Yeni Medeniyet İnşası Mümkün Mü?
İçinde yaşadığımız yüzyıl, bulunduğumuz coğrafya, taşıdığımız etnik kimlik ve inançlarımızın bize yüklediği misyon bu coğrafyada yaşayan insanlardan daha farklı; engin şeyler beklemeyi zorunlu hale getirmektedir..
Dünyayı yönettiği ve yönlendirdiği inancı ile varlığını sürdürmeye çalışan beynelmilel güçlerin şu anki psikolojik, siyasal ve ekonomik kollarını kavramak; bu minval üzerinde toplumsal, siyasal ve ferdi olayları irdelemek gerekiyor. Öyle ki, bu değerlendirmeler kişisel çalışmalardan öte bir anlam taşıyacağı için konu hakkında kafa yoran, hedefe ışık tutanların ışığını canlandırmak ve gölge oyununu ortaya koyanlara engel olmak her düşünenin üzerine büyük sorumluluklar yüklüyor.
Sorumluluk sahibi kesimlerin düşünce, inanç ve etnik ayrıma gitmeden oluşturacakları düşünsel ve somut refleksler toplumsal değişim ve dönüşümü amaçlamaları gelecek açısından önem taşıyacaktır.
İki asra aşkın geçen zaman dilimi içerisinde bu coğrafyada yaşayan devlet ve bölge halkları üzerinde gerçekleştirilen toplumu değiştirici-dönüştürücü emperyal planların günümüzde de devam ediyor olması hiç de şaşırtıcı karşılanmamalıdır.
Bölgenin kültürel ve dini gerçeklerinin diriliğine karşın toplumların dinamizmlerinin kırılmış olması her şeyin bittiği anlamında değerlendirilmemelidir. Zira dünya egemen sistem ve kültürünün böyle düşünmediği bölgemize duyduğu ilginin artarak devam etmesinden de anlaşılmaktadır.
Toplumların yaşadığı coğrafya ile kültürlerinin birbirinden kopuk bir şekilde değerlendirilmesi mümkün değildir. Bölgenin kültürel boyası ile etnik kimliğinin boyanmış olması sonucu oluşan ortak miras reflekslerimizi yönlendiren en önemli itici güçlerin başında gelmektedir. Ki, bu refleksler biz kaçsak da peşimizi bırakmayan, genlerimizde, kültürel alt dokularımızda yüzyıllardan beri yaşaya- gelen kimliklerimizdir. Kendimizi ne kadar bu dokudan uzak tutmaya, kurtarmaya çalışsak da bunun mümkün olmadığını, olamayacağını anlamak zorundayız. İç ve dış etkenlere karşı verilen bilinç ve bilinçaltı tepkiler bizi suyun akış yönüne; istemesek de kimliğimize doğru sürükleyecektir.
İdeolojik alt yapınız ne olursa olsun eğer beynelmilel egemen sistemin bir parçası olarak görev yapmayı kendinize yediremiyorsanız (yapmadığınızı iddia etmenize rağmen farkında olmadan bu sistemin çarkları arasında bir yerlerde bulunuyorsanız sonuç ne olursa olsun sistemi oluşturan yerel ve uluslararası yönetmenlerin tuttuğu projektörü takip etmeye devam ediyorsunuz demektir) kendinizi her türlü etki ve denetimden uzak tutmayı başarmanız yine size bağlı olacaktır. Vereceğiniz tepkilerin ortak paydası yine aynı bilinçaltı kültür ve tercih ettiğiniz bilinçli yollarla açıklanabilir.
Etnik kültürün jeopolitik üst kültür-dini kültürle yoğrula geldiği yaşadığımız bölgelerde toplumsal gerilimlerin minimuma indiğini-ineceğini söylemek mümkün değildir. Öyle ki günümüz egemen kültürünün hegamonik dayatmalarından nasibini fazlasıyla alan bölge kültürleri arasında her ne kadar fark varmış gibi görünse de (Dinin toplumların üst kültürü olması Osmanlı Devleti’nin yıkılması ile ortadan kalkmış görünmektedir.) resmi söylemlerin ortaya koyduğu kültürler her zaman baskın kültür olarak toplum tarafından kabul edilmiş görünmektedir. Her şeyin normal gittiği, toplumsal barışın, ekonomik şartların rayına oturduğu ülkelerde sorunların, iç gerilimlerin bir anda harekete geçirilerek tırmandırılmasında güçlü üst siyasi ve kültür çevrelerinin parmağını aramaktan başka bir çıkış yolu yoktur. Böyle bir durumda tarihsel-dini ve milli bağların bölgede parçalanması amaçlanmaktadır. Dünyayı yönetme arzu ve dayatmasında bulunan hâkim kültüre karşı bölge kültürünün temsilcisi olarak ortaya çıkan düşünce kuruluşları, yazar ve aydınlara yönelik başlayan yıpratma, yıldırma, yolunu, yönünü değiştirme, pasifize etme çabaları zamanla bölge devletlerine karşı başlayan politikalar olarak karşımıza çıkacaktır. Böylece toplumun üst kültürünün taşıyıcısı bütün birey, kurum ve sistemler bu yıpratma, yolunu değiştirme, tökezletme ve gerekirse militarist yollarla dize getirme politikalarından nasibini alacaktır. Osmanlı devletinin içine düştüğü yıkılma sürecinde yaşadığı durum bunun en güzel örneğidir. Osmanlı aydının batı ve egemen kültüre karşı duruşu ile günümüz Cumhuriyet aydının duruşu arasında farkları, anilikleri ve benzerlikleri görmek, bilmek zorundayız.