Yazma disiplini/ Yazarın yalnız ölümü
Genç yaşlarda zihnini ve gönlünü dolduramadıysan ve üstelik üretmeyi, yazmayı bir hayat felsefesi haline getiremediysen belli yaştan sonra ne kadar çabalarsan çabala paniklersin... Elin titrer, cesaretin kırılır. Anlatacağın konularda cümlelerin kırık, estetikten uzak kuru bilgi aktarıcı durumuna düşme riskiyle karşı karşıya kalırsın.
Yazma konusunda hevesli olan yazar adaylarına öncelikli tavsiyelerden birisi yazan, okuyan, üreten insanlarla sık görüşmeleri; çok okuma, araştırma ve gözlem yapmaları tavsiye edilir. Hangi alana yönelmek isteyeceklerini, beklentilerini önceden belirlemeleri elzemdir. Aksi halde hayatı tesadüflere bırakarak yazar olunmadığını söylememiz gerekir. Araştırma, yazma eylemi ciddi bir disiplin işidir. Zihni disipline etmek her şeyden zor ve önceliklidir. Sonra alışkanlıkları disipline etmek gerekir. Hatta arkadaş çevrenizi, işinizi, zaman harcadığınız mekanlarınızı; kısaca hayatınızı baştan sona disipline ederek sabır ve azimle belki yıllarca süren mücadele sonrası yazarlık yolunda önemli adım atmış olabilirsiniz.
Geçenlerde üniversitelerin birisinde bir arkadaşla dertleşirken “Şimdiki gençler merdivenleri koşarak, hatta beşer beşer çıkmaya çalışıyor. Bu yüzden bazen siyasi yollarla, bazen cemaat, tarikat bağlantılarıyla bazen de sosyal medyayı kullanarak bilim insanı, yazar olunabileceğini düşünüyor. Belki unvan sahibi olabiliyorlar. Ancak fark edemedikleri asıl gerçek iyi bir insan, gerçek bilimi bulma, araştırma ve üretme yolunda harcanan zaman, akıtılan ter ve saygınlık. Asıl mesele bu. Maalesef son dönemde yazarlara, bilim insanlarına; düşünce üretenlere karşı saygınlığın azalmasının ardında kısa yoldan- emek harcamadan, hak etmeden bir yerlere gelen insanların sayısının hızla artmış ve bunun meşru gösteriliyor olmasının da etkisi büyük.”
Bilmem tehlikenin farkında mıyız? Ancak süreç böyle devam ederse korkarım nitelikli üretim, araştırma yapan sanatkârane yazan diye bir şey kalmayacak. Yüz yıl sonrası için bugünlerde yazılan kitapların kaçta kaçı okunuyor olacak? Edebiyattan sanata, tarihten arkeolojiye… sosyal bilimler alanında eser verenlerin özgünlüğünü uzun süre koruyacak çalışmalar yapmaktan başka çaresi yoktur. Belki sağlığınızda sizi yeterince tanımayacaklar, meşhur olmayacaksınız. Ancak yaptığınız çalışmaların yaşaması için bu uğurda kendinizi unutmak, unutturmak zorunda olduğunuzu bilmelisiniz.
*
O zaman yapılacak en güzel şey bir şeyler yazmadan önce yazıyı önce gönülde ve zihninde yazmaktır.
Okumayı, araştırmayı bırakanların yazı hayatları bereketli, verimli olmaz. Böyleleri zaman içinde kendilerini bitirmeye, tekrar etmeye başlarlar.
İlham almak için zihniniz ve gönlünüz her zaman uyanık olmalıdır. Kitaptan uzak olanların ilhamı az olur. İlham gelmez, beklemelisiniz, siz ona gideceksiniz. Arayıp bulacak, uykusuz kalacaksınız... çile çekecek, sancıdan kıvranacak... özgüvenli, özverili olacaksınız.
Özgüven eksikliği taşan gönlün satırlarla buluşmasıyla geri gelir. Düşünceler satırlara kavuşuncaya kadar uçmak ve zihinden kurtulmak isterler. Ancak satırlarla zihindeki ses buluştuğunda ortaya tadına doyum olmayacak sayfalar, cümleler çıkar
Edebi eserler genellikle gönülle, hisle, duyguyla yazılır. Yazılacak özel bir konu varsa ve cümleler akacak bir mecra bulduysa çağlayana dönüşür. Çoğu zaman yazar bile fark edemez. Geriye dönüp baktığında cümlelerin kendisine ait olup olmadığından emin olamaz!
Yazmak bazen hayata tutunmanın, bazen de sonbahar yaprakları gibi sararıp solmanın dışavurumudur. Yazmak iddiası olanların işidir. Her yazar yaza yaza ölümü bekler. Her satır yazarın hayatında ölüme atılmış bir adımdır.
Yazmaktan ve kendine yeni bir dünya kurmaktan başka çıkar yolu, çaresi, tutunacak dalı olmayanların imdadına yazmak, üretmek yetişir. Harfler, kelimeler, cümleler, satırlar, kitaplarla yeni bir hayat kurar kendisine. Bazen sahte bir hayat, bazen bir kurgu bazen de gerçekliğini kimsenin anlayamayacağı kadar sahici bir hayatı vardır yazarın.
Naci YENGİN
FACEBOOK YORUMLAR