Tek parti dönemi ile görüş ortaya koyabilmek için öncelikle bir takım ipuçlarına gereksinim duyulur. Bu gereksinimlerin başında günümüz egemen sisteminin dinamiklerinin iyi kavranması, Osmanlı-İslam Medeniyeti ve cemiyetinin iyi anlaşılması gerekir.
Dünyanın ender coğrafyalarında görülen Köklü ve tepeden inmeci değişim ve Sistem Rejim değişiklikleri bu coğrafya insanın yabancı olmadığı uygulamalar arasında görülebilir. Hatta halkımızın rejimin değiştirilmesinin üzerinden bu kadar yıl geçmiş olmasına rağmen zorunlu kültür değişimine karşı Bilinçaltı tepkisini tam olarak atamamış olmasında geleneksel değerleri koruma iç güdüsü aranmalıdır.
Türkiye gibi ülkelerde uygulanan zorunlu kültür değişimi ve yeni medeniyet arayışına paralel olarak Çağdaşlaşma modelleri bir üst Kulture ulaşma amacı olarak gösterilmişse de aslında mevcut kültürel, ekonomik ve siyasi çevreden uzaklaşarak yeni bir toplum yaratma mücadelesi olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Bu amaçla 1923-1946 Tek Parti döneminde gerçekleştirilen Kökten-tepeden inmeci Devrimler tek parti mantığının birer tezahürü olarak görülebilir. Muhalefetin ortadan kaldırıldığı ve merkezin benimsediği Çağdaş medeniyet çevresine kayışın Türkiye'deki motor gücünü tek partiyi oluşturan yönetici-bürokrat-teknokrat ve aydın grubunun oluşturduğunu söyleyebiliriz. Yönetimi elinde bulunduran asker, bürokrat, sermaye çevrelerinin iş birliği ile gerçekleştirilen tek parti Programlarının Toplumun ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarını karşılama gibi bir düşünce taşıdığını söylemek zordur. Tek Parti'nin benimsediği programların zamanla rejimin temel Dinamikleri arasına girdiğini ve iktidarla devletin eşdeğer görüldüğü; bu anlayış ve uygulamaların 1950 Demokrat partinin iktidarı devralmasına kadar sürdüğü ancak, bu dönemden itibaren egemen sistemi elinde bulunduran güçlerin Toplumun merkeze karşı gerginliğini azaltmaya çalıştıkları görülür. Anadolu Sermayesi ve küçük burjuvazinin merkeze karşı başarısı olarak görülebilecek DP ve onu takip eden ANAP ... AKP gibi iktidarların sistem dışı Partiler olduğunu söylemek mümkün değildir. Hatta İsmet Özel'in tespitiyle Kemalist çizginin Özal çizgisiyle devam ettiği vurgulanmaktadır. "12 Rejimi ve onunortaya çıkardığı ANAP iktidarı Türkiye Cumhuriyeti'nin tek parti döneminde inşa ettiği motoru söküp yerine yeni bir motor Taktı Eylül. Fakat bu yeni motor eskisinin yerine Getirdiği vazifeyi aynen ifa etmek üzere çalışıyor. Bu bakımdan ANAP çizgisini Kemalist çizginin kendisi olarak görmek mümkündür . Görünüşte ANAP icraatı Kemalist devrimlerle zıtlaşan tezahürleri yansıtır. OzDe ise beynelminel düzenin Türkiye için biçtiği Kılıf açısından her iki dönemin fonksiyonları tıpatıp aynıdır. "(25)
Çağdaş demokrasilerde görülen çevreden merkeze doğru gelişen demokrasi anlayışı günümüzde dahi tam olarak benimsenebilmiş değildir. % 51'in% 49'a egemen olduğu demokrasilerde eşitliğin, çağdaşlığı, batılılaşmanın ne anlama geldiğini anlamak için fazla çaba harcamaya gerek yoktur. Tek Parti iktidarının Toplumun ekonomik ve sosyal beklentilerine paralel olarak dış politikada meydana gelen konjöktürel değişimlerin tetiklemesiyle zorunlu olarak benimsediği çok partili hayat (26) 1960 askeri darbesiyle ortadan kaldırılmış ve merkez yeniden Uzaklaştırılmış çevreden, hatta koparılmıştır. 1960 darbesiyle halkın Sivil İnisiyatifi hayata ve merkeze doğru kaydırması zorlaşmış ve bu tür durumlarda nedense ordu hatırlanır olmuştur.
Türkiye'de DEMOKRASİNİN gelişmesi, Halk Fırkası yani Cumhuriyet Halk Partisi'nin 1923'te Kurulması ve zamanla "halka rağmen halk için" Felsefesine sahip olmasıyla yeni bir döneme girmiştir. Başlangıçta daha parti, bir yandan devrim adı altında yürütülen sosyo-kültürel değişmelerden bir yandan saltanatın ve Hilafetin kaldırılmasından doğan birçok sorun ile karşılaşmıştır. Büyük Millet Meclisinde ikinci grup 1924 Meclis dışında kalınca, CHP tek başına hakim duruma geçmiştir seçimlerinde. Bu tarihten sonra CHP, yurdun dört bir tarafında şubeler kurarak lider durumunda olan gruplara yani okumuşlardan, eski subaylardan, aşiret reislerine, büyük toprak sahiplerinden meslek erbabına kadar her çeşit insana mebusluk, parti başkanlığı ve idare meclis üyeliği vermiştir. Bu mevkiye gelmek için ana şart Cumhuriyet rejimini kabul etmek, hilafet taraftarı olmamak ve Osmanlı geçmişini, yani tarihi unutmaktı. (27) Bu durum Türkiye'de yeni bir elitist Sinifin ortaya çıkarılması ve yeni bir millet yaratma düşüncesiyle açıklanabilir ancak. Yeni bir millet: Çağdaş, yeni medeniyete hayran, bukalemun ve tüketici ...
1,931 CHP'nin genel sekreterliğine getirilen Recep Peker'in geliştirdiği-aslında Cumhuriyet'in ilk Yıllarından itibaren uygulanmakta olan-bu yargı tüm tek partili yıllarda varlığını zindeliğini devam ettirmiş, uygulama alanında 'halka rağmen' mantığını benimsemiştir. Sivil çoğulcu demokrasilerde görülen ferdin kutsallığı anlayışı baskıcı devletçiliğin, devlet anlayışının kutsiyetleştirilmesiyle dokunulmaz, eleştirilmez, sorgulanmaz bir sistemin oluşmasına zemin hazırlamıştır. Bu anlayış her zaman yedekte tutulan Ulusal çağdaşlaşmacı değerlerle zırhlanmıştır. Ancak halka rağmen egemen konjöktürel çıkarların korunmasından çok da fazla bir değer taşımayan merkezin Çağdaşlaşma mücadelesi Avrupa tarafından Hammadde ve çıkar alanını elinde-yedekte bulundurma olarak algılanmış gibidir. Bunun böyle olduğu son dönemde Orta Asya, Ortadoğu ve hatta AB'ye girişte kendini belirgin bir şekilde göstermiştir.
Halk için benimsenen Cumhuriyet'in Atatürk'ün ölümden sonra BUYURGAN, tepeden inmeci, ben bilirimci bir anlayışı benimsemesi Halkın Demokrasi ve rejime karşı bağlarını zayıflatmıştır. Tek Parti dönemi yalnız Sivil oluşumlara izin vermeyen bir tavır sergilemekle kalmamıştır.1923-1950 iktidarı döneminde uygulanan katı merkeziyetçi, secüler arası, devletçi görüş batı argümanlarını halka dayatıcı bir tutum da sergilemiştir.
Hakim ideolojik anlayışın erk tarafından baskı aracıyla benimsetilmeye çalışılması halkta ve CHP içinde birtakım rahatsızlıkları da beraberinde getirmistir. Halkın CHP'ye olan tepkisi korku ve endişeyle anlatılan yeraltına çekilmiş çevrelerin tepkisidir. CHP içinden çıkan ve aslında Toplumun büyük çoğunluğunun İsteklerini tam olarak DP'nin 1,950 oyların büyük çoğunluğunu alarak 403 milletvekili ile seçimleri kazanması halkın tepkilerini, sancılarını az da olsa bastırmıştır seçimlerinde görülen karşılamadığı. DP'nin Halkla devleti barıştırmak amacıyla Yüzeysel kalan geleneksel argümanları yeniden hayata koyması genelde tarım Toplumu olan muhafazakar çevrelerin çevreden merkeze doğru sistemi ve laik batılılaşmayı benimsemesiyle sonuçlanmıştır.
"Milli Şef'in zararlı saydığı, her türlü Düşüncenin yasaklandığı Türkiye'de" (28) CHP bütün tek partili yıllar boyunca bir kadro partisi ve bir Örgüt olarak kalmış ve Halkın Gözünde "jandarma ve vergi endişesiyle Özdeş tutulmuştur". (29) Her ne kadar 1946 sonrası çok partili demokrasiye Milli Şef'in onayı ile geçilmiş, dini alanda bir takım çalışmalar yapılmış ve halkın geleneksel Kültürüne birkaç atıfta bulunulmuşsa da halkın CHP'yi gözden çıkardığını anlamak için fazla beklemeye gerek kalmamıştır. İnönü'nün bir türlü sindiremediği ve orduyla CHP'nin ortak girişimi olarak görülen 1960 darbesi ile demokratik hayat, milli kültürün Dinamikleri yeniden kurutulmak istenmiştir. Çünkü CHP ve ordu "İdeoloji haline getirmistir modernizmi." (30) Böylece Kemalizm İdeolojisi sokağa inmiştir ki en küçük bir demokratik tıkanıklık ortamında bilinçaltımızda bir yerlerde muhafaza Ettiğimiz "... kışlanın yeniden sokağa ineceği dürtüsü peşimizi bir türlü bırakmamaktadır." (31)
Toplumun, düşüncelerin değişmez birer Sivil Toplum kuruluşu olarak görülen parti Politikaları günübirlik olarak belirlenemez. Tarihsel köklerinden gelen belli ideolojiler, ilkeler ve taban parti politikalarına yön verir. Ancak bu Gerçeklik bu coğrafya için geçerli olmamalıdır ki Cumhuriyet sonrası demokratik hayat 1925 Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, 1930 Serbest Cumhuriyet Fırkası, 1960 Demokrat Parti'nin askeri darbeyle ortadan KALDIRILMASI ve yöneticilerin idam edilmesi, 1971, 1980 ve son olarak 28 Şubat 1997 örtülü darbesiyle sekteye uğratılmıştır . Bu sekteye uğrayışın arka planında Türkiye'nin Çağdaş, ve secüler Avrupa merkezli medeniyet çevresinden ayrılmasını engelleme düşüncesi temel olarak benimsenen egemen sistemin düşüncesi olarak bilinmektedir.