ŞEHİRLER VE ŞEHREMİNİLER
Şehirleri yücelten o şehrin kültürü mü yoksa değerlerini hatırlatacak çalışmalar yapmak mı derseniz ben ikinci seçeneği tercih ederim.
Nice şehrimiz vardır ki siyasi ve kültürel anlamda tarihe damga vurmuşlardır. Ancak bu özellikleri işlenmediği, hatırlanmadığı, ortaya çıkarılmadığı için sanki o şehirlerin tarihte, kültür ve siyasi hayatta, eğitimde bir yeri önemi yokmuş bir gibi bir anlayış hâkim olur zaman içinde. Bu yanlış algı şehrin, hatta ülkenin üzerine öyle bir siner ki adeta kaderi, kimliği haline gelir zaman içerisinde!
Ülke ve şehirlerimizin üzerine atalet, ölü toprağı serpilmişçesine makûs talih olarak kabullenilir!
Ancak bu yapıyı kıran, kadermiş gibi görülen olumsuzlukları olumlu yönde kullanan nice örnek şehirlerimiz de yok değildir. Bu yapı bazen sanayileşme, şehrin yatırımlara önem verip özendirilmesi ile bazen de sanata, kültür ve eğitime yatırım yapılmasıyla tersine çevrilebilir.
Tanıdığım şehirler arasında olumsuzlukların üstesinden gelen sanayi, eğitim ve kültürel çalışmalarla makûs talihi talihe çeviren Gaziantep, Malatya, Kahramanmaraş, …Erzurum şehirlerini dikkatle takip etmek gerekir. On yıl öncesine göre önemli çalışmalarla dikkat çeken söz konusu şehirlerimiz bugün sanayi ve tarihi mirası, kültürel değerleri birlikte yaşatarak ülkemize örnek olmuş şehirler arasındadır.
Şehre gelen bir bürokratın o şehri tanıması, nüfuz edebilmesi için en az iki yıl geçmesi gerekmektedir. Bu durum bazen şehirlerimizin önünde en büyük engel olarak görülürken bazen de avantaja dönüşebilmektedir. Şehri önemseyen, tarihi, kültürel yapıyı koruyarak sanayi ve ekonomik kalkınmayı eğitim kalkınmasıyla perçinleyen yönetici ve bürokratlarımız şehirle birlikte güçlenmekte, sevilip sayılmaktadırlar.
1990’lardan sonra kıpırdanmaya başlayan, 2000’li yıllardan sonra özellikle sanayi alanında atağa kalkan Şehzade Şehrinde de arka planda kalan, sanayi ve ekonomik kalkınmışlığa paralel gitmeyen kültür, sanat ve eğitim alanındaki atılımlar bir türlü istenilen seviyeye ulaşamamıştır.
2015 yılında Manisa’nın kültürel alt yapısı, eğitim ve sanat alanındaki çalışmaları birçok şehrin gerisindedir. Hatta yer yer ilçeler bile Büyükşehir Manisa’yı bu anlamda geçmiş bulunmaktadır.
Şehirlerin kalkınmışlık düzeyi sadece dikine mimarinin şehrin ortasında bir ur gibi göğe yükselmesi değildir. Aksine bu durum insanları esir alarak mahalle, dostluk, arkadaşlık; insani duyguların yok olması adına şehrin kadim medeniyetle bağlarını her geçen gün azaltmakta ve insanlarıyla barışık olmayan mahalleler, şehirler türemesine neden olmaktadır.
Şehirlerin kalkınmışlığını anlamak demek sanayi yatırımlarıyla ülkenin ve dünyanın ilgisini çekmek, işsizlik oranının düştüğünü, şehrin insan ve ülke kalkınmasına ne kadar katkı sağladığıyla övünmek de değildir! Aksine şehir ortasında yükselen her sanayi bacasının, her inşaatın şehrin temellerine konan bir dinamit olduğunu hala göremeyen gözler varsa biliniz ki o kalpler medeniyete, şehre duyarlılığa karşı mühürlenmiştir. Kalbini cebindeki paralarla eşdeğer gören ve “Biz” olmayan insanların sayısı artmaktadır! Şehrin ortasında yükselen her fabrika şehrin tarım, hayvancılık, daha da önemlisi sağlığını tehdit etmektedir. Tarım yok olduysa, kente göç artıysa, şehirde aidiyet duygusu yok olduysa bunun sorumluluğunun sanayi olduğunu görmek için daha ne kadar zaman geçmelidir!
Boşanmaların artış göstermesinde, sorunlu nesillerin çoğalmasında, cinayetlerin yaygınlaşmasında, zararlı alışkanlık yaşının ortaokullara kadar inmesinin arka planında şehrin medeniyet köklerinden, kültür ve maneviyatından uzak yaşayan, sonradan şehre monte edilmiş ancak atomize bir hayat yaşayan şehirlilerin büyük payı vardır.
Ancak şehrin her türlü sıkıntısında birinci derecede rol oynayan şehri yöneten bürokratlar ve üst düzey yöneticilerdir. Şehirlerin her açıdan kalkınmasında, yeniden medeniyet inşasına katkı sağlamasında şehirlerden, tarım ve hayvancılık alanlarından uzakta oluşturulacak ileri sanayi tesislerine ne kadar ihtiyaç varsa en az onun kadar kültür, sanat ve milli değerleriyle bütünleşen köklü çalışmalara da ihtiyaç vardır. Bunun gerçeklemesinde öncü kadro o şehri yöneten, şehirde sözü geçen kadroların elini taşın altına koyarak “az laf çok iş” düsturunu benimsemeleri gerekmektedir.
Şehir asla affetmez! Şehirler siyasi rant alanı olmayı hiçbir zaman kabullenemez! Ya yok ederler kendilerini ya da medeniyet dünyasından sessizce çekilip giderler.,
NACİ YENGİN