Yunus gönüllü insan: Mustafa Özçelik
Hayat dediğin nedir ki, birkaç selâm, birkaç kelam...
Birkaç dost biriktirebildiyse, birkaç gönle girebildiyse bahtiyar olmalı insan...
Hayat dediğin nedir ki, Yesevi’den hikmetli, Yunus sevdalı, Mevlâna gönüllü olmalı insan.
Hayat dediğin nedir ki, alplikle erenliğin bir bütün olduğunu bildin mi gerisi kolay diyebilirsin.
Bazı insanların hayatlarına sınırlar koymak ve onları kategorize etmek mümkün değildir.
Tanıdığım pek az insan için geçeri olduğunu gördüğüm bu özellikleri cem etmiş insanlardan birisi de Mustafa Özçelik’tir.
İlk yazı ve şiirlerini İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinin koridorlarında okuduğumu hatırlıyorum. Daha sonra 1990’lı yılların başında Müştehir Karakaya, Nurettin Durman gibi abi ve dostların yönetiminde yayımlanan Kardelen dergisindeki yazılrından hatırlıyorum Mustafa Özçelik’i. Bizlerin de Müştehir Karakaya, Zekeriya Erdim, İbrahim Yıldırım, Ahmet Kaplan gibi dostların desteği ile yazı ve şiir yazmaya başlamamızda etkileri olmuştur.
Aradan yıllar geçti, bereketli yıllar, kitapla, şiirle, yazıyla, Hoca Ahmet Yesevi, Türkistan’la, aşkla Yunus’la geçen yıllar... Mustafa Özçelik üretmeye biz ürünlerini okumaya devam ettik. Her ne kadar kendisini şair olarak tanısam da Yunus Emre üzerine yazdığı yazıları daha çok tercih ettim. Bu tercihimde Yunus Emre’nin sözlerinin çocukluğumdan itibaren ninni gibi kulağıma fısıldanmasının payı var mıydı bilemem.
2015 yılında Manisa’da Uluslararası Yunus Emre Sempozyumu’nda verilen arada selamlaştık. Birbirini tanıyan ve uzun yıllara dayanan geçmişten getirdiğimiz dostluk selamıydı bu. Kırk yıllık ahbaplığın ardından yarım kalan cümleye başlar gibi başladık konuşmaya… O günden sonra da görüşmeye devam ettik. “Yunus Emre’nin İzinde” çalışmamızda bizleri yüreklendirdi, her zamanki gibi desteğini esirgemedi.
Yunus Emre denildi mi aklıma ilkin Fuat Köprülü, Gölpınarlı ve Mustafa Özçelik isimleri gelir. “Yunus Emre”, “Yunus Emre’nin Dostları”, “Yunus Emre Menkıbeleri”, “Mevlâna ve Yunus Emre”, “Dilimiz Yunus Söyler”, “Yunus Emre Divanından Seçmeler” gibi pek çok kitabı da kendisi gibi sevgi, dostluk ve insan olmanın erdeminin Aşk’a bağlanmaktan geçtiği sırrına ermek için yazılmış gibidir. Ya da aşk sırrına erenlerin yolunda yürüyebilmek için.
Bana sorarsanız Mustafa Özçelik Yunus’u sevmek ve “Yunusça sevmek” için dünyaya gelmiş gibidir.
Olgunluk döneminde şair ve yazarların engin deneyimi daha ortaokul yıllarında başladığı Yunus Emre yolculuğunda “Yunusça sevmek” ten başka insanı ve insanlığı kurtaracak bir formülün olmadığı kanaatini güçlendirmiş olmalıdır.
“Hak cihana doludur, kimseler Hakkı bilmez
Onu sen senden iste, o senden ayrı olmaz
Dünyaya gelen geçer, bir bir şerbetin içer
Bu bir köprüdür geçer, cahiller onu bilmez
Gelin tanış olalım, işin kolayın tutalım
Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz
Yunus sözün anlar isen, mani'sini dinler isen
Sana iyi dirlik gerek, bunda kimseler kalmaz”
“Bir “aşk ahlakçısı” olarak tanımlayabileceğimiz Yunus Emre’nin bütün şiirlerini bir tek mısrasında özetlemek mümkündür. Bu mısra, “sevelim, sevilelim” mısrasıdır.
Yunus, mısralarıyla bu çağın da bir aşk hocasıdır. Muhabbet rehberidir. Sevgi elçisidir. Hem Hakk’a hem de doğruluğa, iyiliğe ve güzelliğe, bu değerlerin hâkim olduğu bir dünyaya ulaşmak konusunda yol gösteren bir uyarıcıdır.”[1]
Dost odur ki Yunusça sevmeli, Mustafa Özçelik gibi olmalı.
Not. Yazımız Ihlamur dergisi Temmuz 2020 sayısında yayımlanmıştır.
Naci YENGİN
Hayat dediğin nedir ki, birkaç selâm, birkaç kelam...
Birkaç dost biriktirebildiyse, birkaç gönle girebildiyse bahtiyar olmalı insan...
Hayat dediğin nedir ki, Yesevi’den hikmetli, Yunus sevdalı, Mevlâna gönüllü olmalı insan.
Hayat dediğin nedir ki, alplikle erenliğin bir bütün olduğunu bildin mi gerisi kolay diyebilirsin.
Bazı insanların hayatlarına sınırlar koymak ve onları kategorize etmek mümkün değildir.
Tanıdığım pek az insan için geçeri olduğunu gördüğüm bu özellikleri cem etmiş insanlardan birisi de Mustafa Özçelik’tir.
İlk yazı ve şiirlerini İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinin koridorlarında okuduğumu hatırlıyorum. Daha sonra 1990’lı yılların başında Müştehir Karakaya, Nurettin Durman gibi abi ve dostların yönetiminde yayımlanan Kardelen dergisindeki yazılrından hatırlıyorum Mustafa Özçelik’i. Bizlerin de Müştehir Karakaya, Zekeriya Erdim, İbrahim Yıldırım, Ahmet Kaplan gibi dostların desteği ile yazı ve şiir yazmaya başlamamızda etkileri olmuştur.
Aradan yıllar geçti, bereketli yıllar, kitapla, şiirle, yazıyla, Hoca Ahmet Yesevi, Türkistan’la, aşkla Yunus’la geçen yıllar... Mustafa Özçelik üretmeye biz ürünlerini okumaya devam ettik. Her ne kadar kendisini şair olarak tanısam da Yunus Emre üzerine yazdığı yazıları daha çok tercih ettim. Bu tercihimde Yunus Emre’nin sözlerinin çocukluğumdan itibaren ninni gibi kulağıma fısıldanmasının payı var mıydı bilemem.
2015 yılında Manisa’da Uluslararası Yunus Emre Sempozyumu’nda verilen arada selamlaştık. Birbirini tanıyan ve uzun yıllara dayanan geçmişten getirdiğimiz dostluk selamıydı bu. Kırk yıllık ahbaplığın ardından yarım kalan cümleye başlar gibi başladık konuşmaya… O günden sonra da görüşmeye devam ettik. “Yunus Emre’nin İzinde” çalışmamızda bizleri yüreklendirdi, her zamanki gibi desteğini esirgemedi.
Yunus Emre denildi mi aklıma ilkin Fuat Köprülü, Gölpınarlı ve Mustafa Özçelik isimleri gelir. “Yunus Emre”, “Yunus Emre’nin Dostları”, “Yunus Emre Menkıbeleri”, “Mevlâna ve Yunus Emre”, “Dilimiz Yunus Söyler”, “Yunus Emre Divanından Seçmeler” gibi pek çok kitabı da kendisi gibi sevgi, dostluk ve insan olmanın erdeminin Aşk’a bağlanmaktan geçtiği sırrına ermek için yazılmış gibidir. Ya da aşk sırrına erenlerin yolunda yürüyebilmek için.
Bana sorarsanız Mustafa Özçelik Yunus’u sevmek ve “Yunusça sevmek” için dünyaya gelmiş gibidir.
Olgunluk döneminde şair ve yazarların engin deneyimi daha ortaokul yıllarında başladığı Yunus Emre yolculuğunda “Yunusça sevmek” ten başka insanı ve insanlığı kurtaracak bir formülün olmadığı kanaatini güçlendirmiş olmalıdır.
“Hak cihana doludur, kimseler Hakkı bilmez
Onu sen senden iste, o senden ayrı olmaz
Dünyaya gelen geçer, bir bir şerbetin içer
Bu bir köprüdür geçer, cahiller onu bilmez
Gelin tanış olalım, işin kolayın tutalım
Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz
Yunus sözün anlar isen, mani'sini dinler isen
Sana iyi dirlik gerek, bunda kimseler kalmaz”
“Bir “aşk ahlakçısı” olarak tanımlayabileceğimiz Yunus Emre’nin bütün şiirlerini bir tek mısrasında özetlemek mümkündür. Bu mısra, “sevelim, sevilelim” mısrasıdır.
Yunus, mısralarıyla bu çağın da bir aşk hocasıdır. Muhabbet rehberidir. Sevgi elçisidir. Hem Hakk’a hem de doğruluğa, iyiliğe ve güzelliğe, bu değerlerin hâkim olduğu bir dünyaya ulaşmak konusunda yol gösteren bir uyarıcıdır.”[1]
Dost odur ki Yunusça sevmeli, Mustafa Özçelik gibi olmalı.
Not. Yazımız Ihlamur dergisi Temmuz 2020 sayısında yayımlanmıştır.
Naci YENGİN
FACEBOOK YORUMLAR