbul’u özlemle (nostalji) yeniden keşfetmekti.
Ankara son yılların en sıcak Şubat ayını yaşıyordu. Kazan, Kızılcahamam, Çamlıdere, Gerede, Yeniçağa, Bolu, Düzce, Adapazarı, İzmit, Derince, Körfez, Yarımca, Hereke, Gebze, Tuzla, Pendik ve Kartal derken bir lacivert bir tablo gibi Marmara Denizi ortaya çıkmıştı.
*
İngiliz misafirlerimi getiren uçak zamanında inmişti. Bayan Elizabeth İskoç yününden dokunduğu belli kahverengi fularlı, Edingburgh sarısı bir döpiyes giymişti; üzerinde kuzey denizi mavisi şık bir mont vardı; bordo topuksuz clarks deri makosenleri dikkati çekiyordu. Bay Martin de beyaz bir gömlek, koyu İskoç yeşili bir kravat, gri yün kaban ve siyah iskarpinleriyle tam bir İskoçyalıydı.
*
Bir taksi kiraladım. Doğru, Kadıköy’e bağlı Kozyatağı’nda, E-5 Karayolu üzerinde, Optimum karşısında, konaklayacağımız Hilton Oteli. Ertesi sabah kahvaltısında İstanbul için bir şehir gezisi planı yaptım.
İstanbul’da ulaşım araçları çeşitlenmiş ve artmış: Metro, vapur, metrobüs, tramvay, taksi vb. Yeni güne Kadıköy Vapur İskelesi önünden başladık. Kadıköy-Kartal arası metro işletmeye alınmış. Anadolu Yakası’nda Ayrılık Çeşmesi İstasyonu’ndan Avrupa Yakası’nda Sirkeci, Beyazit, Aksaray, Yenikapı ve Zeytinburnu’na kadar uzanan Marmaray Metro Hattı faaliyete geçirilmiş. Marmaray ile Aksaray’a gittik. Haseki, Fındıkzade, Şehremini, Çapa, Topkapı, Sağmalcılar ve Davutpaşa’yı gezdik.
Laleli’den sonra ilk ziyaretimiz Beyazit’teki Kapalıçarşı oldu. Birkaç hediyelik eşya satın aldık. Çemberlitaş’ı arkada bırakarak Sultanahmet’te Topkapı Sarayı ve Ayasofya müzelerine girdik. Gülhane Parkı ve Sirkeci’den yürüyerek Eminönü ve Mısır Çarşısı’nı dolaştık. Güvercinlere yem attık.
Galata Köprüsü, Unkapanı Köprüsü, Haliç, Alibeyköy, Kasımpaşa, Şişhane ve Tophane’yi gördükten sonra, Tünel’den indiğimiz Karaköy’de cevizli ve kaymaklı baklava ile kendimize iyi bir ziyafet çektik.
Bankalar Sokağı’ndan bir taksi bizi Taksim Meydanı’na götürdü : Gümüşsuyu, Harbiye, Nişantaşı, Pangaltı, Osmanbey, Beyoğlu, İstiklal Caddesi ve Galatasaray’dan dolanarak Taksim’deki Kitchenette Bulvar Kahvesi’nde çaylarımızı içtik.Tam o sırada Taksim Cumhuriyet Anıtı önünden Tasim-Tünel Tramvayı geçiyordu. Taksim Metro İstasyonu’ndan Ayazağa’ya yöneldik. İstinye Park’da döner, etli kuru fasulye, sarma, bulgur pilavı ve yoğurttan oluşan akşam yemeği masası keyif vericiydi.
Otele dönüşü, aynı metro hattı üzerindeki Gayrettepe’den, Boğaziçi Köprüsü’nden Anadolu Yakası’na geçerek yaptık.
*
İkinci gün: Otelden çağırdığımız taksi bizi bir arkadaşın sabah kahvesi daveti üzerine Bağdat Caddesi’nde Fenerbahçe’ye bıraktı. Kadıköy Vapur İskelesi’nden yolcu vapuruyla Kabataş’a geldik. Dolmabahçe Sarayı Müzesi’ni ziyaret ettik. Tam karşımızda Fındıklı ve Beşiktaş Stadyumu göze çarpıyordu.
Akaretler’I izleyerek önümüze çıkan Beşiktaş Çarşısı’nda dinlendik. Ortaköy ve Bebek üzerinden vardığımız Emirgan’da, Balta Limanı’nda, Boğaz’a karşı bir bahçede yorgunluk kahvelerimizi yudumladık.
Daha sonra Tarabya ve İstinye’den yola devam ettik. Yeniköy’den deniz motoruyla karşı tarafa geçiş yaparak Beykoz’da Boğaz havası aldık. Paşabahçe’den Üsküdar’a, oradan da vapurla tekrar Beşiktaş’a ulaştık.
Beşiktaş Vapur İskelesi’nden Kadıköy’e vapur kalkıyordu. Kadıköy’de, iskele yanında, Haydarpaşa Garı’na bakan bir lokantadaki akşam kahvaltısı sonrası bir taksi ile otelimize döndük.
*
Üçüncü gün: Güne yine Kadıköy Vapur İskelesi’nden Kabataş’a giderek başladık. Kabataş Vapur İskelesi’nde Prenses Adaları Vapuru bekliyordu.
Kınalıada’yı geçip Burgaz Adası’nda Sait Faik’in müze evine uğradık. Heybeliada’yı geride bıraktıktan sonra vapurun son durağı Büyükada’da balık ve midye dolmalı bir öğle yemeğinin ardından paytonla yaptığımız ada turu akşamı beraberinde getirmişti.
*
Dördüncü gün : Aksaray’dan metro ile gittiğimiz Bakırköy, Yeşilköy ve Ataköy bölgelerini uzaktan seyrettik. Çok geçmeden, Marmaray Metrosu Yenikapı İstasyonu’ndan Taksim’e; Osmanbey, Şişli, Mecidiyeköy, Esentepe ve Zincirlikuyu üzerinden de Levent, Etiler ve Ulus Mahallesi’ne uzandık.
Akmerkez’de biraz vakit harcadık. Gece olmadan, inşaatı devam eden İstanbul üçüncü havalimanını görmek için taksiyle Arnavutköy, Göktürk, Çatalca çevresine uğradık. Gece geç saatte otele vardığımızda da İstanbul’la ilgili çektiğimiz fotoğrafları ve görüşlerimizi değerlendirdik.
Misafirlerimiz bu megapol kenti dört günlük turistik bir geziyle de olsa keşfetmeye çalışmaktan dolayı gerçekten tatlı bir yorgunluk içine düşmüştü.
Bununla birlikte, misafirlerimiz, dünyanın en etkileyici birkaç şehrinden biri kabul edilen İstanbul’la tanışmış olmaktan dolayı Türkiye’den İskoçya’ya mutlu ve memnun ayrılmışlardı: Dün Edingburgh’tan bilgisayarıma gönderilen bir elektronik – posta da bunu onaylıyordu.
Bayan Elizabeth, kendisini Atatürk Havalimanı’ndan yolcu ederken; “Istanbul, yaşlanmış, ama hala çok güzel bir hanımefendiye benziyor!” demişti.
Karışık duygu ve düşüncelerle Ankara’ya döndüm. İstanbul, bir zamanlar içinde yaşadığım o eski İstanbul değildi sanki…Özlemin eski tadı da pek yoktu…