Tekrarın haksızlığı…
Toplumsal ilişkilerde tekrar bir dizi hastalığın belirtisidir. Güzel, iyi, değerli ve doğal olan hemen her şeyde görülen tekrar bir yenilik belirtisi olduğu halde toplumsal ilişkilerdeki tekrar neden bir kötülük ve donukluk karakteri taşır? Güzel mesela kendisini ortaya koyarken herhangi bir hesap yapmaz. Yapmaya kalkıştığında hemen çiğleşip değerden düşer. Kendiliğindelik güzelliğin poetikasıdır. İyilik de öyle. Yaptığının altını çizmeye yeltendiğinde, göze sokup parlatıldığında maneviyatını yitiriverir. O yüzden iyiliğin kıymeti gizliliğiyle irtibatlandırılır. Tabiat her bahar çiçeğe durduğunda, bulut yağmura, rüzgar dalgaya vurduğunda görülen tekrar kendi yaratıcılığı ve benzemezliği içindedir. Ne tabiatta ne de güzel ve iyi olan herhangi bir şeyde böylesi bir tekrar yoktur. Orada şahit olduğumuz hem süreklilik hem de ilerlemedir. Bir güzel resim yaptığında ressam bir yeni şiir yazdığında şair tekrarın donukluğunu aşıp ilerlemek duygusunu aşılar. Falan denizde yükselen dalganın falanca denizde sahile vurduğu görülmemiştir. Herakleitos ‘bir nehirde iki kez yıkanılmaz’ derken aynı şeyi kristalize eder. Tabiatın tekrarı bir ve biriciktir.
İster iki aşık arasında, ister öğretmen ve öğrenci ilişkisinde isterse işçi patron münasebetinde olsun göz yaşartmayan, kalbi kalbe, zihni zihne, verimi verime eklemeyen eylemler tekrarın anaforunda kaybolup gitmeye mahkum olurlar. Aşk insanı kendi alışkanlığın kafesinden çıkarmak bedenin kafesini genişletmek için var gibidir. Bilgiye dayalı faaliyetlerde başvurulan tekrar bir şeyi ezberlemek için gerekli olabilir. Çırak ustasını gözleye gözleye yol alabilir. Müzisyen duya duya kulağını eğitir. Belli seviyeyi ve standardı kazanmak için tekrar bir öğrenme gerekliliği taşıyabilir. Fakat tekrar mutlaklaştığında, temel değer ve basamak olduğunda ne olacak? İnsanı insan yapan değişme, gelişme, ilerleme, yaratıcılık vasfı ne olacak? Dikkat edilsin, ne zaman ve nerede insan bir yerde sabit tutulmak bir yerde tutsak edilmek, bir fikrin bağlısı, bir alışkanlığın bağımlısı yapılmak isteniyorsa orada tekrarın köpüğünü çekip almak isteyen birileri vardır. Ellerindekini kaybetmekten korkanlar çoğunlukla tekrarın hamisi kesilirler. Yeniçeriler ‘biz atamızdan gördüğümüz üzre keçeye pala çalıp testiye kurşun atmak istiyoruz’ diye baş kaldırdıklarında tekrarın duvarını örmüşlerdi. O duvarlardan kurdukları tekrar kalesinde güvenle yaşayıp gideceklerdi güya kendilerince.
Ya devrimler? Onlar uzun sürmüş güç ve iktidar tekrarlarını ortadan kaldırmak adına yapılmadı mı? Bir şeyin sahibi sürekli birileri olduğunda hak ve hukuk yanında yenilik ve ilerleme de engellenmiş olmuyor muydu? Gelenek kavramının en kritik eşiği de burada düğümlenmez mi? Eğer, gelenek, tekrarın formuna bürünüp kendisine özgü bir akışkanlık edindiğinde değişmenin de şeyine dönüşmez mi? Şeyh Galip, ‘Hüsn ü Aşk’da, Nabi üzerinden ‘dünya fani ahiret baki’ tasavvurunu eleştirirken tekrar hastalığını teşhis etmez mi? Nedim, Fuzuli’nin tekrarı olsa ne olurdu? Nitekim birbirinin tekrarı onlarca şairi hatırlamıyoruz bile bugün. Zihinsel konformizm kadar hayat tembelliği toplumun üzerine çöktüğünde, eğitim hayatında çağdaş bilgiler öğrencilere yeni yöntemlerle anlatılmadığında karşılaşılacak tabloyu kestirmek zor değil. Bir ülkenin sokağına baktığınızda, insan davranışlarını gözlediğinizde ne olup bittiğini kavrayabilirsiniz. Dahası insanın bir kez alıştığında her gün aynı pantolonu giymek gibi bir itiyadı var. Unutulmasın.
Fakat insan yenilik kadar iyiyi güzellik kadar ilerlemeyi sonuçta sever. Dahası insan ve toplumlar buna layıktırlar. Ne var ki çoğunlukla gerilimler, tartışmalar, ayrışmalar buradan doğar. Gençler tekrarın boğuntusundan kaçmak isterken yaşlılar tekrarda, alışılmış olanda ısrarcı olurlar. Ellerinde gücü ve parayı tutan kurum ve yapılar en çok da devletler aynı yolu seçerler. İktidar üleşiminin yaygın ve dengesiz olduğu dönemlerde, güç sahipleri kendi yollarının vazgeçilmezliği zehabına fena halde kapılıp rakipleri üzerine her tür hak ve hukuku gözardı ederek fütursuzca yürürler. Yaşlanmanın, donmanın, küflenenip çürümenin belirtisi kendi doğrularında sadece ısrar değil her fırsatta bunun dayatmacılığına koyulmaktır. Tarih tekrardan kurtulmak sanatıdır ve içerdiği ibret özü bu menbadan kaynayıp gelir.
Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?
Şair, bir vesileyle, insan ilişkilerinin ilmi sayılan tarihi tekrar üzerinden böyle yorumlarken, nazikçe bir uyarıda bulunur. İbret almak insana özgü bir erdemdir ve o toplumsallaştığında asıl tarih başlamış sayılır. Tekrarda inat edenler tarihin yanlış düğmesini iliklemeyi inatla devam ettirirler. Zamanın dişleri ise onları nazikçe çiğneyip geçer.
*25 Mart 2025, Karar gazetesi
FACEBOOK YORUMLAR