YAĞMURUN SESİ
Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor.
Öyle bir yağmur ki sesi ormandan, gökyüzünden, karşı tepelerden, şehrin tenha sokaklarından ve denizin dalgalarından yankılanıp yere düşüyor.
Gecenin yarısı bir an Karadeniz’in kenarında yaşadığım ve yağan yağmurun etkisiyle toprağın, evin, eşyaların ve ormanın yavaş yavaş kayıp denize doğru sürüklendiğini hissediyorum! Rüya mıydı yoksa kendime kurduğum bir oyun mu hala ayrımında değilim!
Daha önce böyle bir yağmur görmediğimi itiraf etmeliyim. Belki yağmurun şiddeti itibarıyla daha yoğun yağan yağmurlara tanık olmuşumdur. Ancak böyle güzellikler oluşturan, dağların, ormanın ve rüzgârın sesiyle denizin sesini gönlüme huzur gibi getiren türden yağmura şahit olmadım.
Her bir damlanın çam, kavak, erik, kaysı, ıhlamur, meşe, armut ve palmiye ağaçlarının yapraklarına düşerken çıkardığı bestenin insan ruhunda meydana getirdiği ahengin sesini bir ömür boyu dinlemek isterdim. Tatlı bir musiki, ilahi bir nağmeydi.
Öyle bir musiki sesi ki sabahın ilk ışıklarıyla başlayan kangal köpek yavrularının sesi, kuşların cıvıltısı ve yağmurun tabiatla buluşmak için salına salına yeryüzüne yaptığı damla sağanağının sesi başka yerde yoktur sanırım.
Kalkıp kapı pencere ne varsa ormanın içine doğru biraz daha sokulmak ve biraz daha yağmuru yaşayabilmek için ardına kadar açıyorum.
Gecenin bir yarısında sırılsıklam ıslanmak ve titreye titreye üşümek ayrı bir keyif olsa gerek yaz ortasında! Gerçi sağ omzumdaki kireçlenme hiç istemez böyle havaları ancak şu anda omzumun sözünü dinleyecek değilim.
Yağmur damlalarından önce esen rüzgârın arasına karışan mis gibi bir koku kaplıyor etrafı.
Yağmurun kokusu cennetten çıkmadır derler ya. İşte öyle, farklı bir kokusu var rahmetin.
Toprak ve tabiatla buluştuğu anda yaydığı kokunun tarifini yapmak mümkün değil.
Bir ömür boyu bu kokuyu ve huzur getiren dingin yağmurun serinliğini yaşayabileyim, duyumsayabileyim isteği ile kokuyu içime, zihnime doldurmaya ve yeni nefesler derlemeye çalışıyorum.
Damla damla düşen, ıslak yaprakların arasında kaybolan yağmur tanelerinin aslında hiçbir zaman kaybolmadığını bilmeliyiz. Her daim taze kalan hayatın devri daim etmesini sağlayan yağmur, toprak, tabiat ve havanın buluşma anına şahit olmak ayrı bir dünya.
Modern insan ve modern şehirlerin tabiatın kalbinde yaşanan bunca sadeliği balkon mutluluğuyla kıyas edilmesi abesle iştigal!
Taş yığını mabetlerinde medeniyetten, demokrasiden, çevre bilinci ve yeşil dünyadan bahseden sonradan görme-temelsiz aydının yarattığı dünya ile gerçekliğin dünyası bambaşka!
Gecenin tam ortasında yağmur altında ağaçların yaprakları arasında geçen ve yağmur sonrası açan sabah güneşinin ilk ışıklarıyla uyanan insan ve tabiat uyumunun canlı şahidi olmanın mutluluğu her kese nasip olmaz.