Türklük ve Türkiyelilik!
Türkiye’de bir aralar moda bir Türkiyecilik furyası vardı. Son dönemde çok da dillendirilmese de Türkiyeciler Türk adına karşı alerji duyuyor olsalar gerek ki Türk demeyi kerih görür Türkiyeliliği savunurlardı. Günümüzün Türkiyecilerinde Cumhuriyet sonrası Anadolucularının savundukları şekliyle bir Türkiye ifadesi ve hayali yoktur. Cumhuriyetin ilk dönemindeki Anadolucular I. Dünya Savaşından yenik çıkan Osmanlı’nın düşmüş olduğu durumdan kaynaklanan bir psikolojiyle olsa gerek Anadolu milliyetçiliğini savunmaktaydılar.
Cumhuriyetin ilk yıllarındaki Anadolucu Türkiyeciler, Türklerin geçmişini 1071 Malazgirt Meydan Savaşına kadar götürüyor ve 1071 sonrası Türklerin tarihini bir bütün olarak benimseyip savunuylalardı. Hatta 1924’te Anadolu Mecmuası adıyla bir de dergi çıkarmışlardı. Çok da önemli çalışmalar yaptıklarını belirtmemiz gerekiyor. Mükrimin Halil Yinanç, Remzi Oğuz Arık, Hilmi Ziya Ülken, Nurettin Topçu, Cevat Şakir Kabaağaç gibi önemli bilim adamları ve yazarlar bunların ilk akla gelenleridir.
Günümüzde Türkiyeliliğini savunanların düşünce ve tarihsel derinliği falan yok. Felsefi derinlikleri sığ. Genel geçer rüzgârın etkisi altında savrulanların birçoğu Türk alerjisinden olsa gerek Türkiyelilik demeyi sürdürüyorlar! Onlara göre Türkiye Cumhuriyeti bir Türk Devleti değil! Ellerinden gelse Anayasadan Türk ibaresini bile çıkaracaklar!
Hâlbuki “Türk” ifadesinin bir etnisiteyi anlatmadığını onlar da biliyor. “Türkiye’de yaşayan herkese Türk Milleti denir” ifadesinin de bir etnisite tanımlaması olmadığını bilmelerine rağmen kabullenmekte zorlanıyorlar. Bunu yaparken bazen hümanist yaklaşım bazen de dini referanslara başvuruyorlar.
Anadolu’ya Türkiye denmeye başladığı ve Türkiye’de yaşayanların da Türkler olduğu ifadesinin yalnız Anadolu coğrafyası için geçeri olmadığı tarihen sabittir.
Türklerin yaşadığı her coğrafya Türkiye’dir. VII. yüzyıla kadar Türkistan coğrafyası ve Karadeniz havzası, Balkanlar Türkiye’dir. Kuzey Afrika, Mısır Havzası Türkiye’dir. Mısırdaki Memluk devletinin adı “ed- Devletü’t Türkiyye’dir”
XI. yüzyıldan sonra da Anadolu’ya Batı kaynaklarında başta kilise olmak üzere Türkiye denilmeye başlanmıştır.
Kosova’nın alınmasıyla Rumeli ve Balkanlar yeniden Türkiye olmuştur. Batı’da Müslümanlara "Türk oldu” denir. Boşnaklar bunun en güzel örneğidir.
Hoca Sadettin’in "Tac'üt Tevarihih” eserinde Osmanlı zaferlerinin "Türk yiğitler” tarafından kazanıldığı ifade edilmektedir. Yeniçeriler hangi etnik kökenden gelirlerse gelsinler artık Türk ordusunun mensubudurlar.
XVI. yüzyılda Gelibolu'lu Mustafa Ali "Kühn'ül ahbar” eserinde "seçkin millet, güzel ümmet Türk Milleti” ifadeleri geniş yer tutar.
XVII. yüzyılda “Solakzade Tarihinde” "Konstantiniyye'yi fetheden Türk'ün oğlu” ifadelerinde Fatih Sultan Mehmet’in bünyesinde yönetilen Osmanlı için kullandığı ifadeler dikkatlerden kaçmaz.
“Akif’in beraberinde İstanbul’dan gelen bir zat: ‘Üstat sizi Türkçü görüyorum’ demek istedi. Akif’in ağzından alev gibi şu kelimeler çıktı: ‘Ya, ne zannediyorsun? Türk’e hiçbir kavmin horoz olmasına tahammül edemem!”[1]
İstiklal Şairi Mehmet Akif’in sözlerinde Türkiyelilik mi aramak gerekir yoksa İslam’ın izzetini, şerefini korumaya çalışan Türk milletini mi?
Kanaatimizce Türklük bilinci doğuştan kazanılan bir vasıf değildir. Türk gibi tavır sergilemek ve Türk milletinin, vatanının yanında durmak Türklük bilincidir. Türk’ün kaderiyle kendi kaderini aynı görenler aynı millettendir.
Cumhuriyetin ilk yıllarındaki Anadolucu Türkiyeciler, Türklerin geçmişini 1071 Malazgirt Meydan Savaşına kadar götürüyor ve 1071 sonrası Türklerin tarihini bir bütün olarak benimseyip savunuylalardı. Hatta 1924’te Anadolu Mecmuası adıyla bir de dergi çıkarmışlardı. Çok da önemli çalışmalar yaptıklarını belirtmemiz gerekiyor. Mükrimin Halil Yinanç, Remzi Oğuz Arık, Hilmi Ziya Ülken, Nurettin Topçu, Cevat Şakir Kabaağaç gibi önemli bilim adamları ve yazarlar bunların ilk akla gelenleridir.
Günümüzde Türkiyeliliğini savunanların düşünce ve tarihsel derinliği falan yok. Felsefi derinlikleri sığ. Genel geçer rüzgârın etkisi altında savrulanların birçoğu Türk alerjisinden olsa gerek Türkiyelilik demeyi sürdürüyorlar! Onlara göre Türkiye Cumhuriyeti bir Türk Devleti değil! Ellerinden gelse Anayasadan Türk ibaresini bile çıkaracaklar!
Hâlbuki “Türk” ifadesinin bir etnisiteyi anlatmadığını onlar da biliyor. “Türkiye’de yaşayan herkese Türk Milleti denir” ifadesinin de bir etnisite tanımlaması olmadığını bilmelerine rağmen kabullenmekte zorlanıyorlar. Bunu yaparken bazen hümanist yaklaşım bazen de dini referanslara başvuruyorlar.
Anadolu’ya Türkiye denmeye başladığı ve Türkiye’de yaşayanların da Türkler olduğu ifadesinin yalnız Anadolu coğrafyası için geçeri olmadığı tarihen sabittir.
Türklerin yaşadığı her coğrafya Türkiye’dir. VII. yüzyıla kadar Türkistan coğrafyası ve Karadeniz havzası, Balkanlar Türkiye’dir. Kuzey Afrika, Mısır Havzası Türkiye’dir. Mısırdaki Memluk devletinin adı “ed- Devletü’t Türkiyye’dir”
XI. yüzyıldan sonra da Anadolu’ya Batı kaynaklarında başta kilise olmak üzere Türkiye denilmeye başlanmıştır.
Kosova’nın alınmasıyla Rumeli ve Balkanlar yeniden Türkiye olmuştur. Batı’da Müslümanlara "Türk oldu” denir. Boşnaklar bunun en güzel örneğidir.
Hoca Sadettin’in "Tac'üt Tevarihih” eserinde Osmanlı zaferlerinin "Türk yiğitler” tarafından kazanıldığı ifade edilmektedir. Yeniçeriler hangi etnik kökenden gelirlerse gelsinler artık Türk ordusunun mensubudurlar.
XVI. yüzyılda Gelibolu'lu Mustafa Ali "Kühn'ül ahbar” eserinde "seçkin millet, güzel ümmet Türk Milleti” ifadeleri geniş yer tutar.
XVII. yüzyılda “Solakzade Tarihinde” "Konstantiniyye'yi fetheden Türk'ün oğlu” ifadelerinde Fatih Sultan Mehmet’in bünyesinde yönetilen Osmanlı için kullandığı ifadeler dikkatlerden kaçmaz.
“Akif’in beraberinde İstanbul’dan gelen bir zat: ‘Üstat sizi Türkçü görüyorum’ demek istedi. Akif’in ağzından alev gibi şu kelimeler çıktı: ‘Ya, ne zannediyorsun? Türk’e hiçbir kavmin horoz olmasına tahammül edemem!”[1]
İstiklal Şairi Mehmet Akif’in sözlerinde Türkiyelilik mi aramak gerekir yoksa İslam’ın izzetini, şerefini korumaya çalışan Türk milletini mi?
Kanaatimizce Türklük bilinci doğuştan kazanılan bir vasıf değildir. Türk gibi tavır sergilemek ve Türk milletinin, vatanının yanında durmak Türklük bilincidir. Türk’ün kaderiyle kendi kaderini aynı görenler aynı millettendir.
[1] H. B. Çantay, Akifname, İstanbul, 1966, s.225
FACEBOOK YORUMLAR