Naci YENGİN
www.tarihstan.org
Çok sevdiğim sözlerden birisidir İsmet Özel’in şu sözleri:
”İnsanlar bir dünyaya kulak kesildi mi öbürüne sağır.”
Millet olarak tam da böyleyiz. Her fırsatta İsmet Özel’i haklı çıkaracak gibi konuşup yaşıyoruz!
Tabularımız oluveriyor zaman içinde fikir ve ideoloji haline getirdiğimiz bazı saplantılarımız! Hâlbuki ideoloji ya da tabularımız değil mi ki zihinlerimize giydirdiğimiz deli gömleklerimizdir!
İnsanoğlu deli gömleklerinden kurtulmak yerine ideolojilerinin, saplantılarının, dogmalarının kölesi oluveriyor ve ideolojileri uğruna neler yaşanmıyor şu dünyada.
İdeolojilerin kör karanlığından tam olarak kurtulduğumuzu söyleyemeyiz!
12 Eylül 1980 darbesinin eğer varsa topluma yararlı yönlerinden birisi de toplumsal kaynaşma ve sağlıklı tartışma zemini sağlamasıdır. Ancak bu durum bazı kesimlerde hala aşılabilmiş değil. Berlin duvarının yıkılması, Sovyet yönetiminin çökmesinin bir anlamı yok böyleleri için… İslamcıların bir kısmı Arapçı, çağdaşım diyenlerin çoğu Avrupa ve Amerikancı! Gerçekten yerliyim, milliyim, Türküm diyenler neredeyse azınlıkta! Zihnimle, düşüncelerimle, duruşum ve hayat tarzımla bu ülkenin yanındayım diyen ve bu minvalde yaşayan kaç kişi gösterebiliriz çevremizde?
Tabular ve karşıt görüşlü olduğunu düşündüğümüz insanlar 1940’lı yıllardan günümüze genellikle aynı yerde duruyor. İdeolojinin saplantılarından kurtulamayanlar hala mağaralarında yaşamaya devam ediyor! Bu saplantılı durum halk arasında görüldüğü gibi daha çok üniversite ve aydın kesimlerde de görülebiliyor!
Tıpkı Yusuf Atılgan’a karşı ötekileştirme kampanyalarında olduğu gibi!
Bizce bu ülkenin yetiştirdiği en özgün yazarların başında gelenlerden birisi de Yusuf Atılgandır.
Ancak Yusuf Atılgan her nedense bağrından çıktığı Manisa toprağında dahi kendini anlatamamış! Anlamak istenmemiş!
Maalesef bizim insanının en kötü hasleti okumaması, araştıramadan birilerinin sözlerinden hareket etmeyi maharet saymasıdır!
Yusuf Atılgan’ın Saruhan İlçesine bağlı Hacırahmanlı kasabasında komünist olarak tanındığı doğrudur. Ancak 1989’da ölümüyle bunun sona ermesi ve ideolojilerin dogmalarından sıyrılarak sahiplenilmesi gerekmez miydi?
Yusuf Atılganın Hacırahmanlı’daki evinin kitapla dolu olduğunu ancak bu evin zaman içinde kitaplardan arındırılıp kiraya verildiğini bizzat evi göreler anlatırlar. Ancak gel gör ki bu kitaplardan eser yoktur artık!
Yusuf Atılgan’ı doğduğu topraklarda anlama ve yeterince değerlendirme imkânı oldu mu? Sanmam.
Olamadı.
Hiçbir kurum ve kuruluşun aklına gelmedi Manisa ya da Saruhanlı ’da Yusuf Atılgan adına düzenlenecek edebiyat günleri! Herkes kendi dünyasından bakarak bir yerlere yerleştirdi onu. Hâlbuki artık yaşamıyordu ki!
Yönetici ya da her ne konumda bulunuyorsanız bulunun Yusuf Atılgan sayesinde şehrinizi, çalışmalarınızı duyurma imkânına sahip olabilirdiniz! Anlamak mümkün değil Yusuf Atılgan gibi değerler için etkinliklerin yapılmamasına. Göz göre göre bu fırsatı niçin tepiyoruz?
Yalnız Yusuf Atılgan mı? Değil elbette. Şehre hizmet eden nice kültür, siyaset ve sanatçılar var ki birçoğumuz isimlerini dahi duymamışızdır!
Türkiye’nin böylesine önemli değerlerine karşı neden ötekileştirme yoluna gidiyoruz anlamak mümkün değil. Sanatın, üretimin siyaseti olmamalı. Ne diyordu İmam Maturidi: Asıl keramet üretmektir. Üreten insan keramet sahibidir. Sanayici, edebiyatçı, mimar, tarihçi, edebiyatçı, iktisatçı, müzisyen, doktor… Hangi alanda olursa olsun şehir adına bir şeyler üretmişse onları ön plana çıkarmak ve rol model haline getirmek zorundayız. Başka türlü ilerleme ve kalkınma ve hatta dine hizmet etme imkânı yoktur!
“Yusuf Atılgan Sanat ve Kültür Günleri” adı altında birkaç gün devam edecek etkinlikler şehir adına hoş olmaz mıydı? Mesela Yusuf Atılgan Manisa Kitap ve Kültür Fuarı önerebilirim… Alaşehir’de Erol Toy, Demirci’de Baaeddin Özkişi… bu liste uzayıp gider.
Metin ve senaryo yarışmaları, sempozyumlar yapılsa güzel olmaz mı?
Yusuf Atılgan 8 Ekim 1989’da öldü. Manisa’nın çocuğuydu. Yazardı. Ödülleri vardı. Ahmet Hamdi Tanpınar ve Behice Boran gibi iki zıt fikir insanından etkilendi.
İlk romanı “Aylak Adam” 1958 Yunus Nadi roman yarışmasında ikici seçilmiş ve roman 1959’da Varlık yayınları tarafından yayımlandı.
Lise okumak için Manisa’dan Balıkesir’e giden Atılgan burada İngilizce öğretmeni Behice Boran’dan ciddi oranda etkilenmiş ve dönemin toplumcu-sosyalist fikirlerinin tesirinde kalmıştır. Bu etki onun hayatı boyunca taşıyacağı bir unvan hatta köyünde “komünist” olarak anılmasını sağlayacaktır.
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde edebiyat öğretmeni Ahmet Hamdi Tanpınar’ın üç yıl öğrencisi olacak ve ancak fakültede Vedat Türkali’nin de içinde bulunduğu Türkiye Komünist Partisi fikirlerini benimseyecektir. Üniversitede en büyük şansının “üç yıl Tanpınar’ın öğrencisi olmak” olduğunu vurgulayan Atılgan bunun etkisini de roman üslubunun akıcılığında da göstermiş sayılır.
28 yaşında aylak bir adam olan C.yi anlatır Aylak Adam” romanında. C.nin aşkının, İstanbul’un ve ekonomik sıkıntıları olmayan aylak bir insanın anlatılmasıdır kısaca “Aylak Adam” romanı.
“Anayurt Oteli” ve “Canistan” adında romanlara da sahip olan Yusuf Atılgan adına armağan ve araştırma yapılmış ender edebiyatçılar arasında halklı yerinin almıştır.
Yusuf Atılgan söyleyeceği sözleri söylemiş ve aramızdan ayrılmıştır. Bundan böyle Manisalılara düşen Yusuf Atılgan gibi ülkesine ve şehrine değer katan insanları bulup çıkarmak ve şehri geleceğe taşımak olmalıdır. www.tarihistan.org