“SÜPÜRME OPERASYONU” VE İŞBİRLİKÇİ AYDINLAR!
Vatanına “aziz” diyen başka bir millet var mıdır?
Vatan azizse azizliğini sürdürmek ve üzerinde yaşayan insanların da aziz vatana sahip çıkıp saygılı olmaları beklenir.
Aziz kelimesinin anlamı sözlüklerde şöyle açıklanır: “Şerefli, kıymetli, değerli, saygıdeğer, muhterem, seçkin, veli, evliya, ermiş, az bulunur.” Durum böyle olunca aziz vatanda gözü olanlar uygun şartlarda gizlendikleri mağaralarından çıkıp diş göstermeye, azizliğimizi gölge düşürmeye başlıyor!
Malum olduğu üzere bir süredir Türkiye Cumhuriyeti Hükümet teröre karşı “Süpürme Operasyonu” başlattı. Bu çerçevede içte ve dışta Aziz Vatanımıza yönelik her türlü terör ve yandaşları ya ülke dışına çıkacak, ya silahlarıyla birlikte teslim olacak ya da yok edilecektir. Bu konuda AİHM’e yapılan terör yandaşlarının "Devletin bölge halklarına karşı uyguladığı katliam ve sürgün politikalarından vazgeçmesi ve sorumluların cezalandırılması” yolundaki başvuruları AİHM tarafından "Sunduğunuz delillerden elde ettiğimiz sonuca göre, Türkiye terör örgütü PKK ile mücadele ediyor. Bu nedenle sokağa çıkma yasağı uygulaması da gayet yerindedir!" gerekçesiyle reddedildi.
Türkiye’nin teröre karşı başlatmış olduğu “Süpürme Operasyonu”nun AİHM tarafından da desteklenmesi önemlidir. Avrupa’nın desteğini her zaman görmesek de Rusya’nın İran ve Suriye’yi yanına alarak Ortadoğu’da konuşlanma çabaları karşısında DEAŞ, PKK, PYD terörüne vermiş olduğu açık ve örtülü desteğinin bu kararda etkili olduğu düşünülebilir. Ancak bunların ötesinde PKK, Deaş, PYD...terör örgütlerine destek veren Batı ve Atlantik ittifakının da unutulmaması gerektiğinin altını çizmek gerekir.
Türkiye gibi bakiyesi derin köklere dayanan bir ülkede yaşamak birçokları için anlaşılmaz derecede zordur! Osmanlının Batı ve yerli işbirlikçileri tarafından yıkılan Osmanlı yerine Batının istediği standartlarda kurulan bir Cumhuriyet Türkiyesinde yaşanılmaktadır! Halkı dönüştürme, dizayn etme çabaları her şeye rağmen dumura uğramış ve Türk milleti bir türlü çağdaş, batılı olmamıştır!
Türkiye’de aydın olmanın birinci şartı halkın değerlerine sırt çevirmeniz hatta onlarla dalga geçip halkı dönüştürmeniz gerektiğine inandırılmanızdır. Bu yönde yapılan telkinler, yayınlar ve eğitim faaliyetleri iki yüz yıldır devam eden bir çalışmanın sonuçlanmak üzere olduğunu birtakım karanlık odaklara fısıldanmış olmalıdır ki terör ve bazı devletlerin işbirlikçiliğine teşne insanlar kendilerini ortalık yere atıveriyor!
Son günlerde 1100 aydınlanamayan zevatın imza attığı paçavrada “Devlet ve Millet Düşmanlığı”nın izleri saklıdır. Sevr Antlaşması ve Londra Konferansı sürecine gittiğimiz o kapkara 1919-1920’li yılların özlemini çeken işbirlikçiler her zaman çıkacak ve ülkesiyle bölünmez bir bütün olma yolunda çabalayan millet ve devleti birbirinden koparmak için gizleye geldikleri kinlerini, düşüncelerini ortaya dökeceklerdir. Bu tarihte böyle olmuş bundan böyle de böyle olmaya devam edecek görünmektedir.
Millet ve devletiyle barışık yaşamamaya ahdetmiş; millet ve devlete karşı bozgunculuk, bölücülük yapmaya azmetmiş işbirlikçi güruha karşı topyekûn bir süpürme harekâtı başlatmanın zamanı gelmiştir.
Ne diyelim. Ey koca usta yine haklı çıktın! Senaryoyu başkaları hazırlamış ve kendilerini aydın sananlar aldanmıştı!
“Tanzimat‟tan beri Türk aydınının alın yazısı iki kelimede düğümleniyordu: Aldanmak ve aldatmak. Senaryoyu başkaları hazırlamıştı, biz sadece birer oyuncuyduk.” [1]
[1] Meriç, Kırk Ambar, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1980, s.173