ŞEHRİN SIRRI
Naci YENGİN
www.tarihistan.org
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Beş Şehir” kitabını okuyunca insanın şehrine dair bir şeyler yazma cesareti kırılıyor. Nasıl kırılmasın ki?
Söz üstadı, Tanpınar satırları inci tanesi misali boğazınıza döşeyip hazır sunuyor. Size düşen cümleleri, hayatın derinliklerinden gelen değerleri nereye yerleştireceğinize karar vermek. Herkesin gönül zenginliğine kalan satırların kutsi birer mimari esermişçesine dizilmiş bin yıllık kutsal metinler etkisi karşısında ister istemez büyüleniyor ve satırlarla olan mesafeyi biraz daha yakınlaştırmak zorunda olduğunuzu hissediyorsunuz. Tanpınar’ı okuduktan sonra satırlarla ulvi bir yakınlık kurmak gerektiğine inanmaya başlıyorsunuz. Aynı duyguları Cemil Meriç’i ilk okuduğumda da yaşamıştım. Yeni satırlar yazmak için cesaretiniz kırılabilir belki ancak yine de bu cesareti onlardan almak güzel bir duygu!
Saruhan Sancağı Manisa üzerine yazacağım denemelerin Tanpınar’ın “Beş Şehir” inin gölgesinde kalma ihtimali gibi bir yandan mutluluk diğer yandan daha fazla sorumluluk yükleyen bir durum söz konusu oluyor.
Tanpınar gibi kalem üstatlarından medet ummak ve onları örnek almaktan neden rahatsız olayım ki? Aksine bundan mutluluk duyarız.
Şehrin yalnız olmadığına şahit olmak adına, yıllarca ihmal etmişliğinin yanında tarihin külleri arasından bulup çıkarabileceğimizi umduğumuz haşmetli mazi ve azametli gelecek adına; ümitlerimizi birleştirip satırların geleceğe bir tanık olması adına her satır, her cümle ve her kalbe dokunuş bir ümittir.
Şehrin güzelliklerini, gizli saltanatını ruhumuzda kurmasına izin verebilirsek işte o zaman gerçekten medeni bir şehir olmaya yakışacaktır şehirlerin Fatihi, lalesi, sümbülü, yılkı atlarının yurdu, yaylası, ovası… Güvercinlerin şahı Hünkari…
Şiirlerinin şehzade kokan ilk gençlik yıllarına tanık olmuş Saruhan Sancağı bir şehirse eğer Tanpınar yolunda yürümeye değer!
Kar kokusunu dört koldan yürüttüğü ocak akşamlarında viran olamayacak bu yerler, biliyorum. Şehir bize geri dönecek. Evliya Çelebinin yoldaşı olmak ve Dumanlı Dağ’a çıkıp göğe yükselen surları teker teker saymak, hanlarında, çarşılarında dolaşmak, gürül gürül akan Gediz’inde balıklarla oynaşmak…6660 bahçeli ev ve 60 mahallesi ile irem bağlarının çepe çevre sardığı Şehzade Mehmet’in ilk göz ağrısı, ilk saltanat merkezi Saruhan ilinde Saray-ı Amire’de Molla Gürani ile birlikte Şehzadenin adımlarını takip etmek…
İnşa etmeyip âdete taşlara ruh ve can vererek bir ibadet aşkıyla yaşayan, yaşatan gönüllerle aynı atmosferi yaşamak. Mana ve ruhla bugüne ve geleceğe yön vermeye devam eden muhteşem maziden seslenen ecdadın mimarisi önünde mana âlemine dalıp ibadetlerin en huşu kıvamını yaşamak için değer diyorum.
Ölümü güzelleştirmenin ötesinde ölmeden önce ölüp ölümün sırrını yakalamış olmak üç kıta yedi deniz ve yetmiş iki millete nizam vermek, cihana hâkim olmak…
İşte ötelerden seslenen sırrın manası! Ötelerin sırrına varıp anlamanın yolu ölümü öldürmekten geçiyormuş meğer… www.tarihistan.org