Freni boşalmış kamyon gibi yokuş aşağı gidiyor görünen bir ülkede miyiz? Frenin kim ya da kimler tarafından boşaltıldığı konusunda çok farklı yorumlar okunuyor, okuyoruz. Bir ülkenin yıllardır içinde bulunduğu cendereden kurtulma çabası elbette kolay olmayacaktır. Takdire şayandır. Ancak insanın anlam veremediği şey şimdiye kadar ülkeyi iç ve dış kuşatmalar altında bulunduran güçlerin bölge üzerindeki çıkar oyunlarından bizim gibi bazı ülkelerin neden bu kadar zarar gördüğüdür? Aslında cevabı içinde gizli olan bu sorunun birden çok cevabı vardır. Ve bu cevaplar netameli bir yarayı kaşımak anlamına da gelebilir! Kabul edelim ya da etmeyelim şurası bir gerçektir ki iktidarlarımız neredeyse yüz yıldır batının baskısı ve yönlendirmesi altındadır. Bu yönlendirme bazen Osmanlı’yı koruma adı altında denizler ve Ortadoğulaştırılmış Arap-İslam topraklarını kontrol etme ve kendi aralarındaki sorunlarda bizim gibi ülkeleri kalkan olarak kullanma şeklinde tezahür etmiştir. Bazen de sözüm ona ulus devlet yaratma adı altında Osmanlı vatandaşlarını Osmanlı’ya karşı kullanma-kışkırtma şeklinde görülmüştür. Ancak şimdilerde durum biraz daha değişmiş gibi görünse de aslında özünden-amacından çok da fazla bir değişim göstermeden günümüze kadar gelmiştir. Değişim ve dönüşüm içerisindeki Avrupa da değişmeyen tek kural hedef tahtasında bulundurdukları toplumları dizayn etme ve bu dizayn sürecinde özde sömürge mantığının devam ettirmeleridir! Yüz yıl önce petrol için verilen mücadele son dönemde nükleer enerji ve nükleer enerjiyi kimlerin kullanacağı şeklinde verilmektedir. Bazılarının balıklama atladığı Greater Middle East Project- Büyük Ortadoğu Projesinin altında yatan gerçek amacın ne olduğu herkesin malumudur. Önümüzdeki dönemde bölgede ve dünyada eğer bir şeyler yaşanacak ve bir şeyler değişecekse bu birilerinin izni ve adımlarını takip ederek olmayacaktır. Eğer Türkiye gerçekten bölgede dik durmak diri kalmak istiyorsa yapacağı şey efendi değiştirmek değil efendilere karşı kazanılan İstiklal Savaşını hatırlayarak kendi kendisinin efendisi olmayı becermektir! Yoksa daha çok yol almak zorunda kalınacaktır. Daha çok şehit kanı dökülecek ve daha çok Terör, NATO ve AB gibi mavallar okumaya devam edeceğiz… Kendi rotası olmayan devletlerin başka rotaları takip etmesinin faturasını yaşayan Mısır, Irak, Afganistan, Libya, Suriye, Tunus, Cezayir…Kırgızistan örnekleri yeterince açıktır. Okuyabilene! Ancak her şeye karşın Türkiye’nin bugünkü hali bile başta ABD, NATO ve AB olmak üzere dünyaya şekil veren ve efendi rozetini yakasından çıkarmayan, dünyayı yönetenlerin uykularını kaçırmaya yetiyor. Varın hiçbir zaman efendi istememiş bulunan bu millet gibi ülkeyi yönetenlerin de şartlar olgunlaştığında milletiyle aynı şeyleri düşündüğünü varsayın bir an! İşte o zaman gerçekten İsmet İnönü’nün ifadesiyle ‘Yeni bir dünya kurulur ve Türkiye bu dünyada yerini alır.’ Diyebileceğimiz bir dünyanın varlığına inanabilir ve yüzyıldan fazladır devam eden bu cendereden kurtulma adına ümitleri yeşertebiliriz! İşte o zaman koşa koşa özür de dilerler, terör diye lanet bir bela da olmaz ve birilerinin özerklik gibi teranelerle ortaya çıkma cesareti de olmaz… İşte o zaman nükleer enerjini de karışamazlar, bölgeye yan gözle de bakamazlar. Ancak bunun için de siyasi irade ile halkın öncelikle merkez-çevre bütünlüğünü gerçekleştirmesi gerekir…