Mevlana İdris Zengin sıklıkla görüşemesek de en yakın dostlarımdan birisiydi. Bazı sevgiler böyledir, onlar sayılarla değil kalplerin birbirlerine karşı duruşuyla şekillenirler. Bir bakış, bir selam, bir karşılaşma, bir mesaj, bir içten anış yeterlidir o kalbin o kalbe akış hızını göstermeye. Samimiyet kadar güven, hasbilik kadar değer duygusu ve belki asıl karşılıkla yapılan işlere duyulan sadakat belirleyicidir bu durumda. Kendisi yaştaşım olarak bir şiir vaadiyle karşıma çıkan ilk etkin öznelerden birisiydi. İlk kez Sezai Karakoç’u ziyarete gelmişti bazı arkadaşlarıyla. Hukuk fakültesinde öğrenciydi ve ‘Andırın Postası’ başta olmak üzere kimi dergilerde şiir yayımlamaya başlamıştı. Oturuşundaki güzellik dikkati çekmiş, bunda şairane bir eda bulmuştum. Nazik ve içten ses tonu, size yaklaşırken korunaklı üslubu ve yüz çehresinde anlam bulan gustosuyla saygı uyandırıcıydı. Şiir biraz da kuşak işidir. Mevlana İdris, bir kuşak çizgisi içinde hem kendisi olabilecek hem de yanındakilere şiir sinerjisi aktarabilecek nitelikteydi. Ayrıca insanlarla kurduğu temas iletişim politikası değil, bir yaşam üslubuydu.
Şiirde belirirken bir vaat iklimi kurması önemlidir şairin. O her şiirinde hem biraz daha beliriyor hem de 1990’lı yıllar şiir ortamına bir vaat yolu açıyordu. Güneşin ilk doğuş anına benziyordu şiirleri. Abartısız, bu dönemde yazdığı şiirler hızla dolayıma giriyor, dilden dile dolaşıyor, pek az şaire nasip olan sevgi halkacıklarıyla örülüyordu. İmrenirdim onun bu belirişine. Sessiz ve naif kişiliği ismine cazibe kazandırıyordu ayrıca. Yeni yeni toprak üstüne sızmaya başlamış bir su kaynağının taze nemi gibiydi çıkışları. Burada bir su haznesi var, buradan bir su fışkıracak. Bize düşen başında beklemek, onun gürleyişine şahit olmaktı. Kim bilir hangi sabah uyandığımızda onun çağıltısına şahit olacağız, yollar boyunca akışına eşlik edecektik... ‘Kuş Renkli Çocukluğum’ bu bağlamda, bize o şairi ve onun tertemiz evrenini getirdi. Çocukluk, bir varlık rakkasıyla bu şiirin içinde gidip geliyor ama, insan olmamızın en saf hâline yaptığı yolculuklarla da göz dolduruyordu. Sorularla değil, buluş ve ironiyle örülmüştü dünyası. Muzip fakat zeki, saf fakat uyanık, uslu fakat oyunbaz, yani henüz yapılmakta olan bir sulu boya resminin sürprizlerini çağrıştırıyordu.
Bir şair olarak belirmek ve kendisine özgü olduğu kadar geçtiği döneme de karakter katmak vasıfları Mevlana İdris’in hem kişiliğinde hem de yeteneğinde mevcuttu. Salt bir şiir yazma meraklısı yetenekli bir genç adam değildi. Estetik, tarih, inanç, sosyoloji, matematik ve daha ne denli bilgi dalı varsa o sahada tecessüsü vesilesiyle birikim ediniyordu. Bu birikim sonraki şiir kitabı ‘İyi Geceler Bayım’da edinilmiş bir duygu aklı olarak açığa çıktı. Söz tasarrufu, vurgucu tarzı, arı duyarlığı fragmantal şiir sayabileceğimiz bir biçime daha da evirildi. Ben onun çıkışıyla vaat ettiği büyük dünyayı beklemeyi sürdürdüm. Elde ettiği yaşama çoğulluğu bu vaadi geliştirebilecek nitelikteydi çünkü. Daha da önemlisi Türkiye’nin 1990’lı yıllar boyunca kazandığı gerilimli değişim dinamiği, şiiri ve şairi tekrar kritik konuma getiriyordu. Eserle, şair, Türkiye’nin tutumunu kaybetmiş çalkantısına hiza telkin edebilirdi. 1990’lar şairlerin geri geliş yıllarıdır. 2. Yeni sonrasının büyük atılımları bu süreçten doğacaktır.
Bu süreçte, Mevlana İdris, birden çocuk edebiyatına yöneldi. Şiiriyle getirdiği vaat ise bir rezerv olarak kaldı. Yüksek sorumluluk duygusu yanında yazma yeteneği, başta masallar, öyküler, anlatılar yoluyla genişlemek istemiş olmalı. Çocuk Edebiyatı’na yönelmesinde belirleyici etken ne oldu tam bilmiyorum. ‘Mavi Kuş Dergisi’nin görsellikle sarmalanan içerik zenginliği ve empatik stratejisi hatırlandığında yadırgatıcı bir yönelim sayılamazdı yine de bu tercih. Son zamanda ‘Çeto’ ile anlamını bulan bağlamlı ve büyük kuşatma tavrı düşünüldüğünde, çocuğu ve onun dünyasını daha geniş bir alanda kavradığı açıktır. İnsan ve iş yönetmekteki özel yeteneği, kendisini geri çekerken değeri ısrarla sahiplenen tercihi onu merkezde tuttu. İçimizden hangi birimiz çocuğa ve çocukluğa dair bir adım atsa hemen onu sahiplenme ve bu geniş dünyaya dahil etme düşüncesine yöneltti onu. Bizi de çağırdı bu eylemine daima. Onarmak, her hal ve şartta iyiliği gözetmek tavrı bilindiği için de yalnız kalmadı.
Bunca geçen zamana baktığımda Mevlana İdris’in sürekli bir iş ve eylem üzere olduğunu görüyorum. Dünyanın her yerinde kim/ne olursa olsun onunla temas kurma yeteneği, başlangıçta bize vaat ettiği şiiri bir işlenmemiş maden ocağı gibi orada hep tutmuş olsa da, bir gün geri döneceği umudu da verdi bana. İnsanlar dostlarının hayatlarının güzel olmasını istedikleri kadar bu ömrün tacı eserlerinin de köklenip büyümesini arzularlar. O, hemen her hâl ve şartta, insana iyiyi ve güzeli hatırlatan tavrıyla bir yetinme duygusu da aktarırdı. Hatıralar, zamanın hassas terazisinde mutlaka tartılırlar. İnsan, kendisi, çevresi ve toplumun bir sonucu olarak ölür. Mevlana İdris, kendisi olarak şairdi. Çevre ve tarih ise geçişken ve çokça izahı kolay olmayan bir bileşimdir. Varlığının öznel değeri ve şiir vaadinin sembolik mirası yeni kuşaklar tarafından ele alınırsa o vakit şairin ismi de canlanacaktır. Onu düşünmek varlığımızın ırası kadar yapacaklarımızın doğasını da tekrar tekrar gözden geçirmek olacaktır. Çok sevdiklerimizi yitirdiğimizde üzülürüz. Onları hayatta tutmanın yolu, eylem ve eserleri üzerine bağlamlı düşünmek ve çalışmaktan geçer.
FACEBOOK YORUMLAR